Bugün Dünün Çocuğu Yarının Babasıdır

                Zaman durmadan akar.  Bugünün Fidanı yarının ağacı, bugünün bebeği yarının genci, bu günün çocuğu yarının yaşlısıdır. Bugün, dünden genç, yarından yaşlıdır. Hani bir şarkı vardı sözleri şöyle idi: “Bir rüyadır gelir geçer, yaşanan gün mazi olur “ diye aynen  öyle. Bu gerçeği her alana teşmil edebiliriz. Hayata, siyasete, ticarete, tabiata.          

               Fransız İhtilali ile beraber dünyada dine ve krallıklara karşı başlayan dışlama, küçümseme Rusya ve Çin’de meydana gelen komünizm, Almanya İtalyada  ortaya çıkan Faşizm ihtilalleri ile beraber zirve yapmıştı. Bu akımların birçok özellikleri vardı, fakat baskın özellikleri dine, tek kişi yönetimi demek olan monarşilere  ve onlara ait kurum ve kişilere karşı düşmanlık etmekti. Bu düşmanlıkta tamamen haksızda değillerdi. Çünkü Hıristiyanlık bozulmuş, krallar zalimleşmişlerdi. Papazlar  zulmün, karanlığın, haksızlığın, adaletsizliğin hep yanında olmuşlardı. Din adına söz söyleyen papazlar, Orta Çağ boyunca hep halkı ezen sürekli fakiri horlayan kralların, garibanı ezen derebeylerin safında yer tutmuşlardı.  Asırlar süren bu yanlışlıktan dolayıdır ki dünyanın önemli bir kesimi krallıklara dine ve onlara ait değerlere karşı isyan etti.  Bu isyanlar neticesinde önce Fransa’da sonra Rusya ve Çin de ihtilaller oldu. (Fransız ihtilali burjuva, Rus ve Çin ihtilalalleri ise güya işçi sınıfının ihtilalleri idi) Bu ihtilallerin ortak özelliği dine ve ona ait inanç ve düşüncelere karşı olmaları idi. 1. Dünya savaşı İmparatorlukların ölüm fermanını yazdı. İmparatorlukların yerine ulusal devletler kuruldu ki bunların çoğunun yönetimi Cumhuriyet/ demokrasi idi.  Bu yeni sistemlere göre din halkı sömürmenin bir aracı, din adamları da bu aracın şoförleri idi. Krallar, sultanlar, padişahlar, imparatorlar yüzyıllardır halkı ezen ülkeyi mahveden yöneticilerdi.  Bu yüzden din, dünyaya dünyadaki işlere karışmamalı idi.Tanrı göklerde yaşamalı dünyayla  ve insanların günlük hayatları ile  (ticarete, siyasete, eğitime, hukuka, devlete, yönetime, aileye) ilgilenmemeli idi. Kralların, din adamlarının  ve soyluların yerini de halkın seçtiği kişiler almalı idi.

          Bu yeni akımlar halkı sömürüden, eşitsizlikten kurtaracağız derken yeni sömürüler yepyeni eşitsizlikler doğurdu. Kralların yerini parti başkanları, dinin yerini bu yeni sistemler, din kitaplarının yerini de sistem kurucularının yazdığı eserler aldı. Ortaçağda nasların temeli olan din kitaplarının yerini bu yeni dönemde bu kitapların “fikirleri” aldı. Orta çağda Allahın varlığı, peygamberlerin önderliği,  ayetlerin, peygamber sözlerinin tartışılmazlığı esas iken bu “gerici” görüşleri yıkan yenilikçiler yeni naslar, yeni dokunulmazlıklar ihdas ettiler. Artık Dokunulmaz olanlar dinler, din kitapları, din adamları değil, yeni sistemin ve onların kurucularının yazdıkları ve söyledikleri idi. Halka geniş hürriyetler getiren! Onları dinin baskısından kurtaran bu yeni dinlerin kitaplarını eleştirmek, liderlerine laf etmek imkânsız hale geldi. Dinleri ve ona ait değerleri geri, durağan, çağdışı, yeniliğe karşı diye yıkan sistemler-ideolojiler, yeni naslarla dikildiler insanlığın karşısına. Das kapital, Kavgam, Küçük Kırmızı Kitap, Yeşil Kitap, Faşizmin Öğretisi ve Kurumları… İncil’in, Tevrat’ın, Kuran’ın yerine ikame edilmeye çalışıldı.

           

                Gün soldu, devran döndü.  Yeniler eskidi, gençler yaşlandı. Zamanın durdurulamayan döngüsü yenileri eskitti,  sistemleri çürüttü. Bu gelişmeler tüm dünyada yaşandığı gibi bizde de yaşandı.  Osmanlı'yı daha doğrusu saltanatı “eskidi, geri kaldı, çağa ayak uyduramadı”  diye yıkıp yerine Cumhuriyeti kuran atalarımız çok geçmeden eskimeye, durağanlaşmaya ve geride kalmaya başladı. “Padişahım Çok yaşa” sloganın yerini, “Ey büyük Atatürk”  deyişleri aldı. Dün, “eskiler, çağdışı kalanlar atılmalı” diye yazı yazanlar, fikir üretenler bu gün,” Andımız kaldırılamaz” diyecek kadar muhafazakârlaştılar, “Ankara’nın başkentliği ebedidir, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” diyecek kadar tutucu hale geldiler. Tekkelere, türbelere gidip dua eden, çaput bağlayanlara “Ölülerden medet ummayın”  diyenler bu gün tam da kınadıkları durumu yaşamaktalar.

                 ‘Zaman  değiştikçe fikirlerde, kanunlarda, devletlerde, yönetimlerde değişmeli’ fikri her zaman geçerli ise o zaman bu günde hem yönetimde, hem eğitimde, hem ekonomide, hem iç ve dış politikada..Hasılı her şeyde yenilikler yapılmalı, çağdışı kalan kurum ve düşünceler zinhar kaldırılmalı, tartışılmayan hiçbir fikir, düşünce, kişi, kitap, kurum, yönetim şekli olmamalı, akıl her şeyden önde ve üstte olmalı değil mi?  Bir şehrin başkentliği de,  en iyi yönetimin hangisi olduğu mevzuda, her sabah okullarda  çocuklara okutulan andımızda bir nass, bir ilke gibi dokunulmaz olmamalı değil mi?. Yoksa bizler, “fikri hür, vicdanı hür” nesiller değil miyiz?     

 

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.