Eğrisi, doğrusu…

Doğu Perinçek'i aslında 'Batı' Perinçek diye okumak gerektiğini dün bu sütunda dile getirdik…

'Batı' deyince, 28 Şubat'ın “fişleme merkezi” Batı Çalışma Grubu'nu da hatırlıyoruz…

BÇG ile “Batı Perinçek Grubu”nun aynı “gizli yapı” tarafından istihdam edildiği kuşkusuzdur.

Bütün kurumların üzerindeki o gizli yapılanma “Ankara'daki Washington” demekti.

* * *

Doğu Perinçek, Ergenekon davasının yirminci duruşmasında hakime şöyle seslenmiş:

“-Bizler Amerikan devletinin iradesi ile tutuklandık. Amerika'ya karşı mücadele eden yurtseverlerin burada tutulmaya devam edilmesi ABD'ye yardımcı olmaktır. Amerika kaybetmiştir. Biz Amerika'dan korkmuyoruz. Siz de korkmayın!”

Hakim de Perinçek'e “Korkmuyoruz, müsterih olun” karşılığını vermiş. (Aydınlık, 30.11.08)

Doğu Perinçek, böyle konuşarak “gizli misyonu”nu kamufle edebileceğini sanıyor.

Ergenekon'u inşa eden gücün ABD-NATO ekseni olduğu gerçeğini aklınca gizlemeye çalışıyor.

Hakime söyledikleri arasında doğru olan bir cümlesi var, Perinçek'in:

O da “Amerika'nın kaybettiği” gerçeğidir!

Perinçek'i bunalıma sokan da işbu tarihi gelişmedir.

ABD Türkiye'deki “gizli iktidarı”nı kaybettiği için, bugün Doğu Perinçek Ergenekon tutuklusudur.

* * *

Kimi yorumcular “Ergenekon örgütü Gladyo'nun devamıysa, o vakit geçmişte Gladyo tarafından gözaltına alınıp kötü muameleye uğrayan Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk gibi kişilerin bugün Ergenekon'un fikir üreten kişiler olması nasıl açıklanabilir?” diye soruyorlar.

“Ters köşe siyaseti”ni hesaba katmayan bir bakış açısı hadiseleri doğru yorumlayamaz. Arka planda olup bitenleri çözemez.

Gladyo'yu/Ergenekon'u inşa eden “Gizli Devlet” yapılanmasının; kimi zamanlar -farklı gibi görünen eller üzerinden, kullandığı adamlara kötü muamele yapması veya onları belli süreler için devre dışı bırakması işten bile değildi.

Bu derin siyasetle, kurgusal hadiselerde kamuoyunu istedikleri şekilde yönlendirmeleri veya inandırmaları mümkün oluyordu.

Örneğin, 12 Mart döneminde Ziverbey Köşkü işkencelerine imza atanlar da “işkenceye uğrayanlar” da aynı merkeze bağlıydılar! Birbirleriyle çatışmaları veya husumet yaşamaları bu gerçeği değiştirmiyor.

“Darbe örgütleyen” 9 Mart Cuntası'nın önde gelen ismi İlhan Selçuk, 12 Mart Askeri Mahkemesi'nde yargılanmıştı; nasıl olmuştu da hem de kısa sürede beraat edebilmişti?

Mahkeme, MİT'in 9 Mart sanıklarını takibini yasadışı bulmuştu! Askeri mahkemeye de MİT'e de rollerini paylaştıran aynı “gizli el”di. -Sadece bu örnek bile yeterince aydınlatıcıdır.

9 Mart Cuntası'nın en üst düzeyinde rol verilen iki orgeneralin (Gürler-Batur) 12 Mart Muhtırası'nı çakan beşlinin içinde yer almış olması ne işti?

Bütün derin yolların aynı gizli merkeze, Ankara'daki Washington'a çıkması demekti!

27 Mayısçı İrfan Solmazer, 12 Mart öncesinde Deniz Gezmiş'e “ABD elçiliğini tara ve yok ol” diyordu...

Amerikan Büyükelçisi'nin otomobili ODTÜ'lü öğrencilerce yakılıyordu…

Bu gibi ters köşeye yatıran operasyonlar; bir yandan Türkiye'nin muhtıraya koşar adım gidebilmesini sağlayan “kaos”un oluşmasına, diğer yandan da filmin sonunda kamuoyuna “muhtıranın ardındaki gücün ABD olmadığı” yanılsamasını yaptırmaya yarıyordu.

* * *

Türkiye'deki bütün darbelerin can damarında ABD vardır; İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek de daima darbe yanlısı olmuşlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar