İbrahim DANACILAR

İbrahim DANACILAR

Devlet-i Ebed Müddet!

Sevgili okurlarım; Uzun zamandır sizlerden bazı sağlık sorunlarım nedeniyle ve yoğun çalışmalarımız nedeniyle ayrıyım. Bunun için çokça özür dilerken, tekrar Habername okuyucuları ve ailesi ile buluşmanın huzur veren heyecanını yaşıyorum.

Günümüzde hızlıca gelişen ilginç ve bir o kadar da düşündürücü meseleler nedeniyle inşaallah haftada birkez sizlerle birlikte olacağız.

Sevgili dostlar;

Günümüz de "Devlet-i Ebed Müddet" gibi mukaddes bir kavramın artık ucuz nefsani çıkarlar uğruna sıkça kullanıldığına ne yazıkki şahit oluyor, dava ve dava adamıyım diye ilginç ve bir o kadar da söylemleri ile eylemlerinin çeliştiği kimselerin çokluğunu tahlil ediyoruz. Gençlerin ise ne yaptığını bilmez halde bu bir takım basiretsiz kimselerin şuursuz şahsi çıkarlarına malzeme olduğunu maalesef müşahade ettiğimizden, böyle bir yazı hazırlayıp, tarihe not düşmek istedim. Sizlere de bilinçlenmeniz adına; Müslümanların davasının ne olması gerektiği, Devlet Ebed Müddet'in ne olduğunu ve dava adamında ne tür özelikler olması gerektiğini, ve'de Dava Adamı olma yolunda gayret edenlerin ne tür şartlara dikkat etmesi gerektiğini, hakikat nezdinde gerçek dava adamları ile birebir zaman geçirerek ve yaşayarak, onları uzun soluklu tahlillerim neticesinde, analizlerimi sizlerle önemle ve hassasiyetle paylaşmak istedim. Bakınız, Bir kere! Müslüman'ın Dava'sı tektir, Haktır. Bizim davamız, "Uhuvveti İslam'ın ve devletimizin selameti bekâsıdır." Devlet-i Ebed Müddet, ise zaten budur. Bu Davanın sahibi Allah'tır. Bize ihtiyacı yoktur! Bizim ihtiyacımız olduğundan, emri gereği onun davasına hizmet etmek, birçok ayete ve islam alimine göre farzdır.

Davanın adamı olmak, Allah eri olmak demektir. Allah eri olmak ise, ancak aşkla ve samimiyetle Allah ve Resulüne tam iman edip itaat etmekle olur. Rabbimiz, Maide Suresi 92. Ayetinde Şöyle buyurmaktadır: "Allah’a itaat edin, Resule de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki, Resulümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir." Yani İtaatsiz ve biatsiz verilen mücadeleden hayır gelmez ve yapılan iş ise asla cihad olmaz. Bir dava adamı İslam’ın hem şekline, hem de ruhuna uymak zorundadır.

İslam bilinmeden ve'de itaat, biat, ittifak, ihlâs, ittika, iyi ahlak, ihsan, istişare, infak, sadakat, nefis terbiyesi gibi esasları benimsenmeden hakiki bir dava adamı asla olunamaz! İslam’ı bilmek ve tanımak ancak onun kendi öz mefhumlarıyla olur. Batılıların ürettikleri mefhumlarla İslam bilinemez ve öğrenilemez. Biz, ittifak ederek Allah yolunda cihad eden bir topluluk olma yolunda Rabbimizin "Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışınız; tefrika yapmayınız." (Ali İmran: 103) ayetindeki emirine hakkıyla tabi olmaz isek, nasıl şuurlu bir Müslüman ve dava Adamı olabiliriz?! Allah’ın emirlerini çiğneyerek Müslüman bir toplum inşa edilebilir mi hiç? Rabbimiz, yine kesin olarak Nisa Suresi 59. Ayetinde şöyle emrediyor; "Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan emir sahiplerine (cihat emirlerine) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resul’e götürün onların talimatına göre halledin bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir." Allah’a, Resulüne, ve emir sahiplerine itaat etmeden başka hangi usullerle Allah’ın rızasını kazanabileceğiz. Böyle bir şey mümkün mü hiç?! Ümmeti olmakla aşkla övündüğümüz biricik Peygamberimiz (sav.) bize şöyle emrediyor: "Dinleyiniz ve itaat ediniz! Hatta başınıza, başı kuru üzüm tanesi gibi siyah Habeşli bir köle bile tayin edilmiş olsa, aranızda Allah’ın kitabını tatbik ettikçe... (itaatten ayrılmayın!)" Bu hadisi okuyan şuurlu bir dava adamı, seçilmiş emirine itaat etmesi lazımdır.

Peygamberimiz (Sav.) yine şöyle buyurmaktadır: "Kim emire itaat ederse, mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emire isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur." Buradan anlaşıyor ki, bu mukaddes davanın emirleri yani sorumlu hizmet edenleri vardır, onlar ile istişare ve onlara hakikat nezdinde Allah Resulünün emirleri çizgisinde itaat ederek, ancak davayı tanıyabilir ve hakkıyla hizmet edebiliriz. Gerçek bir Dava adamını şöyle tarif edebiliriz: Gerçek dava Adamı; bir tarafta hayat havuzuna şeriat suyunu akıtırken, öbür tarafta havuzun çatlaklarından su kaçıran çapsız bir hırsız asla değildir. Aksine gerçek dava adamı, kendi davasını insanlara kabul ettirmek için bizzat amelini şahit gösteren bir cengaverdir.

Şu bir hakikattir ki, bin kişi hakkında bir kişinin yaptığı iş, bir kişi hakkında bin kişinin söylediği sözden daha etkilidir. Bundan ötürüdür ki, dava adamı kalden ziyade hâle önem veren ve ilahi teklifleri yaşama konusunda takvayı şekvaya tercih eden çok şerefli bir şahsiyetin sahibidir. Mukaddes davanın iktidarı, dava adamının fedakarlığı ile doğru orantılıdır. Davası uğrunda fedakarlık göstermeyen bir kimsenin, kendi davasının iktidarı konusunda ümitvar olması, safi ve basiretsiz bir aldanıştan ibarettir. Gerçek Dava Adamı; Allah yolunda cihad etmekten usanan değil, şehadet sevdasına susayan kimsedir. Yani, Hevanın asla değil, O Hüda’nın cesur bir savaşçısıdır. Dava Adamı Adayı, kendi hayatını şeriatı Garra’ya tabi kılmadığı müddetçe dava adamı olamaz. Çünkü bu ölçü Peygamberimizin (sav.) koyduğu bir ölçüdür. Efendimiz (sav.) şöyle buyurur: "Sizden birisi kendi hevasını benim getirdiğim şeriata tabi kılmadıkça mümin olamaz." Buyururmuşlardır.

Gerçek Dava adamı; davası uğrunda yaşamayı ve ölmeyi bilen ve başaran kimsedir. Davası uğrunda yaşamayı ve ölmeyi göze almanın derdini dert edinen kimsedir. Bundan ötürüdür ki, davası, dava adamının sağlık ve varlık sebebi olmuştur. Davanın hayat bekçisi Dava, dava adamının varlık ve sağlık sebebidir. Gerçek bir dava adamı da davanın hayat bekçisidir. Gerçek Dava adamı; kafirler ordusunun ve yardakçılarının şiddet ve baskıları karşısında kendi davasını eti ve kanıyla besleyen, kalbi Allah korkusuyla titreyen, Allah’ın ayetleriyle imanını kuvvetlendiren bir ferasetin sahibidir. Kendi davasının özelliklerini gösteren bir rahmet aynasıdır. Başka bir ifadeyle gerçek bir dava adamı, "İslam’ın hükümlerini hayatıyla tercüme eden hakikat nazarında insanlığa sunulmuş bir görseldir aslında…

Kardeşlerim; Bu kimseler; Tevhidin bekçisi, vahyin fikir işçisi, sevgi ve muhabbetin kurumayan çeşmelerdir. Faydalanmasını bilene… Gerçek bir Dava Adamı; hayatın her cephesinde İslam’ın metodunu uygulayarak insanları Allah (c.c.)’a kul olmaya davet edendir. Gaye, Rabbe kul olmaktır. Sadece O’na ibadet etmektir. Davranışta, insani ilişkilerde, fikirde, kısaca hayatın bütün yönlerinde Allah'a (c.c.) kul olmaktır, insanlığa Allahı sevme sanatını ve kulluğun nasıl yaşanılması gerektiğini hatırlatan ve öğreten, üstün kimselerdir onlar… Eğer böylelerini yakalarsanız, onların mübarek eteklerine yapışın ve sakın ama sakın bırakmayın! Onlar Kapıdan kovsa, bacadan girin…

Böyle bir kimseye de yakın olduğunuz için Rabbimize sürekli Şükür'de bulunun ve Şeytanın ve'de nefsinizin sizi o yoldan alıkoymasına Rabbinize çokça sığınarak asla izin vermeyin. Bir Dava adamı adayı öncelikle dikkat ederek, hayatında kesinlikle tatbik etmesi gerektiği 7 maddeyi şöyle sıralayabiliriz:

1- Hedefini iyi tespit edecek. “Allahın rızasını tahsil ve hakkın hakimiyetini temin” etmenin temel hedefi olduğunun şuuru ile iman edecek, ümmetin ve mazlum edilmişin selametini, çıkarlarını ve haklarını kendi haklarından, selametinden ve çıkarlarından daha çok düşünecek, "Yarab! gayem ve maksadım sadece senin rızandır, sen bu maksuduma ulaştır." çerçevesinde yaşayıp, biran dahi bu minvalden uzaklaşmayacak. Ama, şahsı nezdinde davasına bir kibirli, hadsiz, sapkın ve küffar şuursuzca saldırıya geçtiğinde asaletini koruyup, ilgili büyüğü ile istişare sonucunda had bildirmekten asla ve kati geri kalmayacak!

2- Gurur ve kibirden uzak, alçak gönüllü ve şefkatli olacak, zillete düşmeyecek. Alçak gönüllü olanları Allahın yücelteceğine ve cihadı terk edenleride alçaltacağına iman edecek, edep ekseninde büyüklerin minvalince hareket edip, onların mübarek izlerini zerafetle takip edecek, kendisini hakikat nezdinde yetiştiren, ilmi irfan noktasında irşad eden büyüklerine çok edepli olacak, gerçek mümine ve düşmüşe çok şefkatli olacak… Ama, kibirliye kibir yapacak, şahsı nezdinde davasını hedef almış bir kimseye, gücünden veya statüsünden ötürü alçak gönüllü olup, alçaklık yapanlardan olmayacak! Asaletini davası nezdinde her koşulda muhafaza edip, dik duracak.

3- Zulme asla rıza göstermeyecek, kaba kuvvetin yanında olmayacak, şahsiyetinden ve onurundan asla taviz vermeyecek. Ve gerçek onurun imanda olduğuna iman edecek, bu ölçüde yaşayarak kendisine hayat felsefesi yapacak. Ama, Haksızca yapılan saldırıya uğradığında sineye çekmeyecek, düzelmesi için büyüğü ile istişare nezdinde, önce karşılıklı uslup çerçevesinde müzakereyi deneyecek. Olmuyorsa, onurunu ve şerefini zedeletmeyecek! Onuru ve şerefini kutsal bilip, zedelendiği ölçüde karşı tarafı zedeleyecek.

4- Hedefi ulaşmayı bütün hücreleri ile talep etmeye iman edecek, bu minvalde her türlü ilim irfan ve teknolojiden faydalanıp, Hedefinin tahakkuku için bütün gücü ile çalışacak, çok gayret ve sabır gösterecek. Ve başarının mücadele sonunda geleceğine de iman edecek. Bu niyetle yapılan tüm çalışma ve gayretlerinde Allahın himayesinde olduğuna vakıf olacak. Ama, davasından uzaklaşmaya vesile olan her türlü sapkın ilimlerden ve teknolojiden kaçacak. Büyüklerin eserlerinden herdaim faydalanacak.

5- Çokça dua edecek. Neticeyi ortaya koyanın sadece Cenab-ı Hak olduğuna iman edecek. Çıkan neticeler o günlük hoşuna gitmesede Hikmet arayarak, sabıra ve dua'ya her koşulda devam edecek. Ama, davasına yapılan saldırılara karşı, stratejiler geliştirmekten geri kalmayacak, amacın gerçekleşmesi için, mücadelesinde bir kapı kapandığında, farklı bir kapı aramaya çalışmaktan vazgeçmeyecek.

6- Hayır istikametindeki tüm gayretlerinin sonucuna Cenab-ı Hak Rahmet sıfatıyla tecelli eder ve asla karşılıksız kalmaz! Gerçeğine iman edecek. Gücün ve kuvvetin sadece Allah c.c de olduğuna, onun koruduğuna, kimsenin zarar veremeyeceğine, onun zarar vereceğine de kimsenin engel olamayacağına iman edecek. Dünyada karşılıksız kaldığını zannettiği gayretlerinin daha hayırlısına ebedi alemde mutlaka kavuşacağına, zira Cenab-ı Hakkın vaadinde sadık olduğuna, ahirette ulaşılacak nimetlerin daha hayırlı ve devamlı olduğuna iman edecek. Tevekkülün asla şartlara teslim olmak anlamına gelmediğini, üzerine düşen tüm görevlerin yapıldıktan sonra sonucun Allah’dan beklenmesi olduğunu bilecek! Duanın sadece oturup el açmak olmadığını fiili duanın mücadele olduğunu, kavli duanın onun arkasından olacağını bilecek. Ve mücadelenin şart olduğuna iman edecek. Yaşamıda bu ölçülerde zerre şaşmayacak!

7- Tüm bunlardan sonra Cenab-ı Hakkın her tecellisini hikmet, hayır bilip kendisi için ortaya çıkan sonucu Allah’ın tayin ettiğine de, "tam anlamıyla iman" edip, "Ey iman edenler, iman edin!" ayetini aklından hiç çıkarmayacak. Sözün özü: İşte dava budur, dava adamı da bunları uygulayandır. Bu işler oldukça zordur. Bu da her yiğidin işi değil, Er olacak yiğidin işidir. Er yiğit, olabilmeyi başarmış ve başarma noktasında hakkıyla gayret edenlere ne mutlu...

Bu ölçülerde yaşamış ve Devlet-i Ebet Müddet ekseninde tanıdığınız bir dava adamı kim derseniz? Size, Herşeyini ve sonunda davası uğrunda canını feda etmekten çekinmemiş, Şehid Büyük Reis, ve Ağabet Muhsin Yazıcıoğlu derim. Gerçek bir Dava Er'i olabilmenin en önemli kriptosu da şöyle verebilirim; "Heva'yı Hüda’ya feda edebilmek!" Bu minvalde yaşayabilmek duasıyla...

Vesselam.

İbrahim DANACILAR

1800916_10153522154309273_1269004739_n.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.