Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

“BİN YAŞA AŞK”I YAŞAYABİLMEK

Sen yanım,
Mahşer-i Kebir, vuslatına ramak,
Bir tek engelim sırat köprüsü,
Sen yanım ebedi,
Sen yanım reyyan,
Sen yanım cennet kapısı.

 
Şair yazar Abdurrahman Tümer, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde doğan ve İstanbul’da yaşayan kalemine âşık, edebiyata tutkun değerli bir yazarımız. Altı yedi yıldır tanıdığım, yazılarını takip ettiğim yazar Tümer'in son kitabı “Bin yaşa Aşk” romanı beni aldı, okuduğum her satır başka bir yere götürdü. Öyle ki; biraz siyasi, biraz aşk, biraz psikoloji, farklı karakterler ile yoğrulmuş, çok emek sarf edilmiş gerçekçi bir eseri okuduğunuzda aklınızdan geçen “İyi ki…” ile başlayan cümlenizi yüreğinizden duyabilirsiniz.


2012 yılında gazeteci- Yazar Erhan Palabıyık tarafından yılın En’leri arasında “Yılın en iyi romancısı” seçildi. Bugüne kadar yazdıklarıyla, eserleriyle birçok okurla gönül bağı kurdu. Bizim de kendisiyle röportaj yaparak onu daha yakından tanımanıza vesile olmak boynumuzun borcu oldu.

 


“Sayın Abdurrahman Bey, röportaj isteğimize olumlu yanıtınız bizleri memnun etti, öncelikle sizi sizden tanımak isteriz. Bize bilinmeyen yönlerinizle ilgili birkaç cümle söyleyebilir misiniz?”

-Sayın Fatma Çetin Kabadayı, öncelikle sizin gibi değerli bir kalem dostumla, hele hele aynı yayın evinden, Kanes Yayınlarından ‘Yüreğimden Güvercinler Uçurdum’’ adlı kitabı çıkan yazar bir arkadaşımla röportaj yapmak bana ayrı bir zevk ve tarifi imkânsız bir heyecan verdi. Bunun için asıl ben size teşekkür ediyor, hürmetlerimi sunuyorum.


Sorunuza gelince ben sıradan bir insanım, halktan olmayı ve sırf yazmak için yaşamayı seviyorum. Hatay’ın Reyhanlı ilçesine bağlı Mastepe Köyünde dünyaya geldim. Babam çiftçilikle uğraştığı için ben de bir süre bu meslekte çalıştım. Buğdayın altın sarısı başaklarına dokundum. Pamuk tarlasının beyaz beyaz gülümsemesine şahit oldum. Ayçiçeğinin nazlı nazlı güneşe bakışını sezdim. Bir köy bahçesinin coşkuyla, renkli renkli çiçekleriyle baharı karşıladığını gördüm. Köyü, tarlayı, memleketi doya doya sevdim...

Ve bir zaman sonra kader bize İstanbul yollarını gösterdi. Özlem vardı artık, buram buram hasret vardı artık… Yaklaşık 18 yıldır ‘taşı toprağı altın’’ diye tabir edilen bu efsane şehirde yaşıyor oldum. Ve bu koca şehre bir vefa borcu olarak ta ‘Can Gözüm Gibisin İstanbul’ adlı şiir kitabını yazdım.

 

“Yazım hayatınıza ne zaman başladınız, yazmak sizin için ne ifade ediyor?”


- Şiire ilkokuldayken başladım, desem yanlış söylememiş olurum. Batı Ayrancı Köyü İlkokulundayken, çok sevdiğim ve saygı duyduğum Gülperi Kural adında bir öğretmenim vardı. Beni de çok severdi. Bu vesileyle izninizle kendisine buradan hürmetlerimi sunmak isterim. Her gün derse başlamadan önce ‘’Haydi Tümer bize bir türkü söyle de öyle derse başlayalım’’ derdi. Övünmek gibi olmasın, o zamanlar sesim hem güzel, hem de yanıktı. Bende öğretmenimi kıramaz türkümü söylerdim. Söylerdim ama türkünün tüm sözlerini değiştirip, kendim uydurduğum sözlerle söylerdim. Mesela Orhan Gencebay’ın bir şarkısını hep kendi sözlerimle yorumlardım. Öğretmende bana “Oğlum bu şarkının sözleri böyle değil ki’’ dediğinde “Doğru öğretmenim, bu sözler bana aittir’’ diye cevap verirdim. Onunda çok hoşuna giderdi hep.

Daha sonra da milli bayramlara, ağaçlara, kuşlara vs. şiir yazmaya başladım. 
Yazmak benim için hava almak, su içmek gibi bir şeydir. Gün içinde yazmadığım zaman kendimi noksan hissederim, eksik hissederim. Bir insanın çok sevdiği bir eşyasını kaybetmiş gibi aranır dururum. Ta ki yazana kadar, bir şeyler karalayana kadar. İşte o zaman bir aspirin içmiş ya da tabiri caizse bir sigara tüttürmüş gibi kendime gelirim. İşte yazmak böyle tutkulu bir şeydir benim için.


“MEB tarafından da onaylı olan Milli Duygu isimli kitabınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Kitabı yazarken neler hissettiniz?”


-‘Milli Duygu’ adlı şiir kitabını henüz ilkokul çağlarındayken yazmaya başladım. Bu kitabı yazmamın sebebi ise ayrı bir hikâye. O zamanlarda bir köy ilkokulunda Milli bayramlarda okumak için şiir bulmada zorlanırdık. Hatta bazen yeterli şiirler bulamazdık. Olanaklar çok kısıtlıydı. Malumunuz şimdiki gibi internet ortamı yoktu. İşte o zaman bu yükün omuzlarımda olduğunu hissedip kaleme sarıldım. Gece gündüz yazmaya başladım. Ve böylece Milli bayramlarda şiir okuyacak tüm sınıf arkadaşlarıma birer şiir yazmış oldum. Öğretmenler bu şiirlerimi görüp okudukları zaman çok sevindi ve beni takdir ettiler. Sonrasında da sürekli desteklediler. İşte ‘Milli Duygu’ şiir kitabım böyle doğmuş oldu. Sonrasında kitabım İstanbul’ da bulunan ‘Birlik Yayıncılık’ tan piyasaya çıktı. Akabinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğrencilere tavsiye edildi. Bu durum benim için ayrı bir onur vermişti.

“Can g/özüm gibisin İstanbul, Sen yanım ve Bin yaşa aşk kitaplarınız Kanes yayınlarından çıktı. Kanes yayınlarının kaliteli bir yayınevi olduğunu biliyoruz. Baskı kalitesi, editöryel hizmetleri, dağıtım konularında ismini kısa zamanda duyuran yayınevinizin avantajlarından bahseder misiniz? Eserlerini okuyucularla buluşturmak isteyen kalemlere neler önerirsiniz?”

-Kanes Yayınlarını çok seviyorum. Evet, ifade ettiğiniz gibi Can g/özüm gibisin İstanbul, Sen yanım ve Bin yaşa aşk kitaplarım bu yayınevinden çıktı. Çok memnunum. Yaklaşımları çok güven verici, kendinizi asla bir yabancı gibi hissetmiyorsunuz. Çalışmaları yakından görebiliyor, editörler tarafından günlük haberdar ediliyorsunuz. Kitabınızda herhangi bir satır ya da kelime değişikliği yapılacağı zaman derhal sizinle irtibata geçiyor ve onayınızı istiyorlar. Kitap güzel olsun diye değil, muhteşem olsun diye gece gündüz çaba harcıyorlar. Bilhassa kitap çıktıktan bir hafta sonra anlaşmış oldukları güçlü pazarlama ağlarıyla Türkiye’nin her yerinden temin edilebilir olması Kanes Yayınları’nın farklı olduğunun kanıtıdır. Mesela D&R, PTT, İdefix, Kitapyurdu, Okuoku ve kanesyayınları.com'da bulabilirsiniz. Kanes Yayınlarının sitesinde şöyle bir cümleye rastlarsınız: 
‘’Bizi bize değil, bizimle çalışanlara sorun! Biz kitap basmıyoruz, ‘Eser’ yayımlıyoruz.” Bence bu her şeyi ifade etmektedir. Yeni kitap çıkaracak olan arkadaşlarıma kesinlikle ‘Kanes Yayınları’nı tavsiye ediyorum. Başka yayın evine gidip zaman geçirmesinler. Editöryel, Kalite ve dağıtım: üçü bir arada diyebilirim.
Genç yazar ve şair arkadaşlarıma önerim kısa ve öz olacak. Yazın, sürekli yazın. Hata yapmaktan, eleştirilmekten, ötelenmekten asla korkmayın. Varsın bir bir kapılar kapansın suratınıza, varsın hiç kimse tutmasın ellerinizden, kılavuz olmasınlar, yol göstermesinler, yüreğinizdeki o istek, o arzu, o ilham bir gün sizi o ulaşmak istediğiniz yere ulaştıracaktır. Unutmayın her gecenin elbet bir sabahı vardır. Bahar zamansız gelmez her şeyin bir vakti vardır. Birazcık sabır diyorum.


“Şiirleriniz serbest şiir ağırlıklı. İlhamınızı nereden alıyorsunuz? Şiir mi roman mı diye soracak olursak bize ne söylemek istersiniz?”

-Serbest şiir, ismindeki "serbest" kelimesinin manası gibi "kuralsız" bir şiir değildir. Şiirdeki ses ve ahenk unsurları çok uyumlu bir şekilde sağlanmaktadır. Çoğu şiirlerimde bunun böyle olduğunu görebilirsiniz.
Serbest şiir Türk edebiyatına Servet-i Fünun döneminde Batı edebiyatından alınarak yeni Türk şiirine uygulanmış bir biçimdir. Evet, şiirlerimin çoğu hatta yüzde doksanı serbest türdendir. Bu türü neden seçtiğimi aslında bende bilmiyorum. Ama ruh yapımla ilgili sanırım. Özgür olmayı seviyorum. Sözlerim de öyle özgür olsun isterim. Saygıdan, hayâdan başka sınır tanımamalı. Alabildiğine kanat çırpmalı, kırlara, denizlere ve yediveren baharlara. Alabildiğine kanat çırpmalı aşka, sevgiye be barışa.
Dilim en güzelini, en söylenmemişini, en incesini söyleyebilmeli heceye takılmadan, ölçüye bağlı kalmadan. Belki bu yüzdendir.

Sorunun ilham kısmına gelirsek aslında şu dünyada ilham alınacak, ibret alınacak öyle çok şeyler var ki, yeter ki bakabilelim, görebilelim, hissedebilelim. Mesela yerde rızkını o minicik kanatlarıyla taşımaya çalışan bir karıncadan, gökyüzünde bulutlar gibi süzülen gümüş renkli martılardan, bahardan, yazdan… Çisil çisil yağan yağmurdan, lapa lapa kardan… Ya da, ya da kim bilir kalem kaşın altındaki o uzun kirpikli gizemli bir bakıştan… İlham alınacak o kadar çok şey var ki anlatamam…

Sorunuzun “Şiir mi, roman mı?” kısmına gelince, şiir benim için ilk göz ağrım diyebilirim. Şiirden asla vazgeçemem. Ceketimi alın derim, kuruşuna kadar cebimde ki paramı. Elimde ki bir lokma ekmeğimi de... ama beni şiirimden ayırmayın, ayrı bırakmayın diyecek kadar tutkuluyum. Hep derim şiirsiz hayat, çiçeksiz bahar benzer. Şiirsiz güz olurum, talan olurum. Gece ortası yolunu kaybetmiş bir yolcu, fırtınalarda dalgalarla boğuşan gemi kaptanı olurum… Yalnız kalırım şiirsiz, üşürüm…
Ama maalesef günümüzde yaşadığım tecrübelere dayanarak şiire talep romana göre çok azdır. Kitap fuarlarında okuyucu tercihleri hep romandan yana oldu. Romanlara ilgi daha fazlaydı. Bir yayın evi 100 kitap satıyorsa bunun 90 adedi romandır... Maalesef şiir %10’larda kalmaktadır. Bunun için de bazı yayınevleri haklı olarak şiir kitapları bastırmak istemiyor. Ama ben yine de şiir yazmaya devam edeceğim. Hayatın renkleri varsa biri de şiirdir diyorum.

“Bin Yaşa Aşk” isimli romanınızı Selma’nın günlüğünden yola çıkarak yazdığınızı biliyoruz. Aşk ile savaşı, savaş ile vefayı bütünleştiren, bir rüya ile okuyucuyu kendisine bağlayıp gerçeklerle heyecana boğan bir eser. Bu romanda İslami kişiliğinizi de okuyucuya yansıtmışsınız. Iraklı bir Türkmen olan Yusuf ile Giresunlu Aysel Hanım’ın yaşadıklarını okurken, gerek kitaba renk veren fotoğraflar, gerekse duygusal ve gerçek cümlelerle, Musul’un, mektupların, acıların, yaşananların, Ortadoğu’nun, sevdanın ortasında yaşananları işlediğiniz romanınız okuyucularınızdan ne gibi tepkiler aldı? Kurgu ile gerçeğin bütünleştiği bu eser yazarı için ne ifade ediyor?

- Öncelikle 2012 yılında beni ‘Yılın En iyi Romancısı’’ olarak seçen Toplumsal Muhalefet Gazetesi sahibi ve değerli kalem dostum Sayın Erhan Palabıyık Beyefendiye şükranlarımı sunuyorum. Doğrusunu isterseniz, 2008 yılında başlamış olduğum, yaklaşık 5 yıl süren bu romanımı bitirmiş olmanın huzur ve mutluluğunu yaşıyorum.

Kolay değildi, uzun ve meşakkatli bir yolculuktu elbet.

Giresun’da doğup, İstanbul’ da büyüyen ve hiç gitmediği, hiç bilmediği uzak diyarlara aşkının peşine düşen bir genç kızın acı, özlem ve macera dolu GERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ.

Bu kitabımda, Ortadoğu’nun tarihini, savaşlarını, entrikalarını ve özellikle Körfez Savaşlarını göreceksiniz. Orada yaşayan halkın çektiği acılara, zulümlere, işkencelere şahit olacaksınız.
Ölümü göze alarak ‘EVET’ diyen bir yüreğin özlem çığlıklarını duyacaksınız.
Kısacası bu kitapta ‘AŞK’ ı bulacaksınız.

.’Bin Yaşa Aşk’ romanıma basından olsun, halktan olsun ve yazar arkadaşlarımdan olsun şu ana kadar hep olumlu mesajlar almış bulunmaktayım... Hatta şu sıralarda yurt dışından gelen talepler için Arapça ve İngilizceye çevrilme durumu var. Şu ana kadar romana olan talep çok güzel diyebilirim.

“Şu sıralar bir proje üzerinde çalışıyor musunuz? Bizlere ipucu verebilecek misiniz?
 

-Elbette şu an basılmaya hazır bir şiir kitabım ve bir de hikâye kitabım hazır durumda. Yine Kanes Yayınlarından Kasım 2013’te düzenlenecek olan İstanbul Tüyap Kitap Fuarında piyasaya çıkacak.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ediyor, daimi başarı dileklerimizi sunuyoruz.
 

-Ben teşekkür ederim Fatma Hanım. Onur duydum. Umarım güzel bir röportaj olmuştur. Bu röportajı okuma fırsatı bulan tüm dostlarıma, okuyucularıma sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 

Biz de habername.com ailesi olarak size yaşam ve yazım hayatınızda başarılar diliyor, teşekkürlerimizi sunuyoruz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.