Kuşkulu savaş

Genelkurmay Başkanlığı, Hakkari’nin Çukurca ilçesi Hantepe üs bölgesine 19-20 Temmuz gecesi yapılan ve yedi askerimizin şehit düştüğü çatışmayla ilgili “heronlar saldırıyı önceden...

...gördü ancak komutanlar gerekli önlemi almadı” iddialarına karşı çok gecikerek, yalap şap bir açıklama yaptı, olayı inkar edemedi ama gene doğruları söylemedi.

Örneğin, Genelkurmay bildirisinde, “olay anında insansız hava aracı, 40 km. kadar uzakta başka bir bölge üzerinde olduğundan derhal Hantepe bölgesine yönlendirilmiş, saat 02.15’te Han Tepe üzerinde olmuş ve görüntü aktarmaya başlamıştır. Buradan açıkça anlaşılacağı üzere saldırı öncesi yaklaşan teröristlerin görüntülerinin aktarılmış olması söz konusu değildir” denmekte...

Hâlbuki bu doğru değil... Çünkü eldeki o görüntüler bu açıklamayı doğrulamıyor, çünkü çekilen videolarda hem Hantepe’nin baskın öncesi, hem de baskının ilk anları yer alıyor.

Umarız söylendiği gibi bu görüntüleri boş yere “silmeye” uğraşmamışlardır...

***

Gene açıklamada şöyle bir cümle var:

“Olayın başlaması üzerine Hakkâri’de konuşlu bulunan taarruz helikopterlerine emir verilmiş, helikopterler, zorunlu hazırlıklarını müteakip havalanmış, ancak Çığlı Suyu (Zap) vadisindeki yoğun sis ve toz bulutu nedeniyle güneye, Çukurca bölgesine geçememiş, yarım saat süren denemeyi müteakip, Hakkâri’ye dönmek zorunda kalmışlardır.”

Madem yağmur yağınca ya da sis olunca “hareket” edemez hale geliyor ve Hantepe’ye ulaşamıyorsunuz,  peki o zaman neden o yedi askeri oraya gönderip yalnız başına bıraktınız? Onlar nasıl ölüme terk edildi?

***

Aslında...

Dağlıca, Aktütün, Sarıyayla, Gediktepe,Hantepe...

Bu baskınların hepsi daha önceden istihbarat tarafından bildirilmiş olmasına rağmen baskına uğrayanların hiçbirine yardım gitmedi...

Hep “yağmur, çamur” bahane edildi...

Söylenmeyen daha da vahim bir durum var...

Genelkurmay, Hantepe’de, aynı Dağlıca’daki gibi tam da baskından önce “elli kişilik” olduğu söylenen ön mevzileri neden boşalttığını açıklamıyor...

Hâlbuki şaibelerin aydınlanması için kilit sorulardan biri bu...

***

Genelkurmay açıklamasının “şaibe ile acz” içinde seyreden en kritik cümlesi de şu:

“Hava aydınlandıktan sonra, teröristlerin çevredeki hâkim arazilerde mevzilendirdikleri Doçka marka (uçaksavar) silahları, bölgedeki helikopter faaliyetlerini tahdit etmiş, helikopterlerin inememesi nedeniyle, tahliyeler karayoluyla yapılmıştır.”

Dün bu Dokça marka uçaksavarların kaideleriyle birlikte 175 kilo olduğunu öğrendim.

Bölgedeki helikopterleri tehdit edecek kadar yükseğe PKK uçaksavarları nasıl yerleştiriyor?

Eski Genelkurmay Başkanı oraların “BBG Evi” gibi izlendiğini söylememiş miydi?

Şayet söylediği doğru ise, “savaş lobisi” çocuklarımızın ölmesi pahasına bazı şeylere göz mü yumuyor, yok eski Genelkurmay Başkanı’nın söylediği doğru değil ise neden yalan söyledi?

***

Mantık ve belgeler, resmi açıklamaların bize doğru şeyler söylemediğini gösteriyor...

Çok güçlü çevrelerin Güneydoğu’daki savaşı sürdürmeye çalıştığı kuşkusu ve iddiası haklılık kazanmaya devam ediyor...

Düşman cephelerde gibi gözüküp, çocukları öldürme konusunda işbirliği yapan ve galiba bu “çakma” savaştan fiili ve manevi rant kazananlar gün geçtikçe daha fazla açığa çıkıyor...

Buna dün Diyarbakır’da toplanan “Demokratik Toplum Kongresi”nin de çok dikkat etmesinde büyük yarar var...

***

Türkiye’nin en tabu konusu silah alımları ve bunlardan kazanılan komisyonlar...

Kimse, silah alımına kimlerin nasıl karar verdiğini ve bu alımların komisyonlarının ne kadar tuttuğunu ve bu komisyonların kimin cebine gittiğini kurcalamıyor...

Geçenlerde eski bir milletvekili dostum, Ege Ordusu’nun lüzumu kalmadığı yönündeki sözlerine, çok yüksek düzeydeki bir asker akrabasının cevabını naklediyordu:

Adı geçen General, dostuma, “söylediklerin doğru ama dört ordudan birinin tasfiyesi silah alımlarında da dörtte bir azalma anlamına gelir” demiş...

Yalandan açıklamaları okuyup, bu tür konuşmaları duydukça, çocuklarımızı birileri boşa öldürüp, bunun üzerinden çıkar mı sağlıyor şüphesi doğrusu had safhaya çıkıyor...

Keskin dağların tepelerine çıkarılan 175 kilogramlık uçaksavarı görmeyen bir ordu ya da ulaşılmayacağını bildiği yerlerde eğitimsiz çocuklarımızı bırakmakta mahsur görmeyen zihniyet ne kadar inandırıcı, burada iç kemiren çok büyük kuşkular uyandıran derin gariplikler yok mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar