Güle Güle Ölünür mü?

  1980 yılının Kasım ayında öğretmen olarak atandığım sorguna vardığımda insanların bazılarının kullandıkları dil (ağız)dikkatimi çekmişti. Erkek çocuklarını severken “vay combam!” demeleri çok hoş oluyordu.  “Derenin granındaki culukları  gördün?mü diye sorarken  çok tabi halleri pek güzel bir manzara ortaya çıkarıyordu. ”, “soykasına kalası” ,”haşadım çıktı” gibi cümlelere bayılıyordum.   Hele bu cümlelerden biri vardı ki bir cümledeki kelimeler  ile,  ifade ettiği manası birbirine bu kadar uyan bir söylemi hayatımda ilk defa görüyordum.Söylenen sözler ile yapılan hareketler ancak bu  kadar uyumlu olabilirdi.

dükkânın önüne oturmuş birkaç esnaf aralarında neşeli neşeli sohbet ediyorlardı. Bir tabureye oturan şişmanca bir vatandaş, bir başka yerde, bir başka zamanda yaşanmış bir hadiseden bahsederken neşeli birkaç cümle aktardıktan sonra “Gule, gule öldük” diye kahkahalar atıyor kahkaha atarken göbeği inip inip kalkıyordu. Öyle gülüyordu ki göbeği son nefesini veren bir insanın, sekaretteki bir hastanın canhıraş halini andırıyordu. yüzü, sözü neşeyi, göbeği ise ölümü anlatıyordu.  Bu sahne o gün bu gündür gözümün önünden ayrılmaz.

Güle güle ölünür mü bilmem ama yüce Nebi(sas)hem iyilik yapıp hem de can yakıcı azaba düçar olacaklardan haberler veriyor bizlere.

                                                      Dinimizi Henüz Tam Bilmiyoruz.

Yılların ihmali, yılların batı taklitçiği insanımızı, kültürümüzün temeli olan dinimizden ve onun mutlak hakikat olan bilgisinden uzaklaştırdı. Tanzimat’tan beri her alanda olduğu dini ve ahlaki eğitimde de kendi özümüzden uzaklaşma, Batıyı rehber kabul etme yanlışlığını elan yaşamaktayız. Bu olgunun tabi sonucu olarak ahlaki ölçülerde de zayıflama ve yozlaşma ümmet içinde sahne almış ve almaya devam ediyor. Şimdi sokağa çıksak ve, “Haram nedir? Haramlardan beş onunu say!”  desek birçoğumuz bu suale doyurucu bir cevap veremez. Verenlerimizde, “şirk, içki, kumar, zina, faiz, kıtal, zulüm, anneye babaya itaatsizlik…” gibi belli başlı haramları sayabilir ancak. Hâlbuki Yüce Yaratan yeryüzüne gönderdiği son mesajı olan Kur'anda birçok harama dikkat çekmiştir. Bu haramlardan biride maalesef günümüzde çokça işlenen ve çoğumuzun haram olarak dahi bilmediği “başa kakma” fiilidir.

                               İYİLİK YAPTIĞI HALDE KARŞILIĞINI GÖREMEYECEK OLANLAR

Şirki, içkiyi, kumarı, aldatmayı, insan öldürmeyi haram kılan Allahütealâ bu konuda ne buyuruyor ” "Ey inananlar! İnsanlara gösteriş için malını verip Allah'a ve ahret gününe inanmayan adam gibi, başa kakmak ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın" (el-Bakara: 2/264)Diğer bir ayette de Yaratan:“ Mallarını Allah yolunda verip de sonra verdiklerinin ardından başa kakmayan ve eziyet etmeyenlerin Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir" (el-Bakara: 2/262) buyrulmaktadır.

Konu ile ilgili peygamberimizin de dikkat çeken bir hadisi vardır. O şanı yüce nebi buyurur ki;” Üç sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ kıyamet gününde bunlara iltifat buyurmaz, yüzlerine bakmaz, onları tezkiye etmez, korumaz. Onlar için can yakıcı azab vardır. Bunlar, elbiselerini kibirlenerek yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan  ve satılık eşyasını yalan yeminle kıymetlendirmeye çalışan kişilerdir"  (Riyazü's-Salihin, III, 166). Başka bir hadiste de "Düzenbaz, cimri ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse Cennete girmeyecektir (Cennete ilk girenlerden olmayacaktır)" buyrulmaktadır (Tirmizi, Birr: 41).

Görüldüğü gibi ayetlerde ve hadislerde yaptığı iyiliği başa kakmak hoş karşılanmamakta ve yasaklanmaktadır. İyilik yapan insan, yaptığı iyilikle sevap kazanır. Fakat iyiliği başa kakmakla bu sevap ortadan kalkar. Bu tür insanlar; düzenbazlar ve cimriler sınıfına dâhil edilir. Yaptığı iyiliği başa kaktığı için azabı da hak eder.

Bu gerçeklerin yanında bir nüansa dikkat çekmek istiyorum:  Burada bizim dikkatimizi çekecek olan en önemli ayrıntı galiba şu:  iyilik yapıp başa kakma eylemi sadece başkalarına yapılan maddi yardımlar ve hizmetler değildir. Aksine bir kimsenin, evladına, kardeşine annelik, babalık, ağabeylik, ablalık vazifelerini (maddi olarak hizmet olarak)yaptıktan sonra ( ki bunlar Allahın onlara verdiği tabi vazifelerdir) bu yaptıklarını sürekli dile getirerek, kendini acındırarak evladının, kardeşinin, akrabasının kendine minnet duymasını, kendine bağlanmasını istemek de aynı şeydir. Bu nedenle ebeveynlerin ve aile büyüklerinin( abi, abla,  kardeş, dayı, hala, amca teyze) insanen ve dinen yapmak zorunda oldukları yardımları, vazifeleri başa kakmaları da galiba aynı kategoride değerlendirilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum