Silahlı gasp ve ilkesiz kuvvetler

Adalet duygusu hem eşitlikçi hak teslimi ile hem de suç tarifinin ve cezanın hakkaniyeti ile de tesis edilir.
Eh, bilirsiniz, bu cennet vatan her iki açıdan da cennetliktir.
Fakat kabul edelim; biz, kitlesel biçimde, çoğunlukla, öyle sıkı taleplerde bulunmadık zaten. Öyle ilkeli dertlerimiz olmadan yaşayıp gidiyoruz.
Zaman
geldi, kendi tarafımızdaki mağdurlar için kılımız kıpırdadı, içimiz yandı, öfkemiz kabardı; zaman geldi, sessizce veya azarak, haksız, hukuksuz, sözde yargıyla veya yargısız infazlara katıldık, ki bazılarına linç de denebilirdi.
Ve Millet Meclisi, hani y edi düvele, payitahta karşı durmuş, koca imparatorluk enkazından onca yoksulluk, yoksunluk içinde yeni devlet ile cumhuriyet yaratmış Büyük Meclis, darbeler karşısında zaten ufalandı da, gün geldi, elinde irade varken dahi büyüyemedi, küçücük kaldı. Sadece küçücük değil, çifte standartlı ya da standartsız, yani ilkesiz. Yani tutarsız, bir bakıma tutunacak dalsız!
Kimse pek önemsemiyor ama, benim için ciddi bir yeni gösterge, 13 gün önce, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde yargısız, mahkumiyetsiz atılmış subay, astsubay ve askeri personele özlük hakları ile itibarlarının iadesini öngören (hem de) bir CHP'li önergesinin, başta AKP'liler, Meclis'te reddedilmesiydi. Darbe tehdidi altında olduğunu söyleyenlerin dahi, eski darbelerle mevzi bir hesaplaşmaya girememesiydi.
Nice Gladiocunun, darbecinin, işkencecinin, infazcının, tetikçi kardeş ile abi hamisinin, hatta bu tür mahkumiyet alanın dahi devam edebilip itibarla, her tür hakla emekli olduğu "memuriyet"te, sadece yargısız, emre dayalı "haindir" damgasıyla atılanların haklarının gaspına hala göz yumulmasıydı.

Hem de, nice sivile sonradan iadeye çalışılmış hakların, askeri darbelerin asker mağdurlarından özellikle esirgenmesi, o alanın tarihi özerkliği ve imtiyazına, Cumhuriyet ilkesi, Anayasa emri olan eşitlik, imtiyazsızlık ilkeleri de çiğnenerek asla dokunulmamasıydı. O dönemin esas sorumluları çoktan gittiği halde, Anayasa'da ve hafızada bıraktıkları darbe izleri canlı olduğu için.
27 Mayıs'ta tasfiye edilenlere sonradan hak iade edebilen emsal, içtihat varken dahi bunun yapılamamasıydı.
27 Nisan yıldönümünde dahi bunun olamamasıydı.
Mahkumiyeti olmayan insanlardan, çoluk çocuklarından gasp edilmiş hakların, onurlarının, Silahlı Kuvvetler bir yana, cumhuriyet ile demokrasinin üç kuvveti, Yasama, Yargı ve Yürütme tarafından dert ve ilke sayılmamasıydı. Dördüncü Kuvvet denen gazeteciliğin asla umursamamasıydı!..

Önceki ve Sonraki Yazılar