Teslime Gülsen NURDOĞAN

Teslime Gülsen NURDOĞAN

KARGALAR ELİFİ’MDEN HABER GETİRİN!

 

Sultan kadın eşi ve çocuklarıyla küçük bir tepeciğin dibindeki evde yaşardı. Yeni yaptırdıkları bu ev köyün dışındaydı. İki kasabayı birbirine bağlayan yol üzerinde ıssız bir yerdeydi. Kaynanasından kalan eski toprak evi bırakıp tarla başına bu evi yaptırmışlardı.

Güneşin cikildeyen sıcağında evin ardındaki çamlı tepe bir gümüş yığını gibi parlar  cırlak sesleriyle dönüp duran kargalar tepenin üzerinde uçuşurlardı. Sessizliğin içinde sadece kargaların ötüşü ve arada sırada geçen araba sesleri oraya garip ve gizemli bir hava verirdi. Tepede hep bir tuhaflık vardı. Sanki olacakların gizlerini saklıyordu. Sessizden bir felaket haberi veriyordu.

Sultan kadının kocası arada bir kağıt oynar, basak oynardı. Ekseriyetle de kazanırdı. Eve gelirken bu parayla erzak ve yiyecek aldığı olurdu. Kadın bu duruma kızardı ama elinden bir şey gelmezdi. Kaç kez söylemişti bu para haram diye.

Bir gün komşu köyden Osman’ın damadı uğradı. Bu civarda bir yerde çalışıyordu. Osman’ın damadı doğulu bir adamdı. Karısı ve çocukları memleketindeydi. Kendisi buraya çalışmak için gelmişti. Evlerinde misafir ettiler. Sultan kadının kocası onun yatıya kalmasında bir beis görmedi. Adam yabancı olsa da karısı köylüleriydi. Yaşını başını almış birinden ne zarar gelirdi.

Günlerce yatılı kaldı. İşi bittiği halde memleketine gitmiyordu. Ortada garip bir durum vardı ama ev sahibi olarak ‘’git’’ de denmiyordu.

Sultan kadın bir sabah uyandığında kızının yatağını boş gördü. Osman’ın damadı kızı da alıp gitmişti. Vicdansız adam on dört yaşındaki kızı arzularına kurban etmişti. Elif’i ikinci karısı yapmıştı. Genç ve bekar biri olsaydı bu kadar üzülmezlerdi fakat evli ve çoluk çocuğu olan bir adamdı.

Elifçik bu adamla kayıplara karışmıştı. Dilini dişini bilmediği uzak bir memlekette küçük bir gelindi artık.

Sultan kadının kocası kızını bulmak için akrabalarıyla görüşüp doğulu adamın memleketine gitti. Elif’i orda yokluk ve gariplik içinde buldu. Alıp eve getirmek istedi fakat Elif kabul etmedi.

Köye getirseler ne değişecekti ki. Artık o birisinin karısı olmuştu. Adam üzüntü içinde memleketine döndü. Olan biteni eşine esefle anlattı.

Kadın buna çok direndi fakat yapacak bir şey olmadığını anladı. Acısını içine gömmeliydi. Kadere boyun eğmeliydi.

Fakat bedeni bu acıyı kaldıramadı. Felç oldu. Sürekli titreyen, zorlukla konuşan, kişisel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan biri haline geldi.

Ananın yandığını baba yanmaz. Babanın yandığını oba yanmaz derler. Sultan  kadın derdini çamlı tepeye anlatır olmuştu. Eş ve dost acımasızca dedikodularını yapıyordu. Herkes o adamı evlerine aldığı için kendilerini suçluyordu. Hatalarını anlamışlardı ama artık elden bir şey gelmiyordu. Acı, tepenin dibindeki eve bir karabasan gibi çökmüştü. Kimsecikler hal ve hatırlarını sormaz olmuştu. Bununla da kalsa iyiydi; sağda solda herkes aleyhlerinde konuşuyor, lanetli birileriymiş gibi uzaktan bakıyorlardı. Sultan kadının tek sırdaşı evin ardındaki tepe ve üzerinde uçan kargalardı. Felçli haliyle titreye titreye tepenin eşiğine varır:

-Kargalar!.. Elif’imden haber getirin! diye ağlardı. Çocuk yaşta bilmediği bir şehirde kırk yaşında bir adamın ikinci karısı olan kızı için gözyaşı döküp ağıtlar yakardı.

Birkaç yıl sonra oğullarını evlendirdiler. Bu evlilik evin ağır yükünü biraz hafifletti.

Gökten ne yağmışta yer kabul etmemişti. Hangi mutluluk bitmemişti, hangi acı küllenmemişti. Yaşadığı acı derin çentikler açtı yüreğinde elbet. Evin bir köşesinde inleyip duran felçli bir hasta olarak geçirdi geri kalan ömrünü. Oğluna aldıkları gelin iyi çıktı da haftada bir banyosunu yaptırıp düzenli olarak ilaçlarını ve yemeğini verdi. Koca seneler acı ile de geçermiş meğer. Elif çoluk çocuğa da karıştı. Gittiği yabancı memlekete de alıştı. Fakat Sultan kadının felçliliği geçmedi. Bakıma muhtaç biri olmaktan kurtulamadı.

Ve gün geldi dünyadaki çileli ömrü bitti. Sonunda bütün acılarını alıp kara toprağa götürdü.

Kargalar Elif’imden haber getirin! diye dertleştiği çamlı tepe hala yerinde. Kargalarsa üzerinde uçuşmakta.

Şimdi o tepe… Sultan kadının, kargalarıyla dertleştiği o çamlı tepe bağrında bu acıyı barındırıyor. Onun acısını ve sırrını bir anne şefkatiyle gizliyor.

Bir gün yolunuz bu köye düşer de köy yolundan yürürseniz karşı yamaçtaki o tepeye bakınız. Tepenin üzerindeki çam ağaçlarına konan kargaları seyrediniz. Belki bu çamlı tepe Sultan kadının sırlarından bir sır fısıldar sizlere de.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum