Abdülhamit, Saddam, Kaddafi, Mübarek… Gidecek Dertler Bitecekti

      Ümmetin en büyük sıkıntısı kolaycı çözümlere yönelmesidir. Bizler henüz çalışmadan, yorulmadan, emek vermeden, sıkıntı çekmeden işleri halletmenin mümkün olmadığı gerçeğini kabullenemedik. Kitabımız Kuranda, Allahüteala (cc)bizlere elçi olarak gönderdiği seçkin insanlar olan Peygamberlerinin hayatlarını anlatırken, onların ne kadar sıkıntı çektiklerini uzun uzun açıklar, niye? Siyaset de devlet yönetimi de bir yönü ile bilimselliğe dayanır. Devleti oluşturan milletin tarihini, sosyolojisini,  milletin üzerinde oturduğu ülkenin coğrafi özelliklerini ve bu ülkede bizden önce yaşayan devletlerin ve hayat süren milletlerin tarihlerini, kültürel özelliklerini, elan dünyada var olan   devletlerin güçlerini, komşularımızla ilgili her türlü bilgiyi, bilmek, siyasetin, devlet yönetiminin olmazsa olmaz şartları arasında yer alır.

      İnsanı tanımadan kişisel ve ailevi ilişkilerimizi rayına oturtmak nasıl mümkün değilse, tarihi iyi bilip, doğru tahlil etmeden de devletlerarası ilişkileri doğru yorumlayıp buna göre tedbir almakta öyledir. İnsanı, devleti, tarihi, kültürü, medeniyetleri, dinleri, siyaseti, ekonomiyi, sosyal psikolojiyi… İyi bilen ve bunları doğru yorumlayıp idarecilerinin bilgisine sunan ehil insanlara sahip devletler hep kazanmışlardır. Liyakatli insanlardan, vicdanlı ve çalışkan danışmanlardan mahrum idarecilerin, tarihte başarılı olduğu pek görülmemiştir. Osmanlının son dönemlerinde başlayan Kaht-ı Rical meselesi günümüzde ümmet içinde iç yakıcı bir şekilde devam etmekte. Tabi bunun en büyük sebebi ümmetin fertlerinin “Kaht-ı Yurttaş!” olmasıdır.
     Saddam, İran Irak savaşını başlatırken (22 Eylül 1980) arkasındaki ABD ve Batılı güçlere çok güvenmişti. İran-Irak Savaşı, yaklaşık 8 yıl sürdü ve bir milyon insanın ölümüne neden oldu. Yaklaşık bir milyon kişinin ölümüne, iki milyon kişinin yaralanmasına, 150 milyar Amerikan Doları maddi hasara, her iki ülkede de ağır yıkımlara yol açtı. Ölenlerin tamamı Müslümandı. Bu uğursuz harpte Ümmetin canları, malları yok olurken Batılı Efendiler bu savaştan her yönüyle (maddi, manevi, siyasi, psikolojik….) kazançlı çıktılar. Ümmetin iki devleti (İran Irak) çok büyük can ve mal kaybına uğradı. Bu maddi kayıplardan daha da büyük olan ise günümüzde acı meyvelerini vermeye başlayan mezhepçilik ağacının dikilmiş olması idi)
     Saddam bu savaştan sonra bir başka Fitneye attı ülkesini. Efendilerinin (ABD AB) kışkırtması ile Kuveyt'e saldırdı. Mezhep savaşının yerini bu sefer açıklanamayan nedenler aldı. Ülkesini büyük bir badireye atan Saddam, ülkesine kan içici baykuşları davet etmiş oldu. Irak’ta yıllardır sürdürdüğü zulmün gönüllere ektiği acı fidanlarda büyümüştü. Kürtler, Aleviler, mazlum tüm vatandaşlar, Saddam’a karşı büyük bir blok oluşturdular. İçte ve dışta Saddama karşı büyük bir koro kuruldu. Bu koronun seslendirdiği marşın nakaratını “Saddam gidecek dertler bitecek” idi. Saddam gitti lakin  dertler azalmak şöyle dursun arttıkça arttı. ABD işgali Irakta 1,5 milyon insanın ölmesine, milyonlarca insanın yaralanmasına, evsiz barksız kalmasına ve sürgününe neden oldu.Saddam’ın heykelini deviren Iraklı vatandaşın geçenlerde yaptığı itiraf aslında her şeyi açıklıyor. Adam çok pişman olduğunu söylüyordu.

                   EFENDİLERİN PLANI:MÜSLÜMANLAR  KAOS İÇİNDE KALMALI 
     ABD ve şürekâsı, kendi planları gereği ( ki onu en büyük planı İSLAM DÜNYASI SÜREKLİ KAOS İÇİNDE OLMALI ) Iraktan çekilirken Irak'ı uzun yıllar sürecek bir iç (mezhebi ve ırki) savaşın içine sürükledi. Yıllarca Saddam’dan zulüm görmüş Kürtleri ve Şiileri güçlendirdi. Devleti onlara verdi ki bu gruplar yıllarca zulmüne uğradıkları Saddam’ın hesabını ülkenin yarısını oluşturan Sünnilerden sorsunlar. Onlarda bunu seve seve yerine getirdiler ve bu hesap şimdi çok daha şiddetli ve kanlı bir şekilde ve üstelik artarak devam ediyor. Bu zulüm, başka bir zulmü doğurdu : DAEŞ. DAEŞ öyle bir zulüm çarkı kurdu ki bu çark en büyük zararı güya kurtaracağı Sünni Müslümanlara verdi. Şimdi bu çarkı yıkmak için tıpkı Saddam’a karşı oluşturulan koro harekete geçirildi. Koro sürekli marşlar söylüyor: “DAEŞ gidecek zulüm bitecek.” Tarihi bilen, insanı tanıyan, Batıyı ve Doğuyu okuyan normal bir akıl bu şarkının burada bitmeyeceğini iyi bilir. 1900’lerde bu şarkının nakaratı Ortadoğu’da şöyle idi: Osmanlı gidecek dertler bitecek, Abdülhamit gidecek Hürriyet gelecek… Ne Arapların dediği oldu ne de Abdülhamit gidince Osmanlıya Hürriyet geldi. Saddam, Kaddafi, Mübarek gittiler lakin ülkelerine Hürriyet ve huzur gelmedi. Bu nedenle ne zamanki nakaratı “falan gidecek dertler bitecek” şarkısını duysam kendi kendime acı acı gülerim. Anlarım ki kestirmeden zafer arayanların söylediği bu tip şarkıların nakaratı “...gideceki, gelecek…” şeklinde ise, bu şarkının güftesi Batıda yazılmıştır. Bestesini de bazen ABD, bazen Rusya yapmıştır.

     Bu günlerde ülkemizde sayları az, cepleri dolu, sözleri geçerli, sesleri yüksek çıkan bazı vatandaşlarımız, Türkiye’nin kurtuluşunu Cumhurbaşkanımızın gidişine bağlıyorlar. Yani “Erdoğan gidecek dertler bitecek…” diyorlar. Onları geçmişimize ve kısa süre önce komşularımızda meydana gelen gelişmelerin neticelerine bakmaya davet ediyorum. Düşünüp ibret almak dileğiyle!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.