Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası: 2

Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası: Bilimsel Yayın ve Çalışmalardaki Etik Problemler - 2

 

Bir onceki yazımızda Türk Ünıversitelerinde akademisyenler arasında mevcut olan bilimsel etiğe uymayan davranışlardan bahsetmiştik. Bugünkü yazımızın kaldığımız yerden devam edip ve çözüm için şahsi önerilerimizi sunacagız.

 

Bilimsel yayın ve bilimsel çalışmalardaki diğer problem, meşhur olma isteğidir. Bu yanlış özellikle basın ve yayının traj artırma hırsı ile birleşince karşımıza eşi az görülen utanç tabloları çıkmaktadır. Bunların içinde bazıları var ki ülkemizde hastaların umut ve duygularını sömürerek, bu insanları kendi muayenehanelerine çekmeyi amaçlamaktadırlar. Bazıları ise gerekli lisans ve eğitimleri olmadığı halde sahte belgeler ile kendı uzmanlık ve bilgi alanlarının dışındaki özel uzmanlık alanlarının (tüp bebek uzmanlığı) yetkilerini kullanarak meşhur olma ve toplumsal ve akademik güç kazanmayı amaçlamaktadırlar.

 

Diğer önemli en sık gorulen iki problem ise,  birincisi “dilimleme” de denilen ve bir çalışmadan birden fazla yayın çıkarmak (örneğin insan veya hayvan deneklerden alınan kan örnekleri kullanılarak, aynı konu ile ilgili birden fazla benzer yayın çıkarmak), ikincisi ise, bilimsel yayınlarda yazarların adlarının kullanımı ve yayındaki katkılarını gösteren dizilimleri ile ilgilidir. Bunlar ise iki grupta topluyabiliriz. Çalışmada hiç bir şekilde katkısı olmayan hatta yazıyı bir kere dahi okumamış insanların (yaz beni yazayım seni ilişkisi) yazarlar arasında olması, diğeri ise çalışmayı yapan kişi veya kişilerin yayında adlarının hiç kullanılmaması veya hak ettikleri yerde olmamalarıdır. Bu özellikle tıpta uzmanlık tezleri, master ve doktora tezlerinden üretilen yayınlarda görülmektedir.   

 

Ülkemizdeki bilimsel etik problemleri kısaca yukarıda özetledikten sonra, sorunun çözümü ile ilgili öneri ve düşüncelerimizi okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz.

 

Bılımsel ahlaki anlayışın gelişmesi için yapılması gerekenleri , kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenler olarak üç kısımda toplayabiliriz.  Kısa vadede olanlar mevcut akademisyenleri kapsayan önlem ve uygulamalardır. Önceki yazımızda ve yukarıda bahsettiğimiz bilimsel etiğe uygun yanlışların yapılmasını teşvik eden ve zorlayan mevcut sistem gözden geçirilmeli ve akademik ünvanların (master, doktora ve doçentlik başta olmak üzere) elde edilmesi ilgili düzenlenmelerin gözden geçirilirken, akademik ünvanlar bireysel ve/veya toplumsal güç kaynağı ve meşhur olma aracı olmaktan çıkartılmalıdır.  Bilimsel ünvanlar sadece ve sadece kişilerin bireysel akademik tercihini yansıtmalıdır. Yani akademik ünvanlar büyüklük ve küçüklük veya acemilik ve ustalık şeklinde kullanılmamalıdır. Yani bir profesör, ben profesörüm benım dediğim olur dememeli. Aynı bölümde beraber çalıştığı arkadaşlarını akademik tercihleri veya ünvanlarından dolayı küçük görüp ezmemeli ve horlamamalıdır/horlayamamalıdır. Bu konuda YÖK ve .üniversitelerin yapması gereken çok şeyler vardır. Bunlar etik yaptırımlardan başlayıp, kanuni uygulamalara kadar uzanan bir dizi uygulamalardır. Tek tip akademik ünvan uygulamasına son verilip, doktora sonrası alınan akademik ünvanların sosyal hayat vitrininde şöhret kazanılması amacı ile  kullanılmaması ve etkisinin azaltılması için bilimsel etik konseyinin yetkisi içine girmelidir. Ayrıca akademik ünvanların ve akademik çalışmaların akademik hayatta ve toplum içinde kullanılması  ile ilgili düzenlemeler yapılmalıdır. Yani bir bilimsel çalışmanın sonuçlarını abartarak/değiştirerek, kendı bireysel reklamı amacı ile kullanılması sadece etik olarak değil kanuni yaptırımlarla de engellenmelidir. Burada ünvan sahibinin tüm başarı ve hakları korunurken, bu ünvan adı altında arkadaşları ve diger insanları bu ünvanı kullanarak maddi ve manevi ezilmesi, yönlendirilmesine musade edılmemelidir. Bu ve benzer tedbirlerin alınması akademisyenler üzerindeki bir an önce doçent, profesör olma gibi akademik ve sosyal baskıların kalkmasına vesile olabilir, bu da bilimsel çalışmalardaki yapılan yanlışların azalmasına vesile olabilir. Diğer önemli nokta ise üniversitelerin bilimsel yazı yardım merkezleri kurulmasıdır. Bu merkezler, dil problemi yaşayan öğretim üyelerinin kullanacağı şekilde olmalı ve yazılarında “ödünç iyi ingilizce” alma mazeretinden kurtulmalıdır. Bu uygulama bugün dünyanın bir sürü ülkesinde başarı ile uygulanmakta ve ülkedeki bilimsel çalışmaların herhangi bir etik problemle karşılaşmadan yayınlanmasını sağlamaktadır.

 

Ikinci olarak, orta vadede alınması gereken önlemler ise, akademisyenlerin bilimsel çalışmalardaki alt yapı, teknik imkanlar ve finansal sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaların hızla devlet ve üniversiteler tarafından yapılmasıdır. Yani bir akademisyenden bilimsel çalışma ve yayın beklenildiği ortamda yeterli fiziksel alt yapı sağlanmış olmalıdır. Örnek olarak diyebiliriz ki, nükleer fizikçi bir öğretim üyesinden onun akademik ilerlemesini uluslar arası çalışma ve yayınlar yapmasını ile olacağını söyleyip, onu laboratuvar olmayan bir üniversiteye verdiğinizde, onünde fazla seçenek bırakmıyorsunuz. Bütün akademisyenlerin aynı yolu kullanarak doçent, profesör olması gerekmiyor ama herkesin ciddi bilimsel çalışmalarda bulunması ve bilim ahlakına sahip olması gereklidir.

 

Üçüncü olarak, uzun vadede alınması gereken önlemler ise gelecek nesillerin yetiştirilmesidir. Bu problemin kesin çözümüne yönelik çalışmadır. Gelecek nesiller yüksek etik ve ahlaki değerler ile donatılmalıdır.  Daha ilk okula bile başlamadan bilimsel çalışmanın zevki ve bilim ahlaki değerleri öğretilmelidir. Örneğin ilk ve orta eğitimde imtihanlarda kopya çekimi ülkemizde yaygın bir uygulama olup, bunun azaltılması bile ülkemizde gelecek nesil akademisyenlerinin daha kaliteli ve güvenilir yayınlar yapmasına vesile olabilir. Bu da ülkemizin bilimsel arenada uluslararası saygınlığının artmasına neden olur. Yani bu problemin en köklü çözümü gelecek nesillerin yüksek değerlere sahip olarak yetiştirilmesidir.  Devlet ve kurumları bilimsel fiziksel alt yapının düzeltilmesi için çalışırken, aynı zamanda bilimsel etik problemlerin köklü ve kalıcı şekilde çözümü için gelecek nesillerin bilimi ve bilim yapmayı seven ve bilimsel etik değerlere sahip olarak yetiştirilmesine de özen göstermesi gerekmektedir.

 

Ülkemizdeki bu problem diğer bir sürü problemde olduğu gibi çözülmeyecek problem değildir. Kişi odaklı problemdir, yani aynı işi yapan kişilerin bir kısmı yanlış yolu seçerken, diğerleri ise sıkı şekilde bilimsel etiği uygulamaktadır. Önemlı olan bu ikinci grubtaki bilim adamlarımızın sayısını artırmak ve diğerlerinide ters yöne ileten eksiklikleri düzeltmektir. Bu yanlış hareketı bilerek ve isteyerek yapan bilim adamlarını cezalandıracak etik ve kanuni mekanizmaların kurulması gerekmektedır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum