MUHALEFET FUTBOL YORUMCULARI GİBİ

                Türkiye’de yaşayan biz erkeklerin  en çok ilgilendiği iki konudan biri siyaset diğeri futbol. Siyaset ve futbol hem sahada hem sonrasında birbirine çok benziyor. Maşallah siyasilerimiz siyasi arenada her gün birbirleri ile adeta maç yapıyorlar. Bol bol konuşuyorlar, açıklamalarda bulunuyorlar, siyasi görüşlerini serdediyorlar. İktidar biraz daha fazla olmak üzere yazılı, görsel ve sosyal medya siyasilerin görüş ve düşünceleri ile dolup taşıyor. Mitinglerde de tıpkı futbol maçı gibi seyirciler bulunuyor ve bolca alkış ve tezahürat yapıyorlar. Konuşmalardan sonra tv lerde gazetelerde konuşmaları yorumlayan gazeteciler tıpkı maçlardan sonra maçları yorumlayan futbol yorumcularına benziyor.

        Maçtan (pardon siyasi konuşmalardan) sonra da siyasi yorumcular ekranların başına kuruluyorlar “şu şöyle dedi, şu böyle dedi, Erdoğan bu cümleden şunu kast etti Kılıçdaroğlu bu argo cümlelerle aslında şunu kast etti…” Gibi saatler süren yorumlar yapıyorlar. İktidar taraftarı olan yorumcular, iktidar konuşmacılarının söylediklerini olumlu bulurken, muhalefetin söylediklerini ise yanlış bulurlar. Muhalefet yanlısı konuşmacılar ise tersini yaparlar. Futbolda da siyasette de bazen canlı yayınlar yapılır, bazen maçlar/konuşmalar daha sonra ekrana getirilir.

              Hangisi zor, maçı yönetmek mi, maçı yorumlamak mı?  Siyaseti anlamanın,  iktidar ve muhalefetin birbirine yüzde yüz iki zıt fikre sahip olmalarının sebebini bilmenin en iyi yolu galiba onları başlıkta söylediğim konumda düşünmekten geçiyor. Futbol ve siyasetin esas benzerliği ise bunlardan ziyade maçtan ve siyasi konuşmalardan  sonraki gelişmelerdir.   Futbola ilgisi olan biri olarak , yaşlı başlı adamların, maçlardan sonra  ekran başına oturup saatlerce maçları  yorumlamalarını, takımları, antrenörleri, seyircileri,  illa da hakemleri ve onların verdikleri kararları, saatlerce ve acımasızca eleştirmelerini çok haksız pek yersiz buluyorum. Niye? Bir kere maçı yöneten hakemin  karar  verdiği anda içinde bulunduğu atmosfer, ( seyirci baskısı, futbolcu baskısı, kamuoyu baskısı…)  koskoca sahanın her yerine koşma mecburiyeti ve en önemlisi gördüğü pozisyonla ilgili kararanı birkaç saniyede verme durumunda olması… Çok ama çok zor bir durum değil mi? 

       Maç yorumcuları ise çok rahat bir ortamda stresten uzak üzerlerinde hiçbir baskı olmadan yorum yapıyorlar. Maçla ilgili birçok kameranın kaydettiği görüntüler önlerine gelmiş, seyirci baskısı yok, koşmak zorunda değiller, kararlarını hemen vermek zorunda hiç değiller:  “…Durdur, oynat, yavaşlat, biraz geriden al, bir de şu açıdan bakalım...” diyerek maçı yorumluyorlar.  Maç hakeminin büyük baskı altında, bedenen ve ruhen çok yorgun olduğu bir anda, çıplak gözle birkaç saniyede verdiği bir kararı, yorumcular,  masa başında,  DAKİKALARCA SÜREN BİR İNCELEME SONUNDA değerlendiriyorlar.  Sonra da “hakem yanlış yapmış, böyle şey olur mu, mutlak penaltıymış, kesinlikle faül, bu hakeme bir daha maç vermeyin … “diyerek onu taraftarların şefkatli kollarına atıyorlar. Bu büyük bir adaletsizlik değil mi?

              Futbol seyircisinin ve siyasette taraf tutan ahalinin, maçı yöneten hakem ve yorumlayan yorumcuların durumlarını;  siyasette birçok baskı altında karar alan iktidar ile bu kararların sonuçlarını hiçbir baskı altında olmadan, kararların sonuçlarını gördükten sonra yorumlayan muhalefetin pozisyonlarını çok iyi değerlendirmesi gerekir. Futbol taraftarı ile siyasi partileri destekleyen halkın, maç ve siyasi sahada karar verenlerle  bu kararaları daha sonra ekran başında, koltuklarına oturarak, çaylarını yudumlayarak, kameraların görüntüleri eşliğinde yorumlayan tarafların durumlarını iyi irdelemesi ve buna göre karar vermesi gerektiği çok açık, pek sarih bir durum değil mi? 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.