İbrahim DANACILAR

İbrahim DANACILAR

Ashab İşi mi? Hesap İşi mi?

Ey benim, büyük bir çoğunluğu, bir çok şeyden habersiz yaşayan, garip kardeşlerim!

Müslüman toplumun içinde garip kalarak, fitnelere kapılıp gidenlerin arasında "Durun Kalabalıklar!" diye haykırmanızın unutmayın ki, dünyalık hiçbir nimetle ölçülmeyecek bir bedeli vardır.
Dünyamızın ve Ahiretimizin belki de maaf olmasına sebep olacak en büyük sorunumuz ''az aşım ağrısız başım'' mantığını yaşamımız da aşkla gütmemizdir.

Ey basiretini geçici arzulara devretmiş gençlik; cesur yürekli, inancını haykırabilen, kulluktan haz duyan, aralarında kardeşlik hukukuna önem gösteren, haramlara ve küffara karşı hakkıyla tavır alabilen bir genç, ancak bu zamanın Mus'ab'ı veya Zeyd'i olabilir! Büyük ideallerle donatılmış gençlerden büyük sonuçlar beklemekteyiz.. Unutmayın ki; Bu din, var olduğundan beri her zaman gençlerin omuzunda yükselmiştir! Oysa önümüz de en büyük örnek, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ve onun mübarek Ashabı vardır. Onların tarihe meydan okuyan müstesna yaşamları, bizim için kuşkusuz en faziletli örnektir.

Hepimiz Ashab'ın işlerine imreniriz ama dünyavi hesap işlerimizde kayboluruz. Değil mi?

Hadi tanıdığımızı zannettiğimiz, o müstesna kulları kısaca bir tanıyalım:

Allah c.c. Eshâb-ı kirâmdan râzı olduğunu, onları sevdiğini Kur'ân-ı kerîmde bildiriyor. ve meâlen:   Allah onlardan râzı, onlar da Allahtan râzıdır, ve:  Hepsine hüsnâyı, Cenneti va'dettik, buyuruyor. Allahü teâlânın sıfatları ebedîdir, sonsuzdur. Bu bakımdan Eshâb-ı kirâmdan râzı olması da sonsuzdur. Bunun için bu mübârek insanlardan bahsederken sıradan bir insandan bahseder gibi konuşmamalıdır. Her zaman edebli, terbiyeli olmalıdır.

Peygamber efendimizi sevenin, O'nun Ehl-i beytini ve Eshâbını, ya'nî arkadaşlarını da sevmesi lâzımdır.

Peygamber efendimiz; Sırât köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, Ehl-i beytimi ve Eshâbımı çok sevenlerdir. buyurmuşlardır.

Tarihin manevî açıdan en güzel dönemi; iman, ahlâk ve kulluğun en güzel örneklerinin sergilendiği bir altın nesil dönemidir. Bu seçkin nesil, Allah Resûlünün rehberliğinde Mekke’li muhacirlerle Medineli Ensar’ın öncülüğünde İslâm medeniyetinin temelini atmış, yeryüzüne manevî değerleri yaymayı en büyük görev olarak telakkî etmiştir.

Bu müstesna dönem de; İslam tarihinde iki defa “Kardeşlik Sözleşmesi” yapılmıştır. Bunlardan biri hicretten önce Mekke’de, diğeri hicretten sonra Medine’de gerçekleştirilmiştir. Mekke’de Kureyşli bazı Müslümanlar, bazı azatlı kölelerle kardeş ilan edilmiştir.

Saadet asrı Müslümanları, en güç durumda bile din kardeşlerini kendilerine tercih etme faziletini gösteriyorlardı. İslâm kardeşliği onların ruhlarına işlemişti. Onlar, İslâm kardeşliğinin gereğini yerine getirme uğrunda nefsî arzularına hâkim olabiliyorlardı.

İmam Nafi’ den naklediyor: Abdullah b. Ömer (r.a.) hastalanmıştı. Üzümün ilk çıktığı mevsimde canı üzüm arzu etmişti. Hanımı Safiye, hizmetçisini üzüm almaya gönderdi. Hizmetçi, bir dirheme bir salkım üzüm satın aldı. Onun üzüm aldığını gören bir dilenci, hizmetçiyi eve kadar takip etti. Hizmetçi eve girince dilenci kapıyı çaldı. Hasta yatağında yatan Abdullah b. Ömer: Bu üzüm salkımını dilenciye verin dedi. Hasta yatağında çok arzuladığı üzümü satın alınıp kendisine takdim edildiği halde hiç tatmadan din kardeşine verme, ancak bir sahabeye yaraşan ahlâkî bir güzelliği ortaya koymuştu...

Yermük savaşında, Haris b. Hişam, İkrime b. Ebî Cehil ve Süheyl b. Amr (r.a.) akşam üzeri ağır yara alarak yere düştüler. Haris b. Hişam içmek için su istedi. Askerlerden biri ona su götürdü. Su içeceği sırada İkrime’nin kendisine baktığını görünce: Bu suyu kardeşim İkrime’ye götür, dedi. İkrime suyu alırken, Süheyl’in kendine baktığını gördü, suyu içmeyerek: Bu suyu götür, Süheyl kardeşime ver, dedi. Fakat su Süheyl’e yetişmeden Süheyl ruhunu teslim etti. Bunun üzerine suyu taşıyan asker, İkrime’ye koştu. Fakat İkrime de şehit olmuştu. Hemen Haris’in yanına koştu. Haris de son nefesini vermişti. Üçü de o akşam o sudan bir yudum içemediler. Onlar Allah’ın izniyle Kevser havuzundan içeceklerdi. Çok sıcak bir mevsimde, yorgun, bitkin ve ağır yaralı oldukları halde her biri arkadaşını, din kardeşini kendisine tercih ediyordu. Her biri sudan birkaç yudum içip kardeşine verebilirdi. Ama onlar din kardeşlerini kendilerine tercih etme gibi üstün İslâmî bir kişiliğe sahip idiler...

Bu müstesna kullar böyle yaşayıp, böyle hak'ka yürüdürler... Rabbimiz, şefaatlerine nail eylesin. İnşaAllah.

Bizler ise, bu yazıları keyifle okur, sağda solda anlatır, ancak yaşamlarından bu kesitleri, bir türlü kendi hayatımızda o stratejik kararları alırken bir türlü gösteremeyiz... Birde biz onların yolunda gidiyoruz bile deriz hani çay sohbetlerinde ki Müslümanları kurtarırken birbirimizi tatmin ettiğimiz o meclislerde...

Neden böyle oluyor diye düşündünüz mü hiç? Cevabı, koskocaman bir hiç değil mi?

Hadi biraz düşünün öyle ise... Samimi ve dert ederek düşünürseniz, cevabını bulacaksınız!

Ben derim ki; nefsani ve dünya kaygılı hesap işlerimizden "harbiden" Ashab'ın ebediyen saadet dolu işlerine geçelim; sonrada  kemâli ba, cemâli keyifle seyredelim!

Vesselam.

İbrahim DANACILAR

 

Yazarın Sosyal Medya Hesapları

https://twitter.com/iBR_DANACILAR

http://www.facebook.com/ibrahimdanacilar 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum