İşler bildiğiniz gibi...

Afganistan beş yıl önce bıraktığım gibi. İşbaşında hâlâ Hamid Karzai var ve ülkede içsavaş hız kaybetmeksizin devam ediyor. Bazı bölgeler artık kimlerden oluştuğu tam kestirilemeyen ve genel olarak 'Taliban' denmeye devam edilen güçlerin elinde. Ülkenin geri kalanı ise onlarca ülkeden gelmiş yabancı askerlerin hükmü altında...

Yönetim kendi ordusu ve polisine sahip olmak için büyük gayret sarf ediyor, Türkiye başta olmak üzere bazı ülkeler de gayretlerine destek çıkmaya olağanüstü çabalıyor; yine de tünelin ucunun göründüğünü söylemek zor. Amerika'nın gelecek yıl sonu askerlerini çekeceğini ilân etmesinden beri içerideki direniş daha da artmış görünüyor.

47 ülkenin dışişleri bakanlığı düzeyinde temsil edildiği 70 ülkenin destek verdiği uluslararası konferansta kabul edilen yol haritasına da geçen kurtuluş formulü, tek sözcükle, 'Afganlaştırma' denilen sürece hız verilmesi... Kendilerini mensup oldukları etnik köken veya dinî eğilime göre adlandıran insanları 'Afgan' kimliği altında buluşturmak yani... Bunun için de değişik tedbirler alma yolunda yönetim.

Ülkeyi bu duruma düşüren Amerikalılar bütün dengeleri bozduktan ve boydan boya harabeye çevrildiğini gördükten sonra ellerini yıkayıp ayrılırlarsa ne olur? Bu sorunun cevabını kimse düşünmek bile istemiyor. Taliban güçlerinin başkente doğru yürümesi, ülkenin değişik yerlerinde mevzilenmiş yabancı birliklerle çatışmaların hızlanması hiç de yabana atılacak bir beklenti sayılmaz.

Herkes bir an önce kalıcı bir çözüm bulunmasından yana; ancak bunun nasıl olabileceğini, konferansta alınan kararların işleyip işlemeyeceğini bilen pek yok... Dahası, beş yıl önce geldiğimde karşılaştığım yabancılardaki kendine güven de bayağı azalmışa benziyor.

NATO'nun o zamanki başkomutanı Gen. James Jones'un Afganistan'daki kuvvetlerini ve çeşitli ülkelerin üstlendiği ülkeyi kalkındırma görevinin uygulamalarını teftiş için çıktığı geziye katılmıştım beş yıl önce; iki günde dört ayrı bölgede yaptığı teftişleri izlemiştim. Kunduz eyaletinde Almanlar bölgede neler yaptıklarını anlatırken Gen. Jones'un iki adım ötesindeydim.

Çadırın içerisinde 25 kadar uzman üstlendikleri alanda yapmaya çalıştıklarını teker teker anlattı. Hem de 2025 yılına kadar bir zaman dilimini esas alarak... Biri kalktı tarım alanında yapılmak istenenleri aktardı, bir başkası eğitim alanında; uzmanların hepsinin bilgi aktarımı bittiğinde, NATO birliklerinin başkomutanı olan Amerikalı general çok mutlu bir yüzle ayrıldı Kunduz'dan...

Ben ise umudumu o çadırda bütünüyle kaybettim.

25 uzmanın sunduğu brifingin çadırında çoğunluk Almanlar'daydı, birkaç Amerikalı ve İngiliz uzman da vardı; buna karşılık konu Afganistan olduğu halde tek bir Afgan yoktu o çadırda. "Afgansız Afgan kalkınması olur mu hiç?" diye düşünüp umudumu o dakika kaybettim.

Gen. James Jones şimdi ABD Başkanı Barack Obama'nın Ulusal Güvenlik Konseyi danışmanı...

Yanlış tavır bana hiç mi hiç şaşırtıcı gelmiyor. Batılı zihin, sadece şimdi değil evvelden beri, hep yanlış çalışır; özellikle de 'Batılı-olmayan' toplumlar söz konusu olduğunda...

Kendi İstiklal Savaşı'mız öncesini bir düşünün: Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkınca Osmanlı, toprakları Batılı ülkeler tarafından nüfuz bölgelerine bölünüverdi. İngilizler İstanbul'a çıktılar... Fransızlar Gaziantep ve çevresine... İtalyanlar o zaman ellerindeki Ege Adaları'na en yakın nokta Antalya'ya... Yunanlılar da İzmir'den yukarıya...

Sorduğunuz zaman, vahşi Doğu'yu adam etmeye, uygarlaştırmaya geldiğini söylüyordu Anadolu'ya çıkan yabancılar...

Aynı gerekçeyi, şimdi de, ülkelerini nüfuz bölgelerine bölen ve bulundukları yerleri kalkındırma ve demokrasiye kavuşturmayı hedefledikleriyle övünen Batılılar Afganlara söylüyor... Başkaları ne derse desin, Birinci Dünya Savaşı sonrası büyük güçler ve uyduları tarafından Anadolu'nun paylaşılmasıyla Afganistan'daki tablo arasında fazla bir fark görmüyorum ben.

Hali ve tavrıyla Türkiye diğerlerine benzemiyor. Savaşmayı bilen askeri birliğine rağmen -baskılar geldiği halde- çatışmalara hiç girmiyor, subaylar asker ve polis yetiştirmekle meşgul olmayı yeğliyor. Türkiye'den gönderilen değişik görevliler tahsis edilen kaynakları kuruşuna kadar ihtiyaçlara harcıyor.

Durumun böyle olduğu da hemen fark ediliyor. Amerikalıların "Ama siz de çok yolsuzluk yapıyorsunuz" diye azarlamağa kalkıştığı Hamid Karzai'nin muhataplarına, "Siz de bizim için ayırdığınız paranın yarıdan fazlasını ön hazırlık ve seyahatlerde harcıyor, diğer yarıyı da ihale ettiğiniz Amerikalı şirketler cömertçe harcıyor" cevabını verdiği gazetelere yansıdı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.