İbrahim Milletinden SU-Şİ Mezhebindeniz

Bizim çocukluğumuzda bize bazı büyüklerimiz dini sorular sorarlardı. Bu sorular “Allah kaç?”  ile başlar, “kimin kulusun? Kimin ümmetindensin? “ diye devam ederdi. Bu sorulardan biride ,”Hangi millettensin? “ sorusu idi. Bu soruya cevabımız, “ İbrahim Milletindeniz.” Olurdu. Bu cevap,  ilkokul lise ve üniversite hayatımızda bizlere çelişkiler yaşattı. Çünkü MEB ‘in verdiği eğitimde millet kavramı dine dayalı millet anlayışından farklı olarak ırka dayalı millet anlayışını öne çıkarmakta idi. Bu nedenle de zaman içinde ”hangi millettensin?” sorusuna “Türk Milletindeniz” diye cevap verir hale geldik. Geldik de ne oldu? Osmanlıyı parçalayan ırkçılık hastalığı bu sefer Türkiye Cumhuriyetinin başına musallat oldu. Resmi ideoloji Türk Türk diye diye Kürtlerin ırkçılık damarını kabarttı. Zavallı Araplar “Yaşasın bağımsızlık, yaşasın Araplık” diye diye Batınının kulu kölesi haline geldiler. Güya Osmanlıdan kurtulmuşlardı ama başlarına Osmanlıya bin kez rahmet okutan Batılı efendiler geldiler. Tıpkı “Saddam’dan kurtulup özgür olacağız” diye düşünen Iraklıların Saddam’a bin kez rahmet okutan ABD’nin eline düşmeleri gibi.

Osmanlıdan 30 yakın devlet çıkaran emperyalistler şimdi bu devletlerden yeni devletçikler çıkarma peşindeler. Iraktan 3, Suriye’den 3 devlet çıkarsa şaşmayalım. Ben en çok bu yeni devletlerin haline şaşıyor ve acıyorum. Şimdi biriler , “işte şimdi Kürt devleti kurulacak” diye avuçlarını ovuşturuyorlar ya diyelim ki bir Kürt Devleti kuruldu, 40 - 50 yıl sonra Bu Kürt devletinden iki Zaza bir gırmançi devleti daha çıkarırlar. Bu ırkçılık mikrobu öyle bir şey ki sürekli büyük gövdeleri parçalar. Osmanlıyı 30 ayıran bu mikrop Arapları onlarca devlete ayırmadı mı? Bu gün Suriye’yi yarın Türkiye’yi öbür gün (eğer kurulursa) Kürt devletini parçalamaya devam etmeyecek mi? Elbette edecek.    

 

       İbrahim Milletinden  “SU-Şİ” Mezhebinden Olmadıkça İslam Kanı Akmaya Devam Eder

Yaratan, her insana ayrı bir akıl, ayrı bir düşünme kabiliyeti ve ayrı bir fikretme yetisi vermiş. Hani anlatırlar ya ,” tüm insanların akıllarını başlarından çıkarıp  pazara koymuşlar, sonra tüm insanları: “ seçin bunlardan istediğinizi”  demişler de herkes gitmiş yine kendi  aklını  almış diye. İşte öyle.

Yarattığı insanoğlunu başıboş bırakmayan hallaku zülce lal, ona kitaplar göndermiş. Ayrıca yine insanoğlunu hakka, cennete, saadete davet için  124 bin peygamber, bu peygamberlere de dördü büyük olmak üzere onlarca kitap  indirmiştir. Hilkaten zalim ve cahil olan âdemoğulları (ahzap 72)  Allah tarafından gönderilen dinleri, bu dinlere ait kitapları, bu kitaplardaki gerçekleri kısa sürede bozmuştur. Kendilerine bu dünyada onurlu ve huzurlu bir hayat, sonsuz alemde de cennet vadeden peygamberlere karşı mücadeleden geri kalmayan kafirlerle, inanmış gibi görünüp kafirlerle işbirliği yapan münafıklar ve inandıkları halde değişik nedenlerle aralarında ihtilaf çıkan müminler fıtrattan, haktan uzaklaştıkça ahretin tarlası olan bu dünyayı kendilerine adeta zindan etmişlerdir.   

Diğer dinleri boş verin, çünkü onlar ya batıl dinlerdir ya da İslam geldikten sonra hükmü kalmayan muahrref dinlerdir. Pekiyi, son hak din olan, kitabı bozulmayan, peygamberinin sözleri(hadisler)büyük bir dikkatle kayda geçirilen İslam dinin mensupları niye bu kadar farklı mezheplere, fırkalara,  görüşlere ayrılmıştır? İslam’da da  o kadar çok mezhep ortaya çıkmış ki onların sadece adlarını yazmaya kalksam bir  sayfaya sığmaz. Neredeyse her mezhep mensubu kendi görüşünü hak, başkalarını batıl saymıştır. Bu ayrılık İslam’ı  kendi içinde zayıflatmakla kalmamış, dış düşmanlara da büyük bir at oynatma sahası meydana getirmiştir.

                          SURİYEDEKİ GELİŞMELER BİZE İBRET OLMALI

21. yüzyılda yaşayan biz Türkiyeli Müslümanlar bu gerçeklerin ışığında hadiselere daha soğukkanlı ve tarihi tecrübelerden daha fazla ibret alarak bakmalıyız. Yani İslam’da çok farklı mezheplerin olduğunu, bu mezheplere mensup insanların görüşlerini değiştirmeye çalışmanın pek de mümkün olmadığını,  bu nedenle de sevsek de sevemesek de, hoşlansak da hoşlanmasak da farklı mezhepteki insanlarla geçinmeye çalışmanın hem bizim, hem onların çıkarına olduğunu;  aksi halde ayrılıkları körükledikçe  en büyük zararı dinleri bir, mezhepleri ayrı Müslümanların göreceğini bilerek hadiselere yaklaşmalıyız. Karşımızdakiler bize sövse de, aşırı mezhepçilik yapsa da hakkı temsil ettiğine inanan bizler, sabretmeli kendimizi ve adı Müslüman olan herkesi  ateşe atmamalıyız. 

Amerika’nın bir eyaletinde yaşayan Müslümanlar bunu biraz olsun başarmışlar. Aralarındaki ayrılıkları biryana bırakarak asgari müştereklerde birleşmişler.cemaatin lideri olan zat (haberlerde dinledim ) diyor ki ;  “biz bu eyalette yaşayan ehli sünnet ve Şia mezhebine mensup Müslümanlar olarak aramızdaki ayrılıkları bir yana bırakıp birleştik. Ve “SU- Şİ” mezhebini (yani Sünni Şii ) kurduk… Aklın, izanın ve tarihin gereği bu değil mi? Nasılsa hiç kimse görüşünden vazgeçmeyecek o zaman birbirimiz değiştirmek yerine birbirimiz olduğumuz gibi kabul edelim.Traih boyuncabirbirlerinmi yiyen Avrupalılar AB yi kurarak bunu bir nebze olsun başardılar. 400 yıl, onlarca ayrı dini, onlarca ayrı ırkı, onlarca ayrı mezhebi bir arada yaşatma başarısını gösteren Osmanlı Medeniyetinin murisleri olan bizler şimdi sadece ırk farkından, sadece mezhep farkından dolayı aynı dine mensup insanlarla geçinemiyoruz. Bu bizim için çok büyük bir başarısızlık değil mi?  Hiç kimse kimseyi sevmek zorunda değildir. Ama birbirimize düşmanlık yapmak mecburiyetimizde yok.

                                                             1931 deki Gibi

Bu anlayışı AKRA FM de (  http://www.akradyo.net/4522445392,60860,6,SAGDUYULU-ITTIFAK-CAGRISI.aspx) yayınlanan bir bildiride de çok açık bir şekilde görmekteyiz. Bu bildiriye göre 1931 yılında Müslüman ülkeler bir araya gelerek "...  10 Aralık 1931 tarihinde Kudüs'te düzenlenen İslam Genel Kongresinde  İslam inancını ve değerlerini yaymak için etnik köken ve mezhep ayrımı yapılmaksızın Müslümanlar arasında işbirliğini sağlamak ve genel İslam kardeşliğini geliştirmek yönünde çok önemli kararlar almışlar.

Aralarında Türkiye, Suriye, İran, Irak, Filistin, Yemen, Tunus, Trablusgarp (Libya), Mısır, Yugoslavya, Endonezya, Doğu Türkistan başta olmak üzere 22 ülkeden/bölgeden 153 delegenin katıldığı kongre, mezhep ayrımı (Sünni, Şii, Alevi, Şafii, Hanefi vb.) gözetilmeksizin İslam kardeşliğini geliştirmek ve Müslümanların menfaatlerini birlikte savunmak için İslam ülkelerinin temsilcilerinin kendi iradeleriyle bir araya gelmeleri bakımından çok büyük önem arz etmektedir. ..”

Netice olarak bizler, orta doğuda yaşayan insanlar olarak, yine aynı bölgede farklı mezheplerde bulunan Müslümanlar olarak birbirimizi sevmesek de, görüşlerimizi benimsemesek de çıkarımız için, kan dökülememesi için,  emperyalistlerin buraları işgal etmemesi için, Saddam’dan kaçarken “coniye!” yakalanmamak için aklımızı, çıkarımızı ve dinimizi öne çıkarmak zorundayız. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum