Suriye savaşı, dünya savaşı..

Kafkaslar, Türkiye-İran sınırı, Suriye-Irak-Doğu Akdeniz, Basra Körfezi'nden Hint Okyanusu'na açılan koridor, yeni şekillenmeye başlayan Doğu-Batı ayrışmasının sınır çizgisi oluyor. Bu hat üzerindeki mücadele Pakistan'dan Yemen'e kadar bütün bölgeyi sallıyor. 21. Yüzyıl'ın güç haritasında Atlantik ile Asyalı güçlerin kapışma noktası, birbirini ölçtüğü bölgedeki her ülke, gelecekte çok ciddi istikrarsızlıklarla karşı karşıya.

Suriye meselesinin bu kadar sancılı olmasının bir nedeni de bu. Şam yönetimi ve muhalefet arasında, aslında yürümeyen, ateşkes bitti. Annan Planı'nın başarı şansı neredeyse tükendi. İran-Suudi Arabistan arasındaki bölgesel güç çatışmaları Suriye meselesini zorlaştırdı. Ancak bu kadar değil. İşi daha da zorlaştıran Asyalı güçlerle Atlantik çevresi arasındaki derin çatışmadır.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Pekin'de. Dünyanın en büyük enerji üreticisiyle en fazla enerji tüketicisi ülke arasındaki zirveyi çok yakından izlemek lazım. Pekin'den daha ilk gün Suriye ile ilgili açıklama gelmesi, iki ülkenin Suriye konusunda hemfikir olduğunun bildirilmesi, meselenin ciddiyetini ortaya koyuyor sanırım. Oysa iki ülke arasında yüz milyarların telaffuz edildiği ekonomik projelerden küresel ölçekte siyasi konulara kadar çok önemli konular görüşülürken Suriye meselesinin gündemin en önemli meselesi yapılmasına dikkat etmekte fayda var.

Putin'in ziyaretiyle aynı dönemde ABD Savunma Bakanı Leon Panetta Hindistan'da ve 'Asya stratejisi' üzerine görüşmeler yapıyor. Panetta ABD donanmasının yüzde altmışının 2020 yılında Pasifik'e sevkedileceğini belirterek şöyle diyordu: 'Donanma, halen Pasifik ve Atlas Okyanusu arasında yarı yarıya dağıtılmış haldeki güçlerini, 2020 yılına dek yüzde 60 oranında Pasifik'e sevkedecek. Bu sevkiyata 6 uçak gemisi, kruvazör, destroyer, savaş gemisi ve denizaltılarımızın çoğunluğu dahil olacak.'

Pekin'in bunu bir meydan okuma olarak algıladığını tartışmaya gerek bile yok. Yükselen Çin ile ABD-Avrupa arasındaki güç mücadelesinin Afrika'dan Asya ülkelerine kadar birçok alanda devam ettiğini, aslında yerel sorunlar olarak gördüğümüz çoğu krizin bu büyük, derin, sessiz çatışmanın ürünü olduğunu da...

Yeryüzünün kırılma noktaları olarak bilinen bölgelerindeki çatışmalar, öyle iç uzlaşmalarla, bölgesel müdahalelerle çözülecek gibi değil. Ekonomiden siyasi hesaplara, kaynak savaşlarından kimlik eksenli ayrışmalara kadar her alanda gördüğümüz küresel ölçekte ayrışma, yeni güç haritasının şekillenme sancısı sorunları alabildiğine büyütüyor. Uluslararası toplum dediğimiz inisiyatif, bu anlamda, çatışmaları sona erdirmekten ziyade yeni çatışma alanları oluşturuyor.

Yıllar boyunca, 'Asya NATO'su' adı altında bu güç şekillenmesine, büyük hesaplaşmaya, yeryüzünün ağırlık merkezindeki değişime ilişkin çokça yazı yayınlandı bu köşede. Bugün, 2003 yılında yazılan bir yazıdan bölümler aktarmak istiyorum. Aslında hiçbir şeyin değişmediğini, ayrışmanın devam ettiğini, varolan ekonomik sisteme ve siyasi düzene karşı bazı ülkelerin yıllar önce isyan bayrağını açtığını, yerel sorunlara boğulan bizlerin bu büyük hesaplaşmaya yeterince ilgi gösteremediğimizi, bugün sokaklarımıza yansıyan sıkıntıları anlamak için yeni haritaya dikkatle bakmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak için...

Amerika, Hindistan'la birlikte bir Asya NATO'su kurmak için görüşmeler yürütüyor. Paul Wolfowitz, bu amaçla Japonya, Singapur ve Güney Kore'yi içeren beş günlük Asya turu yaparken Pentagon'dan Adrew Marshall, Hindistan'da Asya NATO'sunun temel ilkelerini ele alıyordu. Hindistan'ı Asya'daki en önemli stratejik ortağı haline getiren ABD, bu yolla hem Malezya, Singapur ve Endonezya'nın kontrol ettiği Malaka Boğazı'nda denetim kurmayı, hem Güneydoğu Asya'nın petrol ve doğal gaz kaynaklarına yaklaşmayı hem de Çin'in bölgesel etkisini kırmayı planlıyor. Bölgedeki askeri varlığını da yeniden yapılandırıyor ve Avustralya, Singapur ve Filipinler'e yığıyor.

'Kuzey Amerika-Asya Anlaşması' (NAATO ya da NATO) adıyla kurulması planlanan yeni güvenlik örgütünün bel kemiğini ABD ve Hindistan oluşturacak. Üyeler arasında Kanada, Japonya, Malezya, Güney Kore, Filipinler ve Avustralya'nın yanı sıra Ortadoğu'da ABD'nin iş yaptığı ülkeler olan Kuveyt, Umman, Bahreyn ve Katar'ın da yer alması planlanıyor. Tayvan ise, Çin'in sert tepkisi endişesiyle potansiyel üye olarak kabul ediliyor. Örgütün en önemli hedefi Çin.

Asya NATO'sunun iki ülkeyi dışarıda bırakmasına çok dikkat edilmeli. Endonezya ve Pakistan... Soğuk Savaş döneminde Amerika'nın Sovyetler'e karşı en sağlam kaleleri olan ülkeler, şimdi dışarıda tutuluyor. Pakistan kontrol altına alınırken Malaka Boğazı'nın kontrol eden ve zengin enerji kaynaklarına sahip olan Endonezya parçalanmaya çalışılıyor.

Böyle bir hikaye bu. O tarihten bu yana hiçbir şey değişmedi. Ülkelerin pozisyonu ve arayışları aynı. İran'ın neden bu tadar 'güçlü' olduğunu, Suriye meselesinin neden bu kadar zora girdiğini, Tunus'ta olanların neden Suriye'de olamadığını ve daha bir çok şeyi, yeni güç haritasının oluşum şeklini izlemeden bilemeyeceğiz.

Peşin kabullerimizle, birtakım güçleri kutsallaştırmakla, körü körüne takım tutmakla olmuyor bu işler...

Önceki ve Sonraki Yazılar