Kaybetmenin Kitabını Yazmak! Güneydoğu Gökleri Kararıyor mu?

       Seçimler bitti. Sonuç: Ak parti, CHP düştü. HDP, MHP yükseldi. En çok düşen Ak Parti, en çok yükselen HDP.  Bu vesile ile Ak parti "kaybetme kültürünü" de rakiplerine öğretti. Muhalefet cenahı Kaybettiğinde günlerce, aylarca bunu kabullenemez, "oylar çalındı, elektrikler gitti, Köpek havladı, kedi miyavladı, hile var..." gibi laflarla kamuoyunu meşgul eder, yürüyüşler, protestolar yapar. Bazen de hızını alamaz yakar, yıkardı.  Ak Parti ise maşallah kaybetmenin de kitabını yazdı: "...Millet ne derse doğrudur. Sonuç başımız gözümüz üstüne. Son söz milletindir..." diyerek doğru, hoş, güzel bir davranış sergiledi.  Umarız bundan sonraki seçimlerde kaybedenler bu sahneden ibretler çıkarır.

      Seçim sonuçları ile Türkiye  Kamuoyu, epeydir (13 yıldır) unuttuğu bazı gerçekleri tekrar yaşamaya başladı.  Bunlar, koalisyon, pazarlık, yavaş işleyen devlet çarkı, sen sen, ben ben, ben şunu isterim, sen şunu al, şu parti ile şu parti kursun! Sen öte, ben beri, şu iyi, bu kötü....Uzayıp giden konuşmalar, görüşmeler, hızını kaybeden yönetim,  tehlikeye giren İstikrar... Bunların hepsi olur, hepsi geçer lakin esas tehlike Güneydoğuda belirdi.

      Bölgeyi ve örgütün yapısını tam tanımadan yazılan yazılar, yapılan konuşmalar, verilen demeçler... gerçekleri yansıtmıyor(muş). Bölgede yaşayan, HDP li olmayan insanların yazılarını okuyunca , onların televizyonlarını seyredince insanın tüyleri diken diken oluyor. (umalım ve ümit edelim de bu yayınlar doğru olmasın) Tabi bunun tersi de var. Yani örgüt yanlısı, HDP taraftarı olan gazetelerin Tv lerin yayınları çok farklı şeyler söylüyor. Onların görüşlerini kamuoyu az çok biliyor. Karşı taraf ise hem sayısal hem siyasal hem de konjektürel olarak zayıf olduğu için sesleri pek duyulmuyor.  Türkiye kamuoyunun çoğu, dikkatini seçime verdiği için bölgede yaşanan dramlardan habersiz kaldı. Bölge ile ilgili haberler tek taraflı yansıtıldığı için kamuoyunun yanıltıldığını düşünenlerdenim. 6-7 ekim olayları gösterdi ki STALİNİST örgüt bölgeye  hakim olma noktasına gelmiş. Stalinizm i okuyunca insanın içi kararıyor. Tarihte Rusyada, Vietnamda, Çinde bu fikirdeki insanlar yönetime gelince neler yapmış öğrenince endişe ve korku tüm ufku kaplıyor.  

         Doğuda halkın bir kısmı evet baskı ve korku ile HDP ye oy verdi. Yalnız HDP ye verilen oyları sadece korku ve baskıya dayandırmak çok gerçekçi değil. Çünkü o zaman HDP nin, Şişli den yüzde16, Beşiktaştan yüzde 14, Beyoğlundan yüzde 17, Adalardan yüzde 21,  Cihanbeyliden yüzde 35,  Kulu' dan yüzde 28, Haymana'dan yüzde 18  ... oy oranlarını izah edemezsiniz. Keşke HDP bu aldığı oylarla barışa, kardeşliğe, sivil siyasete  yaklaşsa. Keşke (pkk ya baslı yapıp) silahlara veda dese. Güneydoğuda, Doğuda, Kobani de yaşananlar ve yaşanmakta olanlar, 6-7 ekim olayları ve seçimden sonraki bazı gelişmeler  herkesi endişelendiriyor. Diyarbakırda İhya Der başkanının öldürülmesi ve ardından çıkan olaylar ve  gelişmeler kamuoyunun dikkatinin buraya çevrilmesine neden oldu.

                           Güney Doğu Göklerinde Kara Duman Var 
     Aşağıdaki  alıntı  İnternetten, Doğru Haber Gazetesinden. Henüz seçim yapılmadan, sonuçlar alınmadan yazılmış. Yazar Özkan Yaman'ın "Hdp Barajı Aşarsa" "05.06.2015 Cuma " günkü yazısından.:
"...Evvela, Hdp, şayet barajı aşamazsa, öyle şimdikinden farklı hiç bir şey olmaz. Çünkü gizli saklı bir yüzleri ya da denemedikleri bir şiddet aracı kalmadı ki, yeni bir sürprizden bahsedilsin. Ancak Hdp barajı aşarsa, seçim beyannamelerinde söz verdikleri gibi LGBT, fahişe, zinakar gibi bilumum istisnaların yaygınlaşıp normal sayılması için çalışacak. Başta bölge olmak üzere doğuda ve batıda, siyah çarşaf giymenin ve uzun sakal bırakmanın yasaklanması için çok gayret gösterecek. Hdp, barajı aşarsa, yine seçim vaatlerinde ısrarla söyledikleri gibi, zaten devede kulak bile olmayan din dersleri başta olmak üzere, imam-hatip, Kuran kursu, medrese gibi dine ve İslami eğitime dair ne varsa hepsini kaldırmak için yoğun çaba harcayacak. Hdp, barajı aşarsa, kendileri gibi düşünmeyenlere yönelik tehditler sistematik hale gelecek ve yaygınlaşacak. Sadece ‘Kürdistan bizimdir, bizden olmayanlar dışarı' denmeyecek tabi. Aynı zamanda kendilerinden olmayanlarla alışveriş yapanları dahi yıldırma ve yıpratma politikaları genişletilecek.
Yine bu demokratik!, yurtsever barış güvercinleri!, barajı aşarsa, bölgenin tamamında kepenk kapattırılmayan bir gün, neredeyse hiç olmayacak ve dolayısıyla başta esnaf olmak üzere tüm bölge insanı, verdiği oyun karşılığını iflas, yoksulluk, geri kalmışlık olarak fazlasıyla alacak.
Dağdan inerek –sözde- teslim oldular diye serbest bırakılanların, polis olarak istihdamı gibi çözüm sürecinde halka söylenemeyen bir takım sözlerin yerine getirilmesine başlanacak. Dolayısıyla kimlik kontrolü ve aramalar el değiştirip daha da etkin hale getirilecek.
Barajı aşmalarıyla birlikte, adı konulmasa da kanton sistemine geçileceği için, bölgedeki; eğitim, sağlık, imar, tarım, diyanet gibi bir çok alanın kontrolünün de kendilerine devredilmesinin önünde pek de bir engel kalmamış olacak. Ve bölgedeki tüm okullarda Öcalan'ın fikirlerinin de müfredata ekleneceğini sanırım söylemeye gerek yoktur.Yine bölgede diyanetin de onlara devredileceği gerçeğinden hareketle; bölgedeki camilerde LGBT'lerin de insan olduğu, kadının kimsenin namusu ve emaneti olmadığı, çarşaf gibi tesettürün gerçekte dinde yeri olmadığı, zerdüştlük, yezidilik gibi dinlerin de müslümanlıkla çok yakın ve kardeş olduğu gibi bir çok konu vaaz ve hutbelerde işlenecek. Sadece bunlara itirazı olanlar değil, kürtçe ezan ve kürtçe namaza karşı çıkanlar da IŞİD'çi diye damgalanacak.
        Hdp, barajı aştığında aynı zamanda CIA, MOSSAD ve bilumum yahudi ve ermeni lobileri için, bölge, açık bir laboratuvara dönüşecek. Ticari, kültürel ve sanatsal denilerek, bölgede birtakım gölge ABD kurumları oluşturulacak ve Hdp'nin politikalarını onaylamayan herkes, aynı zamanda ABD'ye karşı çıkmış sayılacak, operasyon yiyecek..." " http://www.dogruhaber.com.tr/yazar/ozkan-yaman/4786-/"

    İnşallah yazar yanılıyordur. İnşallah bunlar olmaz. Bu konuda bizlere ( yani barıştan yana olan, demokratik yönetimle bu ülke yönetilsin, insanlık, adalet, her türlü hürriyet...  Hakim olsun diyenleri kast ediyorum)  düşen görev dikkatimizi bu bölgeye çevirmek. Orada hakkı yenen, baskı altına alınan insanların yanında olmak. Dün devlet baskısından bıkıp göç eden halkın,  bu gün örgüt (lerin) baskısına uğramalarının önüne geçmek için uğraşmak olmalı. HDP'  nin son olylarla ( Aytaç Baran'ın öldürülmesi, ardından üç kişinin vurulması, mitingteki patlama....) ilgili açıklamaları da dikkatli okunmalı. 
            Bu mevzuda Şanlıurfa Valisinin beyanları  bölgede uygulanan projenin uluslar arası boyutunu gösteriyor. Bölgedeki gelişmeleri komşu ülkelerdekilerden  ayrı değerlendirmek imkansız. Valinin konuşması, sınırımızdaki gelişmelerin  ve değişmelerin  aleni bir şekilde ABD tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor. (http://www.haber7.com/televizyon/haber/1406001-sanliurfa-valisinden-carpici-aciklamalar)  O zaman yapılacak iş, Cumhurbaşkanından başlamak üzere devletin tüm yetkili ve etkili kişilerinin, siyasi partilerin, STK ların... sadece Güneydoğuyu değil, tüm Türkiyeyi, hatta tüm bölgeyi yangın yerine çevirecek yanlışlara, girişimlere dur demek için bir an önce adım atmalarıdır. Ülkemizin bir Suriye, bir Lübnan, bir Irak olmaması için Devlet güçlü ve adaletli eli ile yanlışlara dur demeli, millet olarak da bizler bu konuda yöneticilere yardımcı olmalıyız.

       Ekonomi, seçim, koalisyon, dolar, yatırım, işsizlik, parti, iktidar, muhalefet...Bunların hepsinden önemlisi bu olguların üzerinde yaşayabileceği  bir zemini oluşturmaktır. Yani evvela ve en başta iç barışı, huzuru, adaleti temin etmektir. 
   Not:  Kütul amare zaferini unutmayalım. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.