İlkokulda başörtüsünü konuşabiliyor muyuz?

"İlkokulda da başörtüsünün sorun olmaması gerekir."
Sizce bu sözü kim söyledi?

Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı, Diyanet İşleri Başkanı mı, Ensar Vakfı Başkanı mı, İmam Hatip Lisesi

Mezunları ve Mensupları Derneği Başkanı mı?

Hayır, bunların hiçbirisi değil.

Eminim benim yazıya attığım başlığı gören de, "provokasyon" kuşkusuna kapılacak. Bugün bunu yazmak neden, diye...

Oysa sözün sahibi, çok laik ama insaflı, ama eğitime ve insan özgürlüğüne değer veren bir insan, Prof. Dr. Tosun

Terzioğlu
. Sabancı Üniversitesi kurucu rektörü.

Bilmem Sayın Terzioğlu, bundan 15 yıl önce de yani 28 Şubat günlerinde de böyle söyler miydi ama bugün bu görüşte.

Yeter ki okusunlar

Diyor ki, Vatan'dan Mine Şenocaklı'ya verdiği mülakatta:

"Bir çocuğun okula gitmesi, öğrenmesi, dünyayı tanıması, arkadaşlar edinmesi, sosyalleşmesi ne giydiğinden çok daha önemlidir! İlkokulda da başörtüsünün sorun olmaması gerekir." (27 Şubat 2012)

Bu kadar net. Yeter ki okusunlar, ilkokulda bile başlarını örtmelerinde mahzur yok.

O zaman lisede çok daha tabii, üniversitede ise baş örtmeye engel çıkarmanın sözü bile edilemez!

Sayın Terzioğlu'nun bu düşüncesi, acaba 28 Şubat mahfillerinde nasıl karşılık bulur?

Kaç kişi onay verir Terzioğlu'na?

Kolay değil kalıplaşmış düşüncelerin değişmesi.

Geçmişte, bütün devlet uğraşmış, kızların okullaşma oranı yükseltilememiş.

Prof. Terzioğlu diyor ki:

"Bu hükümet döneminde kızların okullaşma oranı yüzde 80'den yüzde 98'e yükseldi."

Nasıl oldu bu?

Gayet basit: Toplumun güveniyle. Toplum dün devlete, çocukları alıp başka bir iklime taşıyacak diye bakıyor ve endişe ediyordu, bugün böyle bir endişeyi taşımıyor.

Siz başörtülü bir kız öğrenci, ağzıyla kuş tutsa okuldan içeri girmesin, dediniz.

Siz, imam hatipli bir genç, ağzıyla kuş tutsa yükseklere tırmanmasın, dediniz.

Neden? Nesi vardı başörtülü ya da imam hatipli çocuğun?

Ben, hükümetin, imam hatipli, liseli, başı örtülü, başı açık, bu ülkenin çocukları ile ilgili en küçük bir ayrım
yapmasını istemem, yapacağını da düşünmüyorum.

Bir tek çocuk heba olmasın, eleğin altında kalmasın, harcanmasın, asıl olan bu. Her çocuğa, en yükseklere çıkabilme yolları açık olsun.

Anadolu'nun bozkırında kuzu otlatarak büyüyen çocuk da, büyük kentlerin varoşlarında doğup büyüyen de, en zengin imkânları paylaşan da...

Hatta en altta kalana en çok pozitif ayrımcılık yapsın devlet.

Yeni bir Türkiye ufku

İsterim ki doğan her çocuk emanet olarak görülsün.

İsterim ki, doğumdan sonraki en erken yaşlarda yüreği ve dimağı eğitilmeye başlansın çocuğun.

Osmanlı'nın sıbyan mektepleri bunun için kurulmuştu.

Hatta, bebek bekleyen annelere, rahmindeki çocuğun ruh ve beden sağlığı için en uygun şartlar temin edilsin.

Mezradaki anne için de, varoştaki anne için de, girift sosyo-ekonomik şartlar içinde refahı paylaşan anneler için de...

İsterim ki eğitim beşikten mezara anlayışı ile devam etsin.

İsterim ki okullar, sağlıklı bir toplumu inşa edecek bir kalp ve dimağ eğitimi versin tüm gençlere...

Eğitimimiz çok problemli, bu bir vakıa.

Eğitimimiz toplumla uyumlu değil, bu bir vakıa.

Eğitime ayırdığımız kişi başına düşen bütçe çok sınırlı, bu bir vakıa.

Ve yaşlanan toplumların imrenerek baktığı genç bir nüfusa sahibiz.

Yeni ve güçlü bir Türkiye için, hiçbir komplekse kapılmadan, bir tek çocuğu eleğin altında bırakmamak üzere külli
bir eğitim seferberliği yapmalıyız, başka söz yok.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar