Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

GİTME SULTAN'IM (2.BÖLÜM)

“Bak, Allah razı olmadı haksız yere beni terk etmene.” diye başladı. Elini tuttu sımsıkı. Dinleyeceğini biliyordu. Cevap vermese de dinlemeliydi. O çocuğunun anası, sevdiği kadındı.

İş yerindeki sekreterin eve dosyayı bırakmak için geldiğini, içeri buyurun diye teklif etmek inceliğinde bulunduğunu söyledi. Sekreter de belki ayıp olmasın diye girmişti. Girdikten sonra çorabının kaçtığını, değiştirmek için banyoyu kullanmak istediğini söyleyerek izin istemişti. Banyoda da ıslak zeminde ayağı kaymış, düşmüş Kerim Bey mecburen yanına gitmişti. Onu salona inmesine yardım etmek için de koluna girmişti. Tam o sırada eşi kapıyı açıp gelince yanlış anlamıştı. Gerçekten de kim olsa yanlış anlardı diyordu Sultan’a.

—Bütün bunlar sadece üç dakika sürdü. Eve giremezsin eşim evde yok mu deseydim?

Sultan Kerim’e sert bir bakış attı. Bu bakışta sanki kendisinin evde eşi olmadan kimseyi içeri almadığını anlatmak istiyor gibiydi. Ardından tekrar başını çevirdi. Kerim elini biraz daha sıkı tuttu.

“Benim hiç kabahatim yok, zaten Sevil’i de tanıyorsun. Öyle kötü niyetli bir kız değil, sadece çorabı kaçtığı için!”

Sultan yine ters bir bakışla cevap verdi. Konuşmaya bile tenezzül etmiyor gibiydi. Kerim onu muhakkak ikna etmeliydi. Çocukları olacaktı. Baba olmaya hazırlanırken yuvasının dağılmasını kim isterdi ki? Anlattıkça anlatıyordu. Anlattıklarına bakılırsa adam gerçekten masumdu. Sekreterlerin iş yerlerinde kendilerine el ayak olduklarını, artık akraba gibi davrandıklarını, yine de şüphesi varsa Sevil’i işten çıkarabileceğini söyleyerek eşine eski güzel günlerinden, gelecek hayallerinden bahsetti.

“Gitme Sultan, yalvarırım gitme!”

Üç çocuk istiyordu Kerim. İlk kızının adını zaten İlkay koyacaklardı. Sonrakileri bile düşünmüşlerdi. Her akşam çaylarını yudumlarken onları nasıl yetiştireceklerini konuşurlar, okutacakları okula kadar her şeyi tartışırlardı. Özel okula verecekti Kerim çocuklarını. İyi eğitim alacaklarına inanıyordu. İlkay doğar doğmaz ona bankadan hesap açılacak, ilerde özgürce kullanması için her ay para yatırılacaktı. Sultan’a çocuğun doğumuyla birlikte gelecek olan bir yardımcı kadın bile ayarlanmıştı. Emine Hanım o günü sabırsızlıkla bekleyen ihtiyaç sahibi bir kadındı.

Yolcular garda bir oyana bir bu yana gidiyor, kimi yolda yemek için yiyecek alırken, kimi gazete almış bulmaca çözüyordu. Biraz önce ayrılamayanlar yine bir araya gelmiş, muhabbetlerine devam ediyorlardı.

Kim bilir bu gar ne kavuşmalara, ne ayrılıklara, ne sevinçlere şahit olmuştu?  Eliyle karnını yokladı. Hamileliği de, aldatıldığı da gerçekti. Sahi gerçek miydi? Kerim doğru söylüyor olabilir miydi? Bu güne kadar hiçbir hatasını görmemiş, hiç şüphelenmemişti ondan? Yoksa kör müydü, dikkat mi etmemişti? Çocuğu için bir şans daha verse miydi? Belki de gerçekten suçsuzdu. İnanmak istiyordu ona. Kerime baktı.

Susmuştu. 

 

(DEVAM EDECEK...)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.