A.Kerim KARAAĞAÇ

A.Kerim KARAAĞAÇ

Hz. HÜSEYİN'İN MEKTUBU

Hz. Hüseyin Salman adındaki azatlı kölesini Basra taraftarlarına gönderdi. Mektubu Basra'ya ulaştı. Herkes öpüp başına koydu. Ancak Münzir b.Carud isimli birisi İbn-i Ziyad'a giderek Hz. Hüseyin'in mektubunu ve içinde yazılı olanı haber verdi. İbn-i Ziyad, hemen işe el attı ve Cenab-ı Hüseyin'in adamını buldurup boynunu vurdurdu. Ve böylece cinayetler serisi başlamış oluyordu. Artık kader ağını örüyor ve Peygamber evladı Hz. Hüseyin'in çevresinde büyük fırtınalar kopmak üzere bulunuyordu. Küfe halkı, Hazret-i Hüseyin'i bekliyorlardı. Bu arada Müslim b. Akil, İbn-i Ziyad'ın Kufe'ye geldiğini öğrendi. Fakat Hüseyin'e biatlerini almaya devam etti. İbn-i Ziyad, Müslim'i bulmak için kendi kölesini vazifelendirdi. Mi'kal isimli köle, Müslim'in yerini öğrendi. İbn-i Ziyad, bir bahane ile Müslim'i misafir eden Hani'yi yanına getirtti. Sorguya çekti, dövdü. Sonra da zavallı adamın boynunu vurdu. İbn-i Ziyad'ın elinde zulüm tırpanı, önüne geleni biçiyordu. Bu adam, zulüm mengenesini sıktıkça sıkıyordu. Küfeliler Müslim'in etrafında halka halka oldular. İbn-i Ziyad'ın konağını akşama kadar kuşattılar. Akşam olunca Müslim'in çevresinde ancak 30 kişi kaldı. Vefasız insanlar bir bir dağıldı. Bu hali gören Müslim, ızdırab içinde, çevresine hayretle bakındı. Bir de ne görsün, sokak ortasında tek başına kalmamış mı? Artık kaderiyle baş başa idi ve sığınacak bir yer de bilmiyordu. Çaresizlik içinde bir müddet çırpındı durdu. Güç bela şehrin ara sokaklarında bir evin kapısını çaldı. Kapıya yaşlı bir kadın çıkmıştı. Kadına alelacele başına gelenleri peş peşe sıraladı; kendini tanıttı. Kadın üzgün bir halde onu içeriyi aldı. Oğluna da sıkı sıkı kimseye söylememesi için tembihte bulundu. Çocuğun gözlerinde hainane bir pırıltı. Hemen soluğu Vali konağında aldı. Ve konak kapısından içeri bir yılan gibi süzüldü. "-Müslim b. Akil bizim evde gizleniyor!"dedi. İbn-i Ziyad sevinçle yerinden sıçradı ve adamlarına  "Hazır ol!" emrini verdi. Bir sürü asker Müslim'in bulunduğu evi kuşattı. Müslim artık kapana kısılmış kalmıştı. Tek adam, bunca askere ne kadar dayanabilirdi ki? Nihayet Müslim'i esir ettiler. Müslim'e şahadet yolu görünmüştü. Vefasız ve merhametsiz canilerin elinde  kalmıştı; şerefiyle ebedi aleme göçtü.

Hz. Hüseyin'i sevenler, onun Kufe'ye gidişine engel olmaya çalıştılar. Nitekim Hz. Ömer'in oğlu Abdulah, Hz. Hüseyin ile karşılaştı. Ona; " Ne olur Irak'a gitme!" dedi. Abdullah (ra) hüngür hüngür ağladı. Gözlerinden yaşlar boşanarak Hz. Hüseyin'in boynuna sarıldı ama nafile... İki dostun ayrılışı cidden hazin oldu. Bu defa Hazret-i Hüseyin'in karşısına Abdullah ibn-i Abbas (r.a.) dikildi. Ardından sahabi ulularından Ebu Said el Hudri (r.a.) yolunu kesti:

- Ben, senin için hayırlı bir öğütçüyüm ve sana şefkatliyim. İşittiğime göre; Sana taraftar olan kavim  mektup yazmış. Sakın, sen onların yanına gitme, Küfe'de babandan işitim, diyordu ki:

-Vallahi, ben onlara küstüm, onlar da bana küstüler. Ben onlara kızdım. Onlar da bana kızdılar. Ben onlardan bir hayır ve vefa görmedim. Onların ne sebatları, ne azimleri, ne de kılıca dayanmaları, göğüs germeleri var...

İslam bağında yetişen irfan incisi Hz. Hüseyin (r.a.) şu cevabı verdi; "Bana selamet dilemekten başka size vazife kalmamıştır! Ben üzerime düşeni  işleyeceğim!" Sanki "Bu, kader-i mutlaktır, akıbetimi de biliyorum, sakin olun" diyordu. Dehşet verici bir sakinlik ve teslimiyetin zirvesindeki insandı Hz. Hüseyin. Dedesi Hz. Peygamberin mukaddes kucağında taşıdığı bu kahraman, Cennet  iklimine adım adım yaklaşıyordu. Gözlerden şebnem damlası gibi yaşlar aktı. Gökyüzünde yakıcı bir güneş, yeryüzünde kaynayan kumlar ve uçsuz bucaksız kum denizi. Ve bu çölde yapayalnız ölüme giden bir kervan... Şecaat, ulviyet ve hikmet kaynağı bir kahraman, Veliler ser tâcı Hz. Hüseyin, yoluna devam etti. Yolda bazı kimseler de Hz. Hüseyin'e katıldı. Rümme vadisine erişince Küfelilere geldiğini haber veren bir mektup gönderdi. Ve Kays b. Müshir'e emretti:

- Atına atla, bu mektubumu Küfelilere ulaştır. Kays b. Müshir Küfe istikametine gitti. Fakat her taraf düşman gözcüleriyle ve öncüleriyle doluydu. Onu kıskıvrak yakaladılar ve zalim valiye gönderdiler. İbn-i Ziyad, onu vali konağının en yüksek burcuna çıkarttı ve oradan meydanlığa yüzüstü atılmasını emretti. Kays, yüksek burçlardan atıldı ve yere düşer düşmez öldü. DEVAMI  ACI HABER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.