IŞİD'İ /IŞIĞI GÖREN GELİYOR

                 Dünyayı idare eden, insanlığı hükmü altında bulunduran müesses sistem, kendi emrini dinlemeyen, kendi yanlışlarını söyleyen, emrinden çıkma eğilimi gösteren her lidere, her düşünce yapısına, her millete ve ülkeye boyun eğdirmek, veya tasfiye etmek için; muhalif o  lideri, “çizgiden çıkan” o  ülkeyi, “doğru yoldan sapan”  o düşünceyi, önce ŞEYTANLAŞTIRIR sonra da onu tüm dünya kamuoyu önünde kötü, çirkin, zalim, kan emici, gerici,  yok edilmesi mutlaka lazım olan bir canavar gibi gösterir.  

              Bu hali ile Dünyayı elinde bulunduran sistem, timsaha benziyor. Nasıl timsah yavrusunu yiyeceği zaman onu herhangi bir avı gibi görmeye başlıyorsa,  dünya sitemi de herhangi bir ülkeyi, herhangi bir bölgeyi işgal edeceklerinde o topraklarda yaşayan devleti, veya lideri, veya  o bölgede yaşayan insanları bir av gibi görmeye başlıyor. Ardından dünya kamuoyunu, yapacakları işgale hazırlamak için, birer propaganda makinası olan, uluslararası basın kuruluşlarını devreye sokup başlıyorlar aleyhte propagandaya. Görsel ve yazılı basın aracılığı ile bu işi öyle güzel yapıyorlar ki bırakın dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir vatandaşı, işgal edilecek ülkede yaşayan insanlar bile bu senaryoyu gerçek sanmaya başlıyorlar. Televizyonlarda gösterilen görüntüler, gazetelere yansıyan fotoğraflar, yazılan köşe yazıları, yapılan röportajlar… İnsanları öyle etkiler ki dışlanan ve şeytanlaştırılan devlet/ ülke, uluslararası arenada yapayalnız kalır. Tanınmış sanatçılar, önemli yazarlar, meşhur aktivistlerde bu koroya katılınca senaryonun işgal bölümü hayata geçirilir ve  ülke işgal edilir. Ülkenin yönetimi devrilir, idarecileri ya öldürülür, ya hapse atılır, ya da sürgün edilir.

                 Bu hali açıklayacak birçok örnek vardır. Mesela bir zamanlar Batılı Emperyalist güçler kendi sistemlerinin bir ürünü olan Komünizmi ve komünistleri yok etmek için öyle bir propaganda yaptılar ki bizim gençliğimizde (70 lerde 80 lerde) bir adama komünist denildi mi onun işi toplum içinde biterdi. Bu sıfatla yaftalanan O kişi normal vatandaşın gözünde “ahlaksız” “namussuz” “dinsiz” “soysuz” “alçak” “hain…” Biri olarak algılanırdı. Tabi bunun tersi de vardı, sistemin sahipleri komünistlerle beraber bir ülkeye, bir lidere  “Faşist “ dediler mi yandı gülüm keten helva. O ülke veya kişi veya parti tüm kötülükleri üzerinde taşıyan bir canavar gibi algılanırdı. (elan da öyle)

           Bu düşünceye en iyi örneklerden biri de yakın zamanda yaşanmış bir hadisedir: O da Irak ve Saddam’dır. Önce Irak’ı ve Saddam’ı,  şeytanlaştırılan, sistem dışı ilan edilen İran’a ve Humeyni’ye saldırtan ( tabi yine önce İran’ı ve Humeyni’yi şeytanlaştırarak ) sistem sahipleri 8 yıl süren, milyonlarca Müslüman gencin ölümüne sebep olan bu savaştan sonra, besleyip büyüttükleri Saddam’ı yok etmek için harekete geçtiler.  Irak’ın işgalinden önceki haberleri, görüntüleri hatırlayın. Başlıklar nasıldı: “Saddam’ın Füzeleri, Saddam’ın Kimyasal Silahları, Saddam’ın zulümleri…” Petrole bulanmış kuş görüntüleri, acayip acayip tanklar, toplar, silahlar. Herhangi bir topu, herhangi bir tankı haberlerde gösterip nerede ne zaman çekildiği belli olmayan görüntüler eşliğinde , “İşte Saddam’ın cehennem topları, işte Saddam’ın 2500 km menzilli cehennem kimyasal başlıklı füzeleri, ejderhaya benzeyen tanklar…” Bu yalan görüntüleri seyreden, bu sahte ve tamamen kurgu olan haberleri izleyen herkes, beyninde, ruhunda Irak’ın mutlaka işgal edilmesi gereken bir ülke, Saddam’ın da derhal yok edilmesi gereken bir” katil” olduğuna inanmamış mıydı?

             Saddam’ı İran üzerine Kuveyt üzerine saldırtan başta ABD olmak üzere batılı katiller, batılı zalimler şimdi besledikleri bu katili yok etmek için yepyeni bir senaryo yazmışlardı. Maalesef yazdıkları senaryoya tüm dünya inanmış ardından Irak işgal edilerek, ülke parçalanmış Saddam öldürülmüştü. “Saddam gidecek dertler bitecek” “Saddam gidecek zulüm bitecek, özgürlük, demokrasi gelecek…” diye şarkılar söyleyen Irak ve bölge halkının bu sevinci uzun sürmedi. Saddam gitti lakin Irak’a ne demokrasi geldi ne de barış. ABD başta olmak üzere Batılı Katiller Irak’a demokrasi yerine kan, barış yerine 2 milyona yakın insanın canına mal olan bir iç savaş getirdiler. Bu yeni durum öyle bir çıkmaz ki 93 ten beri devam eden iç savaş bitmedi biteceğe de benzemiyor.

                Batılı zalimler defalarca uyguladıkları bu senaryoyu en son Suriye için vizyona soktular. Tıpkı Irak gibi Suriye’yi de parçalayıp ülkeye “demokrasi” getireceklerdi. ABD’ yi bu işten vazgeçirmek için çok uğraşan Türkiye bunu başaramayınca Esed’i reformlar için iknaya çalıştı. Lakin ne ABD Esed’den vazgeçti ne de ESED reformlara yaklaştı. Irakta ABD’nin yanında yer almadığı için Türkiye’nin büyük zarara uğradığına inanan yöneticilerimiz, Suriye konusunda aynı yanlışa düşmemek için ABD ve batılılarla birlikte hareket etmeyi planladılar. Yalnız hesap yine yanlış çıktı ve Tunus’ta, Mısırda devrilen liderlerin yerine dindar insanların seçimle başa geçmesi Batılıların işine gelmiyordu. Bu nedenle Suriye’de de aynı sonucun çıkması ihtimali büyüktü. Bu nedenle ABD,  yazdığı senaryodan vazgeçti. Türkiye yine (sözde dostları tarafından) yalnız bırakıldı. Batı ve ABD yıllardır en büyük düşman olarak gördükleri, kendilerine “şeytan” diyen İranla da anlaşarak ESED i devirmekten vazgeçtiler. Sünni İslam dünyasının aleyhine dönen zalimler, bölgede bulunan değişik örgütler aracılığı ile mezhep ve etnik savaşları körükleyip köpürttüler.

                 İşte tam bu sırada IŞİD ortaya çıktı  (veya çıkarıldı) . Adından bu örgüt, “Dünyanın en kötü, en zalim, en çirkin, en katil, en güçlü, en, en… “ örgüt ilan edildi. Ne kadar kötülük varsa bu örgüte yüklediler. Sonrada ABD öncülüğünde büyük bir koalisyon oluşturup bölgeyi ve dünyayı “bu katil, bu zalim” örgütten kurtarmak için harekete geçtiler. IŞİD i gören bölgeye koştu. Kendi çıkarını korumak için bölgeye gelen her ülke (ABD den Rusya’ya kadar) herkes güya IŞİD le mücadele için geliyor,  Lakin gelen her ülke ne hikmetse IŞİD den çok kendisinin aleyhinde olan grupları vuruyor. Bu arada Suriye de yavaş yavaş parçalanıyor. Türkiye’nin Güneyinde Komünist, Marksist bir PYD devletçiği kuruluyor. Ne hazindir ki yıllardır bize komünizmi ve komünistleri öcü gösteren ABD,  şimdi bu bölgede komünist bir devleti kendi eliyle kuruyor.  Türkiye büyük bir terör sarmalına alınıyor. İran, tıpkı Irak da olduğu gibi, Suriye’de de bir fiil sahaya inerek büyük kazançlar elde ediyor…
                 Bu durum karşısında Rahmeti NASRETTİN HOCAMIZ yaşasaydı herhalde şöyle derdi: IŞİDİ gören geliyor, söndürün şu IŞİD’ i… (Hikâye şu, Nasreddin Hocanın karısını doğum sancısı tutmuş. Ebeyi çağırmış. Başka kimse olmadığından Hoca elindeki mumla doğuma yardımcı oluyormuş. Neyse uzatmayalım; karısı doğurmuş. Ebe,

- Hocam gözün aydın bir kızın oldu. Beş dakika sonra ebe yine konuşmuş

-Hocam gözün aydın bir oğlun oldu. Beş dakika sonra ebe bu sefer ikizler kucağında görünmüş -Hocam gözün aydın bir ikizin oldu. Hoca bunun üzerine derhal elindeki mumu söndürmüş, Ebe Hanım;  

– Aman Hocam, ne yaptın?
– Ne yapayım demiş, Hoca, ışığı gören geliyor!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.