'KÖPEĞİN ABLASI'

Son günlerde sıkça okuduğum, torunlarıma da ezberlettiğim güzel bir şiir var :

"...Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdik.

Oysa bir tarla idi; ekip biçip gidecektik..

Sular hep aktı geçti,

Kurudu vakti geçti,

Nice han nice sultan

Tahtı bıraktı geçti,

Dünya bir penceredir,

Her gelen baktı geçti..."

Allah hayırlısını versin, son bir aydır bu şiirin manasına denk düşen hadiseleri sıkça yaşar oldum. Mahallemizden ve yakınlarımızdan epey bir kişi ebedi aleme hicret etti. ( Allah cümlesine gani gani rahmet eylesin amin ) Bunların arasında 17 yaşında olan da vardı 80 yaşında olan da. Bunlardan ikisi Karaman'da Kadir Amcamın kızı Lütfiye Hanım öbürü de de eşimin yeğeni (miz) olan Serra Hanım. ( aralarında 20 saat var)

Bu yazım çocukluğundan itibaren ilginç hayat hikayesini bildiğim merhume Serra Hanım ile ilgili olacak. Merhume 38 yaşındaydı, iki çocuk annesi idi, beş yıldır hasta idi. Merhume, ömrünün her devresinde (sağlık, hastalık) içtenliği, dirayeti, şükrü, sabrı, insani ilişkilerdeki samimiyeti ile hepimizin gönlünde taht kurmuştu. Hayata, hastalığa, zamana, varlığa, ölüme, ahirete, bakışı mü'mine bir bakıştı. Bundan dolayı hem yakınlarının hem tanıdıklarının kalbinde özel bir yer edinmişti. Bilhassa vefatına günler kala yoğun bakıma giderken başta babası ve eşi olmak üzere en yakınlarına yaptığı veda sözleri pek ibretlik. Merhumenin hastalığı ilerleyince bir yıl önce kabul etmediği yoğun bakıma girmeyi kabul eder ve elindeki mendili sallayarak , " Kızım Hümeyra al eline telefonu, videoya sözlerimi kaydet" Der." Nereye gideceğini bilmişcesine, " Kabul ediyorum, yoğun bakımdan çıkacağımı da sanmıyorum" diyerek yoğun bakıma gider. Bir gün sonra doktorlar bu sefer, "hastayı entube edeceğiz" deyince; Serra Kızımız en yakınlarını toplar ve vasiyet gibi şu son cümlelerini söyler : " ...Allah var gam yok. Ecel ne bir saniye ileri gider ne bir saniye geri kalır değil mi baba? " deyince, babası pek büyük bir hüzünle , " evet kızım " der. Merhume. " Ben Allah'tan razıyım oda benden razı olsun...?" Entube edilir ve on gün sonra rahmet-i Rahmana kavuşur. Nice kurdun kuzuya, nice aslanın tilkiye, nice kartalın sineğe dönüştüğü o büyük eşikte, o emsalsiz anda bu cümleleri kurmak, bu kelamlari etmek gerçekten zor lakin bir o kadarda muhteşem ve muazzam. Mü'mine bir kalbin ölüme, kabre, ahirete bakışına pek güzel bir misal. Çünkü o anlar artık sözün bittiği, iki dünya arasındaki çizginin sınırında atılacak son adımın atılacağı, faniden bakiye geçileceği, en büyük imtihanın başlayacağı andır. O nedenle bu andaki söz ve eylemlerin kıymeti ve değeri hiç bir şey ile ölçülemez. Bu sebepten Merhumenin ve yakınlarının olgun ve örnek tavırları doğrusu şahane .

Merhumenin huy güzelliğinin, büyük acılara karşı gösterdiği sabr-ı cemilin bir meyvesi olarak hayatında, hastalığında var olan örneklik vefatından sonra da devam etti/edecek (inş). Okunan hatimlerin sayısını, O'nu tanıyanların onunla ilgili sitayişkar sözlerini buraya yazmıyorum. Serra Hanım'ın' Şeb-i Arusunda ' Cenaze çıkan bir eve, akraba, eş, dost, komşu, arkadaş nasıl davranmalı?' sorusuna güzel bir cevap verildi. Eyyüp Cam'inde cuma günü kılınan namaz da pek bereketli oldu.

NECATİ BEY MEZARLIĞI

İstanbul her mevzuda olduğu gibi ölüm sonrası yapılacak işlerde de zor bir şehir. Bunların başında mezar yeri bulmak geliyor. Yakınları merhume kızımızın vasiyetine uygun bir yer bulmak için epey bir çaba sarf ettiler. Sonunda (Edirnekapı/ Necati Bey Mezarlığında bir yer bulundu. Bu teferruatın yazımızla yakından bir ilgisi var. Çünkü merhumenin yatacağı kabrin komşuları ilginç insanlar. Bunlar M.Zahid Efendi'nin eşi, Kerimesi, bestekar ITRİ ve mecazipten " Köpekçi Hasan Efendi " )

KÖPEKÇİ HASAN EBUL KİLAB KİM?
Bu mübarek, yüz sene önce İstanbul’da yaşayan lakabı “Ebu’l-Kilab” (Köpekler Babası) olan bir zat. Fâtih Camii’nin kapısında yatıp kalkan mübareğin , yanında beş-altı sokak köpeği hiç eksik olmazmış. (günümüz Türkiye'sinin önemli problemlerinden biri haline gelen sokak köpekleri meselesine dikkat ) Hasan Baba'nın köpekler üzerinde kesin bir otoritesi varmış. Bu yüzden lakabı “Köpekçi Hasan Baba” olmuş.u Sokak köpeklerinin semt semt, mahalle mahalle sınırları varmış. Her köpek kendi hududunda yaşarmış. Bu hudut aşılırsa savaşlar! olurmuş. Fakat Hasan Baba’nın herhangi bir semtten çağırıp o gün için yanına aldığı köpeklere, başka mahallenin köpekleri ses çıkaramazlarmış.


Hasan Baba köpeklere: “Gelin!” diye emredince etrafta ne kadar köpek varsa gelip önünde hizaya geçerlermiş. O'nun küfe ile getirdiği ekmekleri yer, hiçbir köpek kendi hissesi dışında yemez, diğerinin yiyeceğine saldırmazmış.
Bir gün bir köpek bu kuralı ihlal etmiş. Köpekçi Hasan Baba hemen köpeğin kulaklarını çekerek: “Yanlış yaptın üç gün sana yemek yok " diye tekdir etmiş.
Bu sahneyi tesâdüfen gören meraklı bir kasap o köpeğe bir işaret koymuş, “bakalım gerçekten üç gün bu köpek huzura gelmeyecek mi?” diye dikkat etmiş. Cezâlı köpek hakikaten üç gün ağacın dibinde yatmış, diğer köpekler ekmeklerini yedikleri hâlde onların yanına gelmemiş. Dördüncü gün Hasan Baba’nın huzuruna çıkarak nasibini almış.

Bu efendi ile ilgili çokça hikaye var. (Merak edenler YouTube Köpekçi Hasan yazarsa...) İyi de bu hadise ile merhumenin ve yazının başlığının ne ilgisi var? Serra Kızımız baba evinde iken eve adı "çakır " olan bir köpek alınır. Köpek evin bahçesine konur. Serra Hanım bu köpekle pek bir ünsiyet kurar. Evlenince de (eşinin de oluru ile) O'nu yeni evinin bahçesine götürür. Baba evinde iken bu köpekten korkan bazı çocuklar merhumeden yardım isterler ve " Köpeğin Ablası" diye ünlerlermiş. İlgi burada....

Hepimiz bu dünyaya ölmek için geldik. Doğduk ki öleceğiz, geldik ki gideceğiz. Bu dünyadan batarak sonsuz bir aleme doğacağız. Bundan dolayı ölümler bizi üzüyor ama sevdiklerimizle orada/Cennette buluşup sonsuza kadar yaşayacağımız için ye'se sürüklemiyor. Bu muhteşem inanç, bu büyük hakikat gönlümüzü sürurla dolduruyor.
Sizin de bir gün yolunuz İstanbul'a düşerse başta bu mübarek belde de yatan peygamberlerin, Sahabelerin ruhları olmak üzere tekmil evliya ve mü'minlerin ruhlarına( Köpekçi Hasan'a ve Köpeğin Ablasın'a) Fatihalar okuyun. Eyüp camiinde bir namaz kılıp, Hz Adem'den Kıyamete kadar yaşayacak mü'min ve mü'minelere, salih ve salihalara iki cihan saadeti dileyin.
Rabbim cümlemize hayırlı sonlar, Hüsn-ü Hatimeler nasip etsin. Amiin.

82ae63b4-f241-4efc-9073-0fa03da74087.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum