Şerefimle İstifa Ederim

Bütün varlıklarını, şöhretlerini gizli kameralara borçlu olan, bu işin piri isimler var. Uzun yıllar sadece gizli çekimlere dayalı televizyon programları yaptılar. Nicelerinin hayatını karartıp, intihara sürüklediler. Ailelerini dağıtıp, çoluk çocuklarını perişan ettiler. Programlarında göstermedikleri gizli çekimleri şantaj amaçlı kullandılar. Şahıslara, şirketlere, kurumlara şantaj yaptılar. Karşılığında para aldılar, reklam aldılar. “Senin dibin benden kara” manasına bunları kavgalarında haber konusu yaptılar. Polis kontrolünde evlerin, mahrem alanlarını kameralarına çekip, ana haber bültenlerinde, çok seyredilen programlarda gösterdiler. Özel hayata dönük gizli çekimleri, istedikleri gibi, kendi amaçları doğrultusunda kullandılar.

Gizli çekim yapamadıklarına, canlandırma yaptılar, animasyon kullandılar. Müslüm Gündüz, Fadime Şahin baskınını hala fragmanlarında kullanıyorlar. “Kamuya mal olmuş kişilerin özel hayatı olmaz” diye de, kendilerini kolaylıkla savundular. En son Baykal kasetini manşetten kullanıp, CHP’yi dizayn ettiler. Şimdi, çıktıkları ekranlarda; bu rezillikleri sergileyen görüntüleri çekenlere, ver yansın ediyorlar. “Özel hayata tecavüz” diyorlar.  Bunu asla ahlaki kaygılarla yapmıyorlar, emin olun bu kasetler seçimlerden sonra olsaydı tavırları farklı olurdu. Bugünkü tavırları da; ayrı bir ahlaksızlık, ayrı bir hesap nedeniyle böyle, yoksa bu malzemeleri nasıl kullanacaklarını hayal bile edemezsiniz. Her kaset ayrı bir çirkinliği, ayrı bir çürümüşlüğü ortalara döküyor. Bunlar deşifre edilenler. Ya deşifre edilmeyip şantaj amaçlı kullanılanlar, onların kimlere karşı kullanıldığı ve sayıları belli bile değil. Ahlaksızlığın, bayağılığın normal karşılandığı bir dönemde, kimlerin şantajın baskısında nasıl kıvrandığını nereden bilebiliriz ki. Şu an konuşulanlar sadece deşifre edilen, internet sitelerinde yayınlanan rezaletler. Deşifre edilenlerin bedelini olayın aktörleri ödüyor, ya deşifre edilmeyip, şantaj amaçlı kullanılanların bedelini, hepimizin ödemediğini nereden bilebiliriz ki. Çünkü bu tiplerin büyük kısmı; hepimiz adına yetki kullanan, imza sahibi kimseler. Hangi imzayı, hangi şantajın karşılığı olarak attıklarını ve karşılığında neler kaybettiğimizi nasıl bilebiliriz ki. Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki casusluk şebekesinin şantaj kasetlerinin davası daha yeni görülüyor. Ya diğer kurumlar? 

Belli bir sosyal pozisyona ulaşmış kişilerde; bu tür yoz, ahlaksız ilişkiler normal görülmeye/gösterilmeye başlandı. Mazbut bir yaşam artık kınanır durumda. Ahlaksız ilişkilerden uzak durmak, hayatı tanımamak olarak değerlendiriliyor. Özellikle sosyal pozisyonu birden bire yükselmiş, kilit noktalarda görev alan kişiler, bu tuzakların hedefinde. Bu tuzağa düşenlere karşı bu görüntüler, genellikle şantaj amaçlı kullanılıyor. Şantaj daha gizli yapıldığından, saklandığından yaşanan sıkıntılar bilinmiyor, ödenen bedeller öğrenilemiyor. O nedenle fazlaca ibretlik vaka ortaya çıkmıyordu. Bu kaset vakaları yaşananları aşikârlaştırdığı için, birileri adına, her halde daha öğretici olmuştur. Aslında cazibenin kendilerinden değil, işgal ettikleri mevkiden ya da ellerindeki paradan geldiğini görmeye başlamışlardır.

İnsanları yanlıştan; ya Allah, ya kanun korkusu ya da çevre ve aile ne der baskısı. Allah korkusunu aşmış kişiler için, her halde  “kanun korkusu, çevre ve aile baskısı” koruyucu olacaktır. Ancak bu tür ahlaksızlıkların kanun korkusu da kalmadı. Zina artık suç olmaktan çıkarılarak normal bir fiil haline getirildi. Bu tür cinsel ahlaksızlıkları önleyebilecek toplum ve aile baskısı kalmıştı. Şimdi toplum baskısını zedelemeye, yok etmeye çalışıyorlar. Toplum baskısını kırmak için, ahlaksızlığı kınamak bile artık ayıp kategorisine taşınıyor. Buna Kuran-ı Kerim’den deliller bulunuyor, ayetler sıralanıyor. Sonuçta bu rezilliğin tek cezalandırıcısı aile çevresi kaldı. Her halde yakında “Yahu bunda da ne var ki” denilerek bu baskınında ortadan kalkmasının mücadelesi verilecek.  Bu topluma bebekli ünlü bir annenin, bir başka erkeğin evinde gece yarısı ölü bulunması vakası bile, hoş görülmesi gereken bir olay olarak sunuldu. Kınayanlar susturuldu, hatta hakarete maruz bırakıldı. Batı’da bile eşine az rastlanır bir hoşgörü sergilendi.

Kaset olayları televizyonlarda konuşulurken, gazetelerde yazılırken artık edepsizliğin, rezilliğin kendisi masum, internet sitelerine aktarılması ahlaksızlık olarak sunuluyor. Ahlaksızlığın kendisi değil, duyulması bir mağduriyet olarak veriliyor. Bu son kaset vakalarının işte en tehlikeli tarafı burasıdır. Evli barklı, yaşını başını almış kart zamparaların, genç kızlarla iffetsiz görüntüleri normal vakalar olarak gösteriliyor. Vakaların aktörleri birer kahraman olarak gösterilmeye çalışılıyor. Bütün yöneticileri pisliğe bulanmış siyasi partinin lideri çıkıp, bu pisliğin deşifre edilmesini 19 Mayıs Samsun’a çıkışın intikamı olarak gösterip, rezilliği vatanseverlikle eşleştirebiliyor. Rezaleti deşifre edilen bir başkası “Gerekirse şerefimle istifa ederim” diyor. Allah aşkına, biri çıkıp, bunun ne biçim bir şeref olduğunu izah etsin. Zinanın bedelini ödemek, dünyanın neresinde, ne zamandan beri şerefli bir iş olarak görülmeye başlandı. İşin garip tarafı, bu cümleyi kuran adam; partisi içerisinde muhafazakâr olarak bilinen bir siyasetçidir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.