Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

ARAŞTIRMACI YAZAR ERHAN PALABIYIK'LA SÖYLEŞİ

Gazetemizin her nüshası valilerin, bakanların, başbakanın, genelkurmayın masasında yer alıyor biz bunu biliyoruz, gerisi teferruattır, bu denli etkili ve güçlü bir haber, yorum anlayışımız var.Erhan Palabıyık

 

 

Yaşamımı yazsam gerçekten bir roman, film olur, onun için yaptığım ve yaşadığım şeyleri burada anlatmak istemiyorum, abartıyı sevmiyorum, boşa vurulmadım, boşuna matbaamı ve gazete tesislerimi yakmadılar, boşuna işkence tezgâhlarından geçmedim ve  boşuna 36 kez sürgün olmadım, boşuna hapis yatmadım, boşuna işkence tezgâhlarından geçmedim, onca acılar, yoksulluklar çekmedim. ERHAN PALABIYIK halen fincancı katırlarını ürkütmeye ve  karanlık güçleri rahatsız etmeye, devlerle savaşmaya, zalimlere karşı koymaya, demokrasi, insan hakları, özgürlük, barış, bağımsızlık mücadelesi vermeye devam ediyor. Yaşadığım, gördüğüm ve tanık olduğum her şeyi yazacağım,” diyen Erhan Palabıyık ile röportaj yapmak istediğimizi olumlu cevap aldık.

Araştırmacı -Gazeteci Erhan Palabıyık 1958 Yozgat doğumlu olup birçok esere imza atmış halen Hatay-Serinyol beldesinde yaşayan değerli bir yazar, kıymetli bir dosttur. Kendisiyle tanışmamız Yozgat Yazarlar Birliği Başkanı Sayın Ahmet Sargın vasıtasıyla olmuştu. Birkaç yıldır çalışmalarını ve gayretini yakından bildiğim, araştırmacılığın ne olduğunu ondan öğrendiğim bir kalem... Daha çok gazeteci kimliği ile sansasyonlar yaratan birisi. Kurtuluş savaşı Günlüğü eseri 110 bin baskı yapmış, sansür ve tabu, yasak, kural tanımayan, öyküleri okuyucuların ilgisini çeken, sahibi olduğu ya da katkıda bulunduğu gazetelerde gerçekleri yazmaya çalışmakta sınır tanımadığını ifade eden Palabıyık ile röportajımızı sizlerle de paylaşmak istedik.

Öncelikle hoş geldiniz diyorum. Sizi çalışkan, üretken ve korkusuz, cesur kimliğinizle tanıyoruz. Erhan Palabıyık kimdir, okurlarımız için anlatabilir misiniz?

 

Merhaba Fatma Hanım…  Teşekkür ediyorum. Yaşadığı ülkeyi ve insanlarını hiçbir ayrım yapmadan, karşılıksız seven ve ona hizmet etmek için çaba gösteren bir gönüllü savaşçıyım. Bu sistemin vermiş olduğu tüm demokratik hakları sonuna kadar kullanıp, yetinmeyen ve insanlarımız için daha fazlasını isteyen, insan hakları, demokrasi ve düşünce, inanç özgürlüğünü, bağımsızlık ve özgürlüğü savunan ve bu uğurda kavga veren birisiyim. Bireylerin ve toplumun sustuğu her dönemde, olağanüstü koşullarda ortaya çıkıp siyasal mücadele veren ve bu ülkenin gelişmesi, değişmesi ve çağdaşlaşması, kalkınması, uygarlık düzeyinin yükselmesi için mücadele veren bir aydınım! Anti-demokratik uygulamalara, despot yönetimlere, faşizme, her türlü yobazlığa her zaman karşı çıkıp aydınlığı ve güzelliği savunan bir DONKİŞOT’um.

Kimi zamanda… Mahpuslar, işkenceler, sürgünler, acılar, yokluklar, ayrılıklar içinde pişen bir insanım. Bunu şöyle formül edebiliriz Mevlana gibi: Hamdım, yandım, piştim! Hiç kimselerin uğraşmak istemediği toplumsal sorunları kendime görev edinmiş birisiyim, bundan dolayı sistem bana lanetli gözüyle bakar ve fırsatımı arar durur oysa dünyanın neresine giderseniz gidin oralarda Aktivistler vardır, ben de kendi ilimiz ve ülkemin farklı bir  aktivistiyim. Hatay’daki her şey beni ilgilendiriyor, doğa, tarih, kültür, siyaset, ekonomi, eğitim, altyapı, barış, sanat, edebiyat gibi… Ülkemin aydınıyım, kendimi her şeye karşı sorumlu hissediyorum, bundan dolayı sürekli sistemle sorunlar yaşıyorum; gözaltılar, tutuklanmalar, hapisler vs. Adliyeler ikinci adresimiz oldu, bunlardan dolayı yazdığım her yazıya mutlaka bir soruşturma veya dava açılmaktadır. Türkiye’de en çok dava açılan, sürgün edilen bir gazeteci ve yazarım. Elbette her şeyin bir bedeli vardır, bu bedelleri ödüyoruz ve artık hak haline geliyor ve bunu herkes kullanıyor, bu ülkedeki bu gün kullandığımız demokratik tüm haklar ve özgürlüklerde benim de küçükte olsa katkım vardır.

Ondan eminim, az çok biliyorum, bir yazınızdan hemen sonra taşıtların geçmekte korktuğu o yolun yapımına hemen başlanmıştı. Var olun. Bu arada eşiniz Sultan Hanımın da bir gazeteci olduğunu biliyoruz. Sayın Sultan Palabıyık ile edebiyat alanında fikir ayrılıklarınız oluyor mu? Herhangi bir eseriniz basıma geçmeden önce onun görüşlerini alıyor musunuz?

Eşim Sultan Hanım, benim sadece hayat arkadaşım, çocuğumun annesi değil, aynı zamanda kurduğum TOPLUMSAL MUHALEFET Gazetesi’nin de imtiyaz sahibidir. Yaşamın her alanında olduğu gibi gazetenin ve kitaplarımın da hazırlanmasında, eşimin görüş ve düşüncelerini, önerilerini alırım. O zaten benim denetleme, eleştirme, önerme ve üretme mekanizmamdır. Her zaman yazdığım yazıları okur ve bana eleştirilerini bildirir. İnsan olmamızdan kaynaklanan bir düşünce farklılığı elbette oluyor ama genelde aynı düşünce atmosferi içindeyiz diyebilirim. Kimi zaman ben olaylara toplum açısından yaklaşırken eşimde yerel, bölgesel anlamda yaklaşır, bundan dolayı küçük çelişkileri, zıtlıkları da kimi zamanlarda birlikte taşırız. Eşim iyi bir eleştirmen ve analizcidir, gözlemcidir. Yaşam deneyimi son derece yüksektir. O da benim gibi olayların içinden gelmekte ve kavga insanıdır. Yoksulluğu ve sömürüyü, eşitsizliği yaşamış ve ona göre mücadele ruhu oluşturmuş birisidir, kavgada çelikleşmiştir. Amik Ovasının ilk kadın gazetecisi olması ayrı bir özelliğidir.

Sultan Hanımın gazeteciliği dışında edebiyata da ilgisi var mı diye bir soru geldi şimdi aklıma. Bir de günümüzde kadın ve erkek yarış halinde, siz bu konuda ne diyeceksiniz?

Evet, eşimin çok güzel şiirlerinin olduğunu buradan vurgulamak isterim. Kadınlar yaşamın vazgeçilmez temel unsurları ve belirleyicileridirler, kadınsız bir yaşamı düşünmek zordur, ülkemizde son yıllarda yaşamın her tarafında görevler almakta, bundan son derece mutluluk duyuyorum, erkekler cumhuriyeti sistemi yıkılmak üzere, yani ataerkil düzenin yıkılma evresi yıllar öncesinden başladı. Kadın en çok bizim ülkemizde sömürülüyor, eziliyor ve horlanıyor, vuruluyor, öldürülüyor, bunu siz bile yaşayarak görebiliyorsunuz. Eşimle kitap, gazete, dergi ve tüm sosyal, siyasal ve toplumsal etkinliklerde bir ve beraberiz. Ben Hatay’ın ilçelerinin tarihinin ortaya çıkartılması için somut çalışmalar yapıyorum, bildiğiniz gibi önce Reyhanlı kitabı, şimdilerde yayınladığım Kırıkhan isimli eserim… Ve ardından da Kumlu Tarihini hazırlamaya başlayacağım. Ben konuştuğum kadar da yazan, araştıran birisiyim, bilgi ve birikimi olmayan birisi konuşamaz ve yazamaz, herkes beni sadece bir gazeteci olarak görmek, tanımak istiyor ama yanıldıklarını kanıtlıyorum onlara. İşte yapıtlarım, en son çalışmamda benim her alanda yetkinliğimi kanıtlıyor.

Öykü kitabınız Amik ve Anadolu Öyküleri okuyuculardan olumlu olumsuz nasıl tepkiler aldı? Bunu sansürsüz ve cesur kaleminizi bildiğimden dolayı soruyorum. Paylaşır mısınız?

2010 yılında ilk basımı yapılan bu kitabımı ne yazık ki ekonomik nedenlerden dolayı ikinci basımını yaptıramadım. Bu kitabım Hatay bölgesinde ve diğer yerlerde olumlu tepkiler almakla birlikte, okurların kimilerinden olumsuz tepkiler de almıştır. Her eleştiri ve öneri benim için çok önemlidir çünkü onlarca kitabıma yön verecek, ışık olacaktır bu eleştiri ve öneriler. Ben Anadolu insanının ruh haritasını çıkartıp, yoksulluğunu, sosyal ve kültürel, siyasal yaşamını, geleneklerini dile getirdim bu kitabımla. Gerçek yaşamdan alınan bu kitabım için kimileri Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın benzetmesi yapmıştır. VARLIK Edebiyat dergisinde 2007 yılında ‘ŞERİAT HÜKMÜ’ adlı öyküm Şair Küçük İskender tarafından ayın öyküsü seçilmişti. Ayrıca YABA Edebiyat dergisinde öykülerim yayınlandı ve derginin genel yayın yönetmenleri tarafından olumlu ve olumsuz eleştiriler aldım. Öykülerimin konusunun geçtiği coğrafya olan Yozgat da bana sansür konulmuş olup, hiçbir gazete, dergi öykülerimi yayınlamamıştır. Hatay ve Antalya’daki yerel gazeteler benim öyküme yer vermiştir. Yozgat insanının sosyal ve kültürel olarak değişime ihtiyacı bulunmaktadır. Sosyal tutuculukla hiçbir yere varamazlar. Düşünün ki sizi ve ilinizi, ilçenizi, köyünüzü, gelenek ve göreneklerinizi, tarih kültürünüzü anlatan öyküler kitap olarak yayınlanmış ama siz görmezden geliyorsunuz, olacak şey mi bu acaba? Hatay’da yaşıyorum ve burada ömrümün sonuna kadar kalmaya ve burada gömülmeye kesin karar vermiş bulunmaktayım, doğduğum memleketime gömülmek istemiyorum. Yazar Abbas Sayar’ı Yozgat’a gömdüler de rezil ettiler, sahip çıkmadılar. Benim doğduğum il tutucu bir yerdir, hiç değişmeyecek gibi gözükmektedir, bu vefasızlığından dolayı ülkemizde en çok beyin göçü veren illerin başında gelmektedir. Şair Gülten Akın, Şükrü Erbaş, yazar Yusuf Ziya  Bahadınlı,  İktisatçı-Arslan Başer Kafaoğlu Tarihçi Mustafa Akdağ, Ömer Lekesiz, Ethem Baran, Memduh Şenol, Yalçın Soner, Taha Akyol, Saygı Öztürk, Asaf Koçak, Arslan Tekin gibi yüzlerce yazar, şair, araştırmacı, gazeteci, bilim adamı, insan Yozgat doğumludur ama: Yozgatlılar bu insanları kendinden saymazlar ve inkar ederler nedense… Nida ve Neriman Altındağ Tüfekçiye sahip çıkıp heykellerini dikerler! Oysa Yozgatlı olan birçok siyasi kimlikli insanlarda bulunmaktadır.  Yozgatlıları devekuşu misali başlarını kuma gömerek yaşayan canlılar olarak tarif etmek istiyorum. Benim öykülerime Yozgat bölgesinde Salman Rüştünün "şeytan ayetleri" muamelesi yapılıyor ve öykülerimi okumaktan korkan zavallılar bulunmaktadır. Yozgat basını beni görmezden gelmek oysa kurtuluş savaşı günlüğü adlı tarihi kitabım Yozgat için önemli bir tanıtım eseridir. Ben Yozgat tanıtım günlerinin hiç birine çağırılmadım, valilere, kaymakam ve belediye başkanlarına övgüler dizen, şiirler yazan şair ve yazar müsveddeleri her zaman baş tacı edildi. Bunlar Osmanlının şair nedimleridir, yani saray beslemeleridir! Yozgat bu ülkede önemli bir tarih ve kültüre sahip bir yer olmasına rağmen basiretsiz siyasiler ve onların uzantıları yöneticilerin önyargıları sayesinde karanlık, ortaçağ kabuğunu kıramayan bir yapıyı barındırmaktadır. Amik ve Anadolu öyküleri adlı yapıtımla ben doğduğum toprakları anlattım, şimdiye kadar bu toprakların rantını yiyen ağaların, bey ve paşaların getirim anıları, içki masaları, bar, pavyon, gazino, kadın âlemleri hikâyeleri varsa, benim de bu yoksul ve ezilmiş, sömürülmüş insanları ve yaşamlarını anlatan öykülerim vardır. Bu öykülerden rahatsız olan yoksullar ve emekçiler değildir. Tam tersine zengin ve sonradan görme insan ve meta tacirleridirler, varsınlar rahatsız olsunlar ben onları rahatsız etmek ve nodullamak için yaratılmış birisiyim ne kadar rahatsızlık veriyorsam halkım ve yoksul kır emekçileri adına o kadar mutlu oluyorum. Şimdilerde bir de bu öykülerime ek olarak ikinci bir kitabı hazırladım o da; Anadolu öyküleridir. Bu öykülerimde birer isyan manifestosudur! 2016 yılında bu kitabımı yayınlayacağım; varsın rahatsız olsunlar,   ben yazmaya ve tarihime tanıklık etmeye devam edeceğim.

 

“Ortadoğu’ya açılan altın kapı Reyhanlı”  isimli eseriniz 3000 adet 2.baskısıyla okuyucularıyla buluştu. Bu kitabın bu kadar ilgi görmesinin nedeni ne olabilir?

2011 yılında hazırladığım bu kitabımın ikinci baskısını 2013 yılında Reyhanlı belediyesi 3000 adet basımını yaparak, okuyucuya ulaştırdı. Bu kitabım temel bir kaynak eser olduğu için ilgi gördü, ileride genişletilmiş 3.baskısını da yaparım inşallah. Reyhanlı kitabım İstanbul, Ankara ve İzmir’deki Hataylılara dağıtılmıştır. Bildiğiniz gibi 2010 yılından beri sürdürdüğümüz Hatay tanıtım günleri bulunmaktadır, buralardaki insanlarımız için bu kitaplar önem arz etmektedir. Türkiye’nin cennet olduğunu her lafımızda söyleriz ama cehenneme de çevirmek için her şeyi yaparız. Bu Hatay’ın ve ilçelerinin tarihleri ayrı ayrı yazılmalıdır, belediye başkanları ellerindeki yüksek düzeydeki bütçeleri toprağın altına gömmektedirler, kaymakam ve valiler ise; paralarını makarna, odun ve kömüre dönüştürüp dağıtmaktadırlar. Siz hiçbir belediye başkanını, vali, kaymakamın yoksullara kitap, gazete ve dergiyi odun, kömür ve makarna ile birlikte verdiğine tanık oldunuz mu? Ya da halkı sinemaya, tiyatroya davet ettiğine? Reyhanlı belediye başkanı Sayın Hüseyin Şanverdi’ye kültüre önem ve yazara değer verdiği için çok teşekkür ediyorum. Tüm belediye başkanları Reyhanlı belediye başkanını örnek almalıdır! Reyhanlı kitabı 2013 yılında ”REYHANLI PATLAMASI” sonucunda gazi olan ilk kitap unvanını birlikte taşımıştır, bombalama olduğunda kitaplarımda havaya uçtular.

Yozgat yaşamınızda birçok çalışmalara ön ayak olduğunuzu biliyoruz.  Yozgat Yerköy ile ilgili hazırladığınız kitabınız nasıl tepkiler aldı? Beklentilerinize karşılık verildi mi?

 

Bu soruyu keşke hiç sormamış olsaydınız! Yaramı kanattığınızı söyleyebilirim. BİZİM YERKÖY Kitabını 2012 yılında bin bir emek ve borçlanarak basımını yaptırdım. Ama gelin görün ki kitap elimde kaldı ve baskı parasını dahi çıkartamadım. Yozgatlılar-Yerköylüler bu kitaba sahip çıkmadıkları gibi birde düşmanlık ettiler. Kitabımın YERKÖY ilçesinde bayilerde ve elden satışını Yerköy Kaymakamı BAYRAM GALE ve Belediye başkanı AKP’li (eski MHP’li ve ÜLKÜCÜ) Mehmet Ağaoğlu adeta yasaklamışlardır. Kaymakam ve belediye başkanı ile kirli bir siyasetçi, işadamı el ele verip bu kitabı adeta "kendi anlayışlarında AFAROZ" etmişlerdir. Neymiş efendim; Yerköy’ün sorunlarını internet sitemde yazmış ve teşhir etmişim! Eğer siz memleketin sorunlarına sahip çıkmaz da yan gelir yatar, birbirinize plaket denen teneke parçasını verip, gönül eğler de, birbirine yağcılık ederseniz birileri de sorunları yazar ve sizi teşhir edecektir elbet! Birde anlı, ŞANLI ”YOZGATLILAR FEDERASYONU adlı siyasileri pohpohlama ve yağlama, yıkama, şişirme servisleri vardır. Tarih ve kültürüne sahip çıkamayan ve üç maymunları oynayıp, kendisini kandıran Yerköylülerin bu kitabıma sahip çıkmalarını beklerdim, benim aykırı bir adam olmamdan kaynaklanan bir sorunları var, ben kendileri gibi çağdışı düşünmüyor, davranmıyorum. 475 sayfalık bir kitabı Yerköylülerin hepsi bir araya gelse okuyamazlar, bırakın yazmayı, vefasızlık örneğidir, kitabımı ilçedeki yöneticilerin yasaklaması tarihte yerini alacaktır. Ben Yozgat veya Yerköylüler okusunlar diye bundan sonra bir sayfa dahi yazmayacağım, tarihte yerini alsın diye yazacağım, bunlar ve oy verdikleri zihniyetler halen insanlığın il evrelerini, yani “MAĞARA “devrini yaşamaktadırlar. Yozgat ve Yerköy’de geçen öykülerimi sadece başkaları okusunlar ve bunları lanetlesinler diye yazacağım artık, insanlarıma kızmıyordum ama onlar da bu rantçı, şiş göbek devlet ve siyaset yöneticilerinin yalakalıklarını yaptıkları için onlara kızıyorum, yazdığım kitabı okumadan önyargılı, şartlanmış olarak kitabımın aleyhinde propaganda yapıyor, oysa ülkücü Mehmet Gül ile Devrimci Asaf Koçak aynı kitapta yer almaktadırlar, Şıh Molla Osman da cabası?

 

Sayın Palabıyık gazeteniz ‘Toplumsal Muhalefet’ hakkında neler söylemek istersiniz?

-Bu konuda ben bir şeyler söylemenin yerine, gazeteye bakmalarını ve okumalarını tavsiye ediyorum. TOPLUMSAL MUHALEFET GAZETESİ Hatay’da, değil ülke genelinde olay yaratan, sansasyonel bir gazete olma özelliğini halen devam etmektedir, gazetemizin künyesinde yer alan şu söz her şeyi daha iyi anlatmıyor mu? Toplumsal mücadele ve muhalefet olmadan barış ve güzel bir gelecek kurulamaz! İşte gazetecilik ve yayın anlayışımız, ilimiz ve ülkemiz, insanımız için mücadele edip olayları objektif ve en sert bir dille çarpıcı şekilde yazıyoruz, varsın burjuva tetikçi basını bizi görmezden gelsinler umurumuzda değil, adamlar benim yaptığım haberi alıp kullanıyorlar; kaynağını yazmıyorlar. Yazarlarsa gazetemiz ünlü olur diye korkuyor tetikçiler, bizim ünlü olmaya hiç mi ama hiç ihtiyacımız yok, gazetemizin her nüshası valilerin, bakanların, başbakanın, genelkurmayın masasında yer alıyor biz bunu biliyoruz, gerisi teferruattır, bu denli etkili ve güçlü bir haber, yorum anlayışımız vardır bizim… 2014 yılında cezaevine girmemden dolayı gazeteyi tam bir yıl yayınlayamadık, ancak gazetenin internet sitesi yayındaydı.

 

 Kırıkhan belediyesi ile ilgili bir kitap çalışma yapmakta olduğunuzu biliyoruz. Çalışmalar nasıl gidiyor? Araştırmacılığın zevkli ve zor yanları nelerdir?

 

2014 yılında HER YÖNÜYLE KIRIKHAN kitabımı da yayınlayarak okuyucuya sundum. Kırıkhan eski belediye başkanı Sayın Murat SAKMAN bu kitabın, eserin ortaya çıkmasında en çok emeği olanların başında gelmektedirler. Beni her anlamda destekleyerek bu kitabın yayınlanmasını sağladılar, daha sonra göreve getirilen Ayhan Yavuz’un da desteğini inkâr edemem, kitaplarımı satın alıp ülke genelinde ilgili yerlere gönderdiler, okullarımıza, kütüphaneye gönderip katkıda bulundular. Kendilerinin Kırıkhan’a bir KÜLTÜR MERKEZİ kazandırmalarına en çok sevinene benim!  2 yıllık bir çalışmayla bu kitabı bitirdim. Kırıkhan ilçesindeki bazı kendini bilmezler tepki verdiler ama ben kimselere aldırmadan yine yoluma devam ettim.

Yakın projeleriniz hakkında ipucu verebilir misiniz?

11 MAYIS 2013 Yılında REYHANLI Patlamasında ben oradaki ilk gazeteciydim, bu vesileyle birçok fotoğraf çekme fırsatı buldum, tam dokuz gün her gün Serinyol ve Reyhanlı arasında mekik dokudum ve binlerce kare fotoğraf yakaladım. Bu fotoğraflardan bildiğiniz gibi  ‘SESSİZ ÇIĞLIK’ adlı bir kitap yaptık ve yayınevi aracılığı ile ülke genelendi dağıtımını sağladık. Son bir yıldır bir kesinleşmiş olan bir dosyamdan dolayı Hatay açık cezaevinde yattım burada 1 yıl düzenli günlük tuttum. Şimdilerde onu kitaplaştırmak için uğraşıyorum. Bu kitap birçok olaya ışık tutacak ve cezaevi edebiyatında bir numara olacaktır. Çünkü şimdiye kadar hiç kimseler bu denli düzenli bir günlük tutmamıştır, bir ilk olacaktır bu edebiyat dünyasında, daha öncede adli ve siyasi olarak çeşitli cezaevlerinde mahpus yatmıştım onları anılar şeklinde yazacağım ve okura sunacağım. Yani toplam üç yıllık düzenli bir günlük yer alacak kitap da. Cezaevinde hiç boş durmadım desem doğru olur, tam dört kısa roman yazdım, bunlar hazır önümüzdeki aylarda basımı yapılacak, herkese takdim edeceğim. Otuza yakın hazırlanmış kitabım var ama finansman açısından zorluk çekiyorum, bu kitapların basımını yaptırmadan ölürsem gözüm açık gidecektir. Hatay halkına daha birçok yapıt kazandırmayı ve ülkemizin kültürüne katkı sağlamayı planlamaktayım. Bu söyleşi gecikmiş bir söyleşi ama yine de okuyucuya, ilgilenenlere, özelliklede Yozgat’ın vefasız insanlarına mesajlar içirmektedir.

Erhan Bey, ben kalbinin temizliğini, çabanı, çalışkanlığını ve topluma katkılarını bilen biriyim. Söyleşimiz gecikti evet, sağlık olsun, bazı şeyler geç olsun güç olmasın derler. Vakit ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Çalışmalarında Allah yar ve yardımcın olsun diyorum. Ve biliyorum ki büyük yazarların çoğu senin yolunla aynıydı.

-Ben teşekkür ediyorum. Fatma Çetin Kabadayı da benim evrenimde her zaman en büyük yazar olmuştur, söyleşiler yazarların sohbetleridir aslında, dertleşip çözüm aradıkları bir platformdur. Saygı ve Sevgilerimi, tüm dostluğumu içtenlikle sunuyorum.

Erhan Palabıyık Objektifinden fotograflar;

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.