Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

“Yüreğini Ağlatan” Yazar “Zekeriya Efiloğlu”

Fikrimde endişe sebepsiz gitmek
Yabancı bir kapı çalarsam yazık
Reva mı seveni perişan etmek
Vefasız gönüle dolarsam yazık 

Bütün hasletleri çöpe fırlatıp
En kadim dostları bir pula satıp
Yalanı gerçeğin önüne katıp
              Beyazı karaya bularsam yazık

Yarın için günü beklesin zaman
Yer yarılsın birden çöksün asuman
Ayrılık şarkısı çalmadan keman
Firkatin içine dalarsam yazık

Sevilmeden sevmek zorların zoru
Yarabbim sen böyle seveni koru
Durulmak bilmiyor aşk anaforu
Kalp dururken başı sularsam yazık

Zekeriya insan sır olur bazan
Bir sela duyulur okunmaz ezan
Sildirmez hayatı ölümü yazan
Aşkın namazını kılarsam yazık

 

 

Mısralarının sahibi ve “Şiir duyguların çağlaması değil, yüreklerin ağlamasıdır,”  söylemiyle tanıdığımız Eğitimci-Şair- Yazar Zekeriya Efiloğlu, 1972 Yılında Ordu’nun Akkuş ilçesinde doğdu. 1993 Yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim fakültesinden mezun olarak Şanlıurfa Halfeti ilçesinde öğretmen olarak göreve başladı. 2011 yılında Ahmet Yesevi Üniversitesinde Eğitim yönetimi ve denetimi alanında yüksek lisans yaptı. Eğitimciliğinin yanı sıra edebiyata olan düşkünlüğü ile yazdığı şiirlerle gönülleri fethetti. Duygu yüklü, başarılı, mantıklı, insana ve maneviyata değer veren ve mütevazı bir kişiliğe sahip bir yazar. Eserleri yeni baskılarıyla daha çok kitleye ulaşan Efiloğlu ile söyleşimizi sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

“Sayın Zekeriya Efiloğlu, öncelikle bu yoğun temponuz arasında bize de zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum.  İsminizi duymuş fakat sizi daha yakından tanımak isteyenler için şahsınızla ilgili birkaç cümle istesek neler söylersiniz? Zekeriya Efiloğlu nasıl biridir?”

-Ben teşekkür ederim… İnsanın kendisini tarif etmesi elbette zordur ancak kendim için; içten, pazarlıksız, samimi ve sempatik diyebilirim… İçi dünyamda yalnızlığı seven bir yapım var. Belki de bu uzun süre hayatı yalnız yaşamak zorunda olmamla ilgili de olabilir…

 

 

“Çok yönlü bir insan olduğunuzu biliyoruz. Örneğin uzun yıllar bir eğitim sendikasında şube başkanlığı yaptınız. Öğretmenevi müdürlüğü görevinde bulundunuz. Şiir dışında köşe yazılarınızla, sazınızla, sözünüzle gönüllerde yer edindiniz. Evlisiniz, üç çocuk ve yüzlerce öğrencinin sorumluluğu da üzerinizde. Gaziantep’te okul müdürü olarak görev yaptığınızı ve aynı zamanda şiirle, romanla, edebiyatla iç içe olan, planlı ve programlı olduğunu tahmin ettiğimiz hayatınızda olmazsa olmazlarınız nelerdir? Yazmak sizin için ne ifade ediyor?”

-Yazmak benim için özgürlük… Sözcüklerin büyüsünü yakaladığınız zaman yazmanın ne denli büyük bir nimet olduğunu anlıyorsunuz. Yazmadığım zaman kendimi çöller gibi yazdığım zaman göller gibi hissediyorum… Konuşmama, davranışlarıma ve ilişkilerime bile yansıyor bu durum. Evet, bahsettiğiniz gibi yoğun bir son on yıl yaşadım. Başkanlık, öğretmenevi müdürlüğü gibi yoğun insan sirkülâsyonunun olduğu yerlerde bulundum. Ancak bu yoğunluk bile yazmama engel olmadı. İlk kitabımı bu yoğunlukta çıkardım sonrası da geldi zaten… Çok yönlü olmayı ve amatörlüğü seviyorum. Belki de profesyonel yapamadığım içindir ‘amatörlüğü seviyorum’ diye söylemem. Şaka bir yana çok yönlü olmak her şeyden bir parça olsun istemek ta küçüklükten beri hedefimdi. Çoğu şeye ilgim de bu yüzdendi.

“Şiir sözcüklerin başına krallık tacı takmaktır,’ diyerek şiire verdiğiniz önemi dile getiriyorsunuz. Yazım hayatınıza şiirle başladığınızı biliyoruz. Sizce mısralara –şiir- diyebilmemiz için hangi özellikleri taşımalı? Şair çok şiir yok sözüne katılıyor musunuz? ‘Şiir mi roman mı?’ diye soracak olursak bize neler söylersiniz?”

-Valla yaramı deştiniz bu soruyla. Nazım Hikmet “Bu ülkede her 3 kişiden 4’ü şair” diyor. Bu günleri görse ne derdi çok merak ediyorum. Herkes her yazdığını ‘işte benim duygularım’ diyerek şiir kavramıyla adlandırıyor. Oysa son yıllardaki şiirin sayısının “kemiyet” olarak artıp “keyfiyet” olarak içinin boşalmasının elbette değişik nedenleri vardır. Belki, “Ben şiirle uğraşıyorum…” ya da daha iddialı bir yaklaşımla, “Ben şiirden anlıyorum...” diyen herkes bu soruya teklifsiz onlarca cevap verebilecek konumdadır. Bu konu ile ilgili olarak Cahit Külebi, “Şiire başlayan bir insan, hangi yaşta olursa olsun, en az on beş-yirmi yıl iyi bir okuyucu olmak zorundadır. Ondan sonra da şiir yazmağa başlamak için gerekli olan kendi dünyasını, dilini, biçemini bulmak zorundadır.” demektedir. Kalitesizliğin altında yatan nedenin –okumamak- olduğunu vurgulamıştır. Ülkemizdeki okuma oranlarına bakıldığı zaman çok doğru bir tespit gibi durmaktadır. Şiir sözcükten evler kurmaktır. Sözcükler ise Kipling’in dediği gibi “İnsanların kullandığı en tesirli haplardır.” Sözcükleri edinmek, onları etkili bir biçimde kullanabilmek ise ciddi bir okumanın ve birikimin getireceği sonuçtur. İlham denilen sevgili, doğru düzgün dili kullanamayan, sözcükleri nerde ve nasıl kullanacağını bilmeyen, gündelik konuşma dilinin ötesine geçemeyen birinin yüreğine inmeyecektir. Yani “Sadece ilhamla yazarım okumaya ve fazla bir şey öğrenmeye gerek yok…” diye düşünenlerin yazdıklarını belki istisnalar hariç şiir kategorisinde değerlendirmek sanırım bu yüzyıllardır süregelen poetikaya ihanet olacaktır. Salah Birsel, “Şiir alanına sinema salonuna girer gibi girilmez. Kişilik kazanmak gerekir ilkin…”  sözünü çok manidar buluyorum. “Ben de şiir yazıyorum.” diyenlerin öncelikle kendilerin bir çeki düzen vermesi gerektiği aşikârdır. Bu kılık kıyafet düzeni değildir elbette. Bu iki söz birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan gerçek, şiir yazan kişinin şahsiyet kazanması için kendisini geliştirmesi gerçeğidir. Kendini geliştirmek içinde şiir denilen sevgiliye ulaşmak için belki de yıllarca sözcüklerle talim yapma gereğidir. Burada Ataol Behramoğlu’nun şu sözünü de hep birlikte hatırlayalım.  “Bir şiir üzerinde aylarca, bazen daha uzun süreler çalıştığım oluyor. Her seferinde, başlangıçtaki o duygu birikimini yakalamaya çalışıyorum.” Yine ülkemizin yetiştirdiği ünlü şairlerden Nazım Hikmet,  "Ben kendi payıma bir iki iyice şiir yazdımsa, bunların tümünün içeriğini önceden iyice pişirdim. Sonra en uygun biçimlerini, ne çeşit uyakla (kafiye ile), ne çeşit ölçü ile yazılabileceğini, boyutunun aşağı yukarı ne olabileceğini, dilinin edasını, çeşnisini, peşinen kestirmeye çalıştım. Yani çok zahmetli bir çalışmadan sonra işe koyuldum." diyerek anlatmak istediğimizi açıklamaktadır adeta… Hani amiyane tabirle, “Ben yazdım oldu. ” mantığı sergilemek şiir adına sadece ama sadece sorumluluktan kaçmak, topu taca atmaktır… Sözü uzatmadan elbette ki her şairin kendine göre bir şiir tanımı vardır. Ancak tanım yapabilmek için önce poetikayı (şiir sanatı) bilmek, bu uğurda kafa yormak, bu akımı incelemek ve ondan sonra derin bir düşünüşle bir şeyler söylemek ancak mümkündür. Yoksa her teneke rüzgâr esince elbette bir takım garip sesler çıkaracaktır… Romanın okuyucu kitlesi, şiirin de sayısı fazla bu ikisi arasında tercih yapmak kolay değil. Ancak roman yazmak çok ama çok zor bir iş o yüzden ben ‘hikâye’ diyorum.

 

“Yayınlanmış yedi eseriniz var ve beş antolojinin kitaplaşmasına vesile oldunuz. 2007 Yılında piyasaya çıkan “Eğitim her kapıyı açar’ isimli kitabınız 9. Baskıya ulaştı. Bu kitabınızın bu kadar ilgi görmesinin nedeni sizce nedir?”

-Evet yayınlanmış 7 eserim var. Eğitim Her Kapıyı Açar 9. Baskıyı gördü. Bir yayınevi sahibi bana şöyle demişti. “Hocam bırak fikir ve düşünce kitaplarını kitlesi olan kitap yaz onlar tutuyor bu alamde.” Maalesef haklı çıktı. O kitap kitlesi olan bir kitaptı ondan o kadar rağbet gördü. Bir de kapağı etkileyiciydi sanırım.

“Şair olarak tanınmış kalemlerin daha güzel roman yazdığı bilinen bir gerçek. İlk romanınız ‘Aşkın Eşiğinde Ölüme Uyanmak” isimli romanınız çok beğenildi. Okuyucularınız teröre bir ordu kadar etkili olacağı konusunda hemfikir. Çeşitli radyo ve televizyon programlarına davet edildiniz. Bu romanda aşk mı ağır basıyor, psikoloji mi, polisiye mi? Aşkın Eşiğinde ölüme uyanmak romanını yazarken amacınız ne idi, sizce amacına ulaştı mı?”

- Romanımda PKK'lı bir kızla olan Raşide ile öğretim görevlisi Rüstem'in aşkını anlatmaya çalıştım.

Parçalanmış bölünmüş, yanlış tercihlere zorlanmış bir ailenin inanılmaz dramı işledim. PKK terör Örgütünün Almanya ve dış ülkelerle bağlantısı, Dağa çıkan veya kaçırılan gençlerin başlarına gelenler, Kadın Terör Grubunun beyninin nasıl yıkandığı, eylemlere sürüklenen kişilerin hissettikleri, Kandil Dağındaki özel görüşmelerin sırrı ve çok daha fazlasını bulabileceğiniz bu eserde PKK Terör örgütünün gerçek yüzünü göstermeye çalıştım. Edebi bir eser olarak Günlük, Mektup, İntihar Aforizmaları, Şiir, Deneme, Polisiye, Macera hepsini bir arada topladım. Aşkın Eşiğinde Ölüme Uyanmak terörün, yitik hayatların ve umutsuz sevdaların hazin hikâyesi... Zaman zaman bazı programlara katılmaya başladım inşallah devamı da gelir. Amacım aslında romanımla ilgili anlattıklarımda gizli. Amacıma da ulaştım.

 

 

“Türkiye Yazarlar birliği Gaziantep kurucu başkanısınız, bu görevi ifşa etmenin zor ve güzel yanlarını öğrenebilir miyiz?”

-Kurucu Başkanlığını yaptım. Zorluğu bu alandaki örgütlenmenin önündeki engeller olarak söyleyebilirim. Çünkü yazar ve çizer gurubunu bir araya getirmek ve bu alanda egoları ön plana çıkarmadan çalışma yapmak çok zor. Güzelliği ise her türlü kültürel ve sosyal etkinliği yapabilme açısından önünüzün açık olması…

“Yazarken nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Yazar olmak isteyenlere tavsiyeleriz nedir?”

-Yazarken hiçbir tarzım yoktur. Yazmak için hiçbir ortam da seçmem. Bu her alan için geçerli. Yani şiir, hikâye, deneme, roman fark etmez. Yazar olmak için öncelikle çok okumak gerekir. Çok okumadan yazmaya çalışmak beyhude bir çabadır. Bir de kullandıkları dili ve özelliklerini bilmek gerekiyor. Özellikle yazım ve noktalama hatalarının hepimiz tarafından yapıldığı düşünüldüğünde bu açıdan herkesin çok daha dikkatli davranması gerekmektedir. Bir de ümitsizliğe kapılmasınlar. William Sorayan zamanla Amerika’nın en fazla okunan yazarı olmadan önce, ilk kitabı basılmadan, üst üste konulduğunda 75 santim yüksekliğinde ret mektupları almıştı. Buna benzer örnekler onlarca mevcuttur…

“Şu sıralar ne gibi çalışmalarınız var? Okurlarınıza birkaç ipucu verebilir misiniz?”

-Evet, birden fazla çalışmam var. Bir hikâye kitabım çıkmak üzere. Bir de aforizmalarımdan oluşan bir kitap çalışması yürütüyorum. Bir de şiir kitabı…

 Değerli hocam, 14 Mart 2013 Tarihinde Kaçkar TV’de Recebiye Çataksezer’in Gönül Kahvesi program konuğu olacağınızı da buradan okuyucularımıza duyuralım. Bize kıymetli vaktinizden ayırdığınız için teşekkür ediyor ve habername.com ailesi olarak başarılarınızın devamını diliyoruz.

-Teşekkür ederim…

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.