Devletçi et, liberal et...

İkinci sınıflara “Keynes’de emek piyasasını” anlatmak için... Dün sabah gene üniversitenin yolunu tuttum. Arz-talep... Tam istihdam, eksik istihdam... Klasikler ile Keynes farkı...

Çeyrek asırdır üniversitede “piyasa ekonomisi” anlatmak için didinip dursak da, bunun bir refleks olarak algılanmasının ne siyasette, ne de medyada yaygınlaşmadığını da üzülerek görüyorum.

***

Dün, çocukluk yıllarını bildiğim bizim Mehmet Tezkan soruyordu:

“Et fiyatları tavana vurunca hükümet duruma el koyup et ithal etme kararı aldı.

Yani devlet et ithal edecek, ya işlemeden satacak ya da kesecek, biçecek, pirzola yapacak, biftek yapacak, kuşbaşı yapacak, kıyma yapacak satacak!

Konu tam Mehmet Altanlık değil mi?

Soru şu...

Devletin o gün et satması mı yanlıştı, bugün yeniden et satacak olması mı?”

***

Türkiye, halkına ucuz et yedirmek istiyor ise bunu sağlamanın yolu “devletin müdahalesi”nden değil, piyasa ekonomisinin etkin işletilmesinden geçiyor...

Piyasa ekonomisi etkin işlemiyor ise devlet et satsa da, satmasa da, büyük yığınların ucuza sağlıklı et yemesi mümkün olmaz.

Çünkü piyasanın işletilmediği ve doğal bir ucuzluk sağlanmadığı noktada, devlet zararı finanse ederek fiyatları zoraki ucuzlatsa da, bu kamu zararı yeniden yığınlara vergi olarak geri döner, ucuz et yediğini sanan da dâhil, bunun faturası herkesin cebinden çıkar...

***

Türkiye’de et fiyatları çıldırdı.

Neden?

Arz-talep dengesizliğinden.

Üstelik bunu “eloğlu” görüyor, bizler görmüyoruz.

Önceki gün Financial Times çok net bir biçimde anlatıyordu:

“Bu da aynı zamanda Ankara’nın, katı kotaları ve yüksek tarifeleri koruyarak, tarım ürünlerini Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin kapsamının dışında bırakma kararının bir sonucudur.

Şimdi politikacılar, hala çalışan nüfusunun yüzde 25’ini istihdam eden tarımı sübvanse etmek ile tüketicilerin hayatını kolaylaştırmak arasında bir seçim yapmakta zorlanıyor.”

***

Türkiye’de siyaset ve medya görüş serdetmeden önce lütfedip, AB İlerleme Raporu’na bir göz atsa, inanıyorum ki büyük bir sıçrama yaparız...

Örneğin, “et fiyatları” konusunda onca yazı yazıldı ama kimse dönüp AB 2009 İlerleme Raporu’na bakmadı.

Hâlbuki Rapor da, İngiliz Gazetesi’nin söylediğini söylüyor.

“Türkiye, AB menşeli et, canlı hayvan ve bunlardan üretilen ürünlerin ithalatına getirilen yasak konusunda ısrar etmektedir.

Bu yasak, tarımsal ürünlere ilişkin ticaret anlaşması kapsamındaki karşılıklı yükümlüklerin ihlali anlamına gelmektedir.

Bu yasaklamanın ve ticaretteki diğer teknik engellerin kaldırılması, bu fasıldaki katılım müzakereleri bakımından kilit unsur olmaya devam etmektedir.”

***

Siz...

“Talebin” serbest, “arzın” kısıtlı olduğu bir “piyasa ekonomisi” düşünebiliyor musunuz?

Hâlbuki et sektöründe durum aynen böyle.

Bu nedenle de Türkiye’de karkas etin kilogram fiyatı 15 TL civarında satılırken...

AB’de karkas kırmızı et yaklaşık 7 liraya satılmakta...

Hükümet sıkışınca, “piyasa ekonomisini” çalıştırmaya karar verdi, özgürce şahlanan talep karşısında arzın da elini kolunu tutmaktan vazgeçti.

Bu durumda fiyat anında düşecektir...

O halde doğru soru şu:

Devlet neden “piyasa ekonomisine” 2010 yılında hala çelme takıyor ve halkının pahalı et yemesine neden oluyor?

***

İkinci sınıflara “Keynes’de emek piyasasını” anlatmak için...

Dün sabah gene üniversitenin yolunu tuttum.

Arz-talep...

Tam istihdam, eksik istihdam...

Klasikler ile Keynes farkı...

Çeyrek asırdır üniversitede “piyasa ekonomisi” anlatmak için didinip dursak da, bunun bir refleks olarak algılanmasının ne siyasette, ne de medyada yaygınlaşmadığını da üzülerek görüyorum.

Financial Times’den vazgeçtim...

Ama hiç olmazsa gündemdeki konular için şu “AB 2009 İlerleme Raporu”na bir göz atmayı alışkanlık haline getirsek...

İnanın, boşuna zaman kaybetmekten kurtuluruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar