Joseph Fouche

28 Ocak’la birlikte yarıyıl tatili başlıyor. Yoğun dönem içerisinde, birçok arkadaşımız kitap okumaya fırsat bulamadı. Sömestri tatilini değerlendirmenin en verimlisi herhalde kitap okumaktır. Yılda 35 bin civarında kitabın yayınlandığı ülkemizde hangi kitabı okumamız gerektiği noktasında, genelde tereddüt yaşarız. Birçok iyi kitabı arkadaşlarımın tavsiyesi sayesinde tanıma imkânına sahip oldum. Bu sebeple fırsat buldukça dostlara, hoşuma giden kitapları tanıtıyorum. Bu tanıtım işini, son birkaç yazı dışında, yazdığım yazıların sonunda konuyla alakalı kitapları tanıtarak gerçekleştiriyordum. Uzun zamandır bu tür tanıtımlara da fırsat bulamadım. Zamanıdır, diyerek sizlere birkaç kitaptan bahsedip; özellikle de birini hararetle tavsiye edeceğim: Joseph Fouche.

Edebi türlerin bence en zevklisi; usta bir kalem tarafından yazılması şartıyla biyografilerdir. Biyografiler usta yazarlar tarafından yazılmadığında anlatılan kişi tarih sahnesine çok eksik olarak sürülüyor ve bizlere yanlış olarak tanıtılıyor. O nedenle biyografik eserler mutlaka usta yazarlar eliyle oluşturulmalıdır. Bu türde, dünya edebiyatında ve bizim edebiyatımızda da oldukça başarılı eserler yazılmıştır. Ancak biyografi yazarı denince, benim aklıma önce Stefan Zweıg gelir.

            Kendi hayatı da roman tadında olan Zweıg’e geçmeden, son dönemlerde bizde, en iyi biyografik eserlerin Beşir Ayvazoğlu tarafından yazıldığını belirtmeliyim. Beşir Ayvazoğlu’nun “Peyami”, “Kuğunun Son Şarkısı” , “Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak” ve “Bozgunda Fetih Rüyası” bu türde yazdığı önemli eserleridir. Bunlarla beraber “Defterimde kırk Suret” ile “Siretler ve Suretler” isimli eserleri de ayrıca yakın dönem kültür adamlarını tanımak açısından okunması gereken kitaplardır. Sırası gelmişken Avni Özgürel’in TRT’de yaptığı “Portreler Galerisi” programından kitaplaştırdığı, “Küllenen İzler”i; kültür, sanat ve siyaset dünyasından isimleri tanıtan güzel bir eserdir. Orhan Okay’ın “Silik Fotoğraflar”ını burada zikretmezsem, bu yazı mutlaka eksik kalır. Orhan Okay bu eserinde başkalarını anlatırken; biz aslında Orhan Hoca’yı tanırız. Orhan Okay’ı tanımakla da hayatımıza, farklı bir zenginlik katmış oluruz. Bunlarla beraber Siyasetçi Hüseyin Çelik, kültür adamı kimliğiyle tanınması gereken bir isimdir. Onun konuşma ustalığının altındaki birikimi görebilmek için, bu kimliğinin bilinmesi bir ihtiyaçtır. Hüseyin Çelik çok nitelikli bir ilim adamıdır ve birçok kaliteli esere imza atmıştır. Hüseyin Çelik’in benim için en önemli eseri; “Ali Suavi ve Dönemi”dir. Bir arkadaşım, ciddi bir iddiada bulunmuştu: “Türk edebiyatının en önemli biyografi kitabı, ‘Ali Suavi ve Dönemi’dir” diye. Ben de aynı kanaatteyim.

            Kitaptan söz açılınca konuyu dağıtıyorum, farkındayım. Ancak insanın günlük meşgalelerden uzaklaşıp, olaylara ve olgulara aklıselimle bakabildiği vakitler, kitaplarla geçen zamanlardır. Kitaptan, okumaktan uzaklaştığımızda; çok sıradan olayları bile, ‘dünyanın sonu’ olarak görüp, yaşadıklarımıza kendinden menkul değerler biçip, dünyayı kendimizden ibaret sanabiliyoruz. Hele şiirden uzaklaştığımız zamanlarda; daha katı, daha estetikten uzak, daha kendimize yabancılaşmış oluyoruz. Haftada bir pazar, sabah kahvaltısında aile fertleriyle birlikte 2–3 tane şiir okuyarak haftaya başlamanın, o hafta için; hayatı, daha kolay kılacağına inanıyorum.

            Sahi ben nerelere geldim böyle. Hâlbuki biyografi türünün piri sayılan Stefan Zweıg’ın anıt eseri “Joseph Fouche”den bahsedecektim.  “Joseph Fouche”yi bana epey bir zaman önce kitap kurdu bir dostum tavsiye etmişti. Hatta kitaplığından getirip vermişti. Keşke benim de imkânım olsa da bu yazıyı okuyan herkese bir “Joseph Fouche” hediye edebilsem. Ne müthiş olurdu, değil mi? Ancak kitabı okumayanlar, kitabı alıp okuduğunda verdikleri paranın ve harcadıkları zamanın kayıp olmadığını göreceklerdir.

            20.yy Dünya Edebiyatının en önemli yazarıdır, Stefan Zweıg. O, ‘kendi hayatıyla kendi şiirini yazan’ adamların başında gelir. Aslında o noktayı da ihmal etmemiştir. “Dünün Dünyası” isimli eseri kendi otobiyografisidir. 1942 yılında karısıyla birlikte intihar ettiğinde geride ne de çok eser bırakmıştı. O Fouche gibi yaşamaktansa, göçüp gitmeyi yeğlemişti.

            Dediğim gibi onun eserlerinin her biri, ayrı bir başyapıt. Yatmadan önce “Satranç”ı iki saatte okuyup, oyun kurmanın şahını öğrenebilirsiniz. Romanlarından en çok hoşuma gideni “Merhamet/Acımak”tı. Bu kitap birçok yayınevinden çıktı bazısından “Merhamet” ismiyle, bazısından da “Acımak” ismiyle. İnsana inanmanın, sömürüsünün anlatılabildiği doruk noktadır, “Merhamet”te anlatılan.

            Zweıg bir biyografi yazarıdır. Onun “Kendileriyle Savaşanlar”, “Üç büyük Usta”, “Kendi Hayatının Şirini Yazanlar”, “Balzac”, “Magellan”  bu türdeki eserlerinden bazılarıdır. Tabi ki en meşhur eseri “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar”dır. Siz hiç İstanbul’un fethini Zweıg’den dinlediniz mi? Ya da Amerika’nın keşfini. California eyaletinin bir kişinin özel mülkü olduğunu duymuş muydunuz?  Öyleyse kesinlikle “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar”ı okumalısınız.

            ‘Dünyaya şanslı doğanlar’dan bahsedilir. Onların en meşhurunun Amerigo Vespussi olduğunu biliyor musunuz? Yani şu Amerika kıtasına ismini veren kişi. Aynı zamanda dünyanın en dalavereci kişisidir. 200 yıl dünyayı aldatmış. Aldattığından kendinin de haberinin olduğu şüpheli. İşte onun hikâyesini de en güzel Zweıg anlatır, “Amerigo” adlı eserinde.

            Hayır, arkadaşlar bütün bunları okumak gerekmiyor, Zweıg’ı tanımak için. Zaten tanımak da zorunda değiliz. Bu yazının da amacı, zaten bu değil. Ben sadece “Joseph Fouche”yi okumanızı tavsiye ediyorum. Kitap çok sayıda kişiyi etkilemiş. Birçok kişi kitabın etkisiyle çevreleriyle ilgili kararlar almışlar. Bunların en meşhuru Stalin’in kararıdır. Stalin, bu kitabı okuyunca öyle bir hisse kapılıyor ki, kendi emniyeti için hemen gizli servis şefini görevden alıyor.

            Zweıg’ın Fouche’ye ilgisinin temelinde Balzac vardır. Çünkü Balzac, Fouche’u Napoleon’dan daha güçlü bir kişilik olarak tanıtır. Yüzlerce ölmez karakterin babası Balzac Fouche’yi “psikolojik açıdan dünyanın en ilginç karakteri” olarak görür.  Dünya edebiyatının en önemli ismi Balzac’ın bile, ilginç bulduğu bir tip, mutlaka tanınmaya, görülmeye değer. Ayrıca Jakobenizmi tanımak için de okunmalı bu kitap. Jakobenizm’i tanımak, aslında biraz da Cumhuriyet dönemini anlamaktır. Fransızca bir kavram olan Jakobenizm’in Türkçe karşılığı, “Ben sizin en akıllınızım ve sizin için en iyisini ben bilirim.” değil mi?

            Joseph Fouche’e kadar güçlü olmasa da, bizim edebiyatımızda da kahramanı Joseph Fouche’a benzeyen bir roman var; ama ismini söylemeyeceğim. Hatta sinemaya da uyarlandı ve Türk Sinemasının en çok izlenen filmlerinden biri oldu.

            Sözü aslında çok da uzatmaya gerek yok. Dünya biyografi edebiyatının yapıtaşlarından biridir, “Joseph Fouche”. Öğretmen olarak bizim malzememiz insandır, insanla uğraşır insanı şekillendirmeye çalışırız. İnsanı tanımadan onu şekillendirmek mümkün değildir. İnsan tanıma sanatının en belirgin ipucunu bulabileceğimiz bir eserdir. Sömestri tatilinin en verimli geçmesi için hararetle tavsiye ederim.

            Emin olunuz, kitabı okuyunca bana teşekkür edeceksiniz.  

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.