Kurtuba'dan San'a'ya Yolculuk Düşleri -1

Bugün Venedik'te üçüncü günümüz. Hava, düne göre çok çok güzel. Açık. Parlak. Dün şimşekler çakıyordu; bugün güneşin bulutla dansı arz-ı endam ediyor: Tıpkı Venedikliler gibi, Venedik'in havasına da kontrastlar hükmediyor. Yarın öğleyin Grand Canal'da gerek İslâm medeniyetinin, gerek Bizans'ın, gerekse Osmanlı-Venedik ilişkilerinin izlerini süreceğimiz Ca D'Oro'dan Fondaco di Turchi'ye kadarki bölgede teknede çekim yapacağız.

Kahvaltı'dan sonra San Marco Meydanı'nın etrafındaki sokakları yeniden keşfe koyulduk. Daracık sokaklar... "İrrasyonel" bir şehir planı: Sicilya'dan bütün İtalyan şehir devletlerine derinlemesine nüfûz eden, labirenti andıran, insanların birbirleriyle iletişimini her ân canlı tutan, şehre bir sıcaklık, insanlara ruh katan, her tür sürprize açık şehir mimarisi, Venedik'e ilâve bir şiir şehir niteliği kazandırıyor.

Turist kaynıyor ortalık. Michelin'in Venedik rehber kitabı, "gerçek Venedik'i keşfetmek istiyorsanız turistlerden, turistlerin sıkça uğradığı yerlerden kaçın, kaçının; o zaman gerçek Venedik yüzünü gösterecektir size", diye bir öneride bulunuyor.

Turizm, şehirleri öldürüyor: İnsanları da: Venedik bunun en çarpıcı örneklerinden biri: Turist bakışı, sığ ve yüzeysel, nesneleştirici ve tüketici bir bakış olduğu için, turistin şehirden bir şeyler almasını da, şehre bir şeyler katmasını da, şehri keşfederken kendini, dünyayı, diğer insanları keşfetmesini de imkânsız hâle getiriyor.

Turizm, turistin şehri, tabiatı, tarihi, hayatı, sanatı ve insanları teşrih masasına yatırmasını sağlamak yerine, teşhir ekranına dönüştürmesine yarıyor en fazla: Turist, ânlık ve hızlı yaşıyor: Bakıp geçiyor yalnızca: Göremiyor: Şehrin insana dair, hayata dair, varoluşa dair, yüzyıllara, bin yıllara yayılan hayatın anlamlarına, katmanlarına, seyrüseferine dair keşifler yapmasını mümkün kılacak derin bir yolculuğa çıkabilmesini imkânsızlaştırıyor.

Turistin gözü perdeli aslında: Kendi var bakışının merkezinde: Baktığı şey değil. Böyle olunca da turist, kendi kontrol ve kolonize edici, hadım edici bakışını, her şeyi kitcsh'e dönüştürerek dayatan, deforme edici vulgarize kültür kodlarını şehre giydiriyor: Şehrin ölüm infazını gerçekleştiriyor.

Böylelikle, Venedik gibi nice karmaşık ve çalkantılı hâdiselere tanıklık eden komplike bir şehir, bir kartpostal şehire indirgeniyor: Hadım ediliyor.

İnsanın şehre ve şehirle konuşmasının bütün kapılarını kapatan bu tüketici, kontrol, kolonize ve hadım edici bakışın en primitif örneklerinden birine bugün Thomas Aquinas'ın heykelinin önünde tanık olduk: İki çift, heykelin altında flört ediyordu herkesin gözünün içine baka baka: Aquinas'ın heykeli de öyle sıradan bir heykel değil hani: Kolunun altında kalınca bir kitapla uzun mu uzun sakalıyla çok şeyler söylüyor insana: Turist'le şehir arasındaki iletişimsizliğin, anlam kaymasının en ilginç örneklerinden biri bu.

Turist, şehri kendi erteleyemediği arzularının, hazlarının, sığ aşklarının bütün dekadans biçimleriyle fırlatıldığı bir yokoluş ve yok ediş mekânına dönüştürüyor böylelikle.

Bu örnek, uç bir örnek mi? Kesinlikle değil. Ellerinde digital telefonlarla, fotoğraf makinalarıyla "şip-şak yakaladığını" zanneden ama aslında şip-şak şuçüstü yakalanan bir robota, bir makinaya, bir kitcsh nesnesine dönüşüyor turist de; şipşakladığı şeyi ise, anlamı, içeriği, derinliği, ruhu boşaltılan bir taş yığınına dönüştürüyor.

Modern insanın, ruhî boşluğunu giderdiğini sandığı seküler bir hac ibadeti turizm. Turist'in en fazla itibar ettiği yerler şaşaanın, iri'nin, bütün teslim alıcılığıyla kendini gösterdiği büyük anıtlar ve mekânlar: Psikanaliz, turistin bu kontrol ve kolonize etme serüvenini herhalde aynı zamanda kontrol ve kolonize olma içgüdüsü olarak yorumlar/dı.

Seyahat, insana her şeyden önce kendini keşfettirebilmeli ki, hem bizim, hem de şehrin hayatına yaşayan, yaşatan bir nitelik katabilsin: Aslında seyahat, kendine seyahat edilen şehri bir kez daha yaşatır, sevindirir, sevincinden göklere uçurur ve gençleştirir: Şehrin yüzü güler: Şehir, vecde gelir ve bu vecd hâli kişinin yepyeni dünyalar, keşif yolculukları gerçekleştirmesine, şehrin türlü devrimlere hayat vermesine imkân tanır: Böylelikle şehir dirilir ve diriltici bir ruhla donanır.

Kurtuba'yı, İşbiliye'yi, Gırnata'yı, İstanbul'u, Venedik'i, Floransa'yı, Bologna'yı doğuran ruh, işte şehre nüfûz etmesini bilen kişilerin bu şehirlere armağan ettikleri ruhtu: Bu şehirler insanların tabiatı, oradan kalkarak da kendi tabiatlarını, yaratıcı ruhlarını keşfetmelerine imkân tanıdılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar