PENİTEN ZİYAGİTE YAHUT DİNDEN ÇIKMAK

“Peniten Ziyagite”ifadesini mırıldanan rahibi gören diğer rahip büyük bir öfkeyle sen ne dedin diye sorar…

Kambur rahip aynı sözü mırıldanarak ve paniğe kapılmış halde kaçmaya başlar… Rahibin meraklı yardımcısına cevabı kısa ve nettir….  

“Bu, rahibin bir zamanlar dinsiz olduğunu gösterir…”

Bu repliğin yer aldığı sahne Sean Connery’nin başrolünü oynadığı Gülün Adı filminin özeti niteliğinde…

Dominikenler ile Fransisken rahiplerinin kendi küçük dünyalarında birbirlerini gırtlakladıkları, engizisyonun sorgulandığı, ortaçağ skolastik düşünce yapısının yerin dibine batırıldığı filmdeki en önemli ifade bence bu idi…

Peniten Ziyagite …

Bu ifade geçmiş yıllarda uzunca bir süre dilime dolanmıştı.

Zamanında şaka yollu “Peniten Ziyagite” dediğim bir çok kişi büyük ihtimalle benim deli olduğumu düşünmüştür…

Aslında günümüz tartışmalarına da ışık tutan bu ifade ya da bu ifadeye gösterilen tepkinin temsil ettiği “bakış açısı” bir çok tartışmanın temelini oluşturuyor.   

Kendi yorumunu mutlak doğru olarak kabul eden insanların; tartışma sırasında Allah muhafaza bunu söyleme, düşünme, yorum yapma, bu konu üzerinde fazlaca durma kafir olursun vb. gibi insanı sürekli tehdit eden ithamlarıyla hepimiz karşılaşmışızdır.

Peniten Ziyagite ifadesini söyleyen rahibi dinsiz olmakla suçlayan zihniyet ile okun yaydan çıktığı gibi dinden çıktın diyen kafa yapısı aynı düşüncenin çocukları gibi görünüyorlar.

Dinden çıkmak bu kadar kolay mı?

Bir cümleyle Müslüman olunduğuna göre (genel mantık bu şekilde) bir kelimeyle de otomatik olarak dinden çıkılabiliniyor..

Günümüzde skolastik ortaçağ mantığıyla eğitim vermeye devam eden bazı medreselerde okutulan meşhur bir fıkıh kitabında belirtildiği gibi kelime-i şehadet getiren adam dünyadaki tüm adamları öldürse, her türlü günahı ve zulmü işlese sonra da ölse; “Müslüman” olarak öldüğü için Allah’ın mağfiretine mazhar olup cennete girebilir…

Böylesi arızalı bir mantığı anlamak gerçekten çok zor.

Yahudilerin “cehennem bize sayılı gün dokunacaktır” mantığıyla aynı mantık değil mi bu?

Yahudilerin bu  savı ileri sürmelerinin en önemli nedeni; İsrailoğullarından olmalarının (sözüm ona) öbür dünyada onlara sağlayacağı ekstra avantajlara inanıyor olmaları idi...

Bizde aynı şekilde Müslüman olup; cennete giden sloganı attığımız için tüm ömrümüzü kepazelikler içinde geçirsek bile cehennemin bize sayılı günler dokunacağına inanmaktayız. Ya da bazı kişiler en azından böyle bir düşünce yapısına sahipler…

Filanca ya da falanca sloganı attığı için insanların cennete gireceklerini vehmediyor olmaları ne kadar büyük bir akılsızlık!

Şüphesiz bu sorun bir mantık sorunu…

Kur’an bize bir çok yerde “akletmiyor musunuz” diye soruyor.

Akıl; olaylar arasında bağlantı kurma yeteneği olarak tanımlanıyor…

Akıl denilince rasyonelliği algılayan ve hemen “akıl önemli değildir nakil önemlidir” savunmasına geçen zihniyetin ortaçağ skolastik düşünce yapısındaki insanlar ile benzer karekteristikler gösterdiklerini görüyoruz…

Bu tip tartışmalarda verilen mesaj şudur; kutsal “engizisyon” tarafından dinden çıkmış bulunuyorsunuz, sizi tövbe etmeye yani benim gibi düşünmeye çağırıyorum.

Mutlak hakkı ve hakikati temsil eden Hazreti Ben ve benim düşüncemin ana omurgasını oluşturan (koltuk değneği olarak kullandığım) geçmiş ulemanın tamamından devşirdiğim düşünce sistemini kabul ederseniz kurtulursunuz aksi halde sizi cehennem odunu olmaktan kurtarabilecek kimse yoktur.

Dini bir konuda yapılan tartışmaların sonunda ortaya çıkan bu kafir olursun mantığının ne dinle ne diyanetle ilgisi bulunmamaktadır.

Bu tip gerilimli tartışmaların sonunda ortaya çıkan karşılıklı suçlamaların  yapılmasının en önemli nedeni; olayın ilmi ya da akademik bir tartışma olmasından çok ego (nefis) savaşına dönüşmesidir.

Her iki tarafın kendi devasa  egosunu sahneye çıkartarak bir diğerinin egosunu yerle bir etmek ve onu alt etmek için dini kavramları savaş baltası olarak kullandığı bir durumun söz konusu olduğunu görüyoruz. Bu tartışmaya  tanık olan insanlar ise dini bir tartışmanın yapıldığını zannetmektedirler.

Savaş baltasıyla göz ameliyatı yapılınca ne olursa bu tip tartışmaların nihayetinde de o olmaktadır.

Fanatik futbol taraftarı mantığıyla olayı seyredenlerin “vur vur inlesin tezahüratlarıyla” trübünleri inlettiği, ucuz ve sonu olmayan bir kısır döngü ile karşı karşıya olduğumuza şüphe yok.

İnsan doğruyu aklıyla ya da sezgileriyle bulur

Dindar insanlar arasındaki en uç tartışmalardan bir tanesi de akıl karşıtlığı ile her şeyi akılla açıklamak arasında gidip geliyor.

Sarkacın bir ucunda her şey akıldan ibarettir düşüncesi diğer ucunda ise aklı tamamen inkar eden her şey nakildir iddiası var.

Bu iki uç nokta arasında çoğu zaman savrulup duruyoruz. 

Oysa akıldan çıkartılmaması gereken en önemli konu şudur; insanın nasıl ki annesi, babası yahut ailesiyle olan ilişkileri duygusal bir temele dayanıyorsa aynı şekilde Yaratıcı ile olan ilişkileri de salt akılla açıklanabilir nitelikte değildir.

İnsan, Yaradanı aklı ya da sezgileriyle  bulabilir ancak devamında gelen ilişki duygusal bir ilişki olup söz konusu olan bağlantının sağlıklı olup olmadığı ya da ilkelerin doğru bir temel üzerine oturtulup oturtulmadığı insan aklı ile tartılabilir ve değerlendirilebilir bir özellik gösterir. 

Nasıl ki evlilik akılcı ya da rasyonel sonuçlar çıkartılarak devam ettirilemiyorsa insanın Allah ile olan ilişkisinin / bağlantısının salt akıl ile yürütülebilmesi mümkün değildir.

Bu ilişki yahut bağlantı insanın maneviyatının ana omurgasını oluşturur ve bu omurganın iskeleti de insanın maneviyatının tamamını içeren olumlu duygulardan meydana gelir.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum