Ovaya, Şehire, Dağlara Ve Gönüllere Yağmur Yağıyordu

Yağmura rahmet derlerdi eskiler; bunun nedeni herhalde onun bereket, bolluk, temizlik arınma getirmesinden dolayı idi. Atalarımızın birçoğu bu deyimi kullanırken Yaratanın son mesajı kitabında yağmurdan birçok ayette bahsediyor olmasından, dahası yağmurla rahmeti çoğu zaman yan yana kullanmasından haberleri bile yoktu. Yüce Rabbimiz buyurur:

Furkan,(48-49) O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik.

 Nahl 10-Öyle bir mabuttur ki size gökten yağmur yağdırır da suyunu içersiniz, hayvanlarınızı otlattığınız ağaçlar ve otlar da onunla biter, yeşerir.

 

Enfal 11-O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.

Hud-52- Ey kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin.

Hac 5-“…Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.”

Ve rahmet peygamberi buyurur: Hz. Enes (ra) anlatıyor;  "Peygamberimiz ile birlikte iken, üzerimize yağmur yağdı da, Allah Resûlü (Aleyhisselatü Vesselam), yağmur suyu değsin diye, elbiselerini açtı. Bedenine yağmur isabet etti. Biz ona: “Niçin böyle yaptın?" diye sorduk. Şöyle buyurdu:  Bu yağmur, Rabbimden yeni geliyor (Rabbimin henüz yeni yarattığı bir rahmetidir.)"

Geçen cumartesi (20 Nisan) Konya’ya yağmur/ rahmet yağıyordu. Sorgunlu misafirim Faruk Karslı kardeşim ile Konya’yı gezerken dışarıda da rahmet vardı içerde de. Ovayı da rahmet bürümüştü gönülleri de.  Koca Konya ovasına ve bu güzel şehrin sokaklarına inen rahmete, Konyalıların, son nebi için yaptıkları programlarda saçılan manevi rahmet de eşlik ediyordu.

 Üç bin kişilik Mevlana Kültür Merkezinin devasa salonu tıklım tıklımdı. Tıpkı bizim gittiğimiz programın salonu olan Karatay/ Aziziye Kültür merkezinin salonu gibi. Aziziye Salonunda biz orta yaşlılar Nurullah Genç’în Yağmur (yani Resulullahı (sav)) damlaları ile huzur bulurken, aynı saatlerde Rida Vakfı da düzenlediği bir yarışma ile birçok genci, birkaç okulun sınıflarında aynı rahmetin serinliği ile cuşa getiriyordu.

M.K.M deki  müftülüğün programının kalabalık ve canlı hali bizleri sevindirdi. Bizim randevumuz TYB Konya şubesinin düzenlediği programdı. Programın konuğu YAĞMUR YAZARI Nurullah Gençti. Bu program için Karatay Belediyesinin yeni açtığı Aziziye Kültür merkezine gittik. Bu yeni, bu nezih, bu güzel salon da tıklım tıklımdı. “Yağmur şairi”, dinleyicilerin profiline uygun çok güzel bir konuşma yaptı. Şair Nurullah Genç, “Söz konusu olan Peygamber Efendimiz olunca sözler bitiyor aslında” diyerek başladığı konuşmasında Sanat ve Hayat başlığı altında kendisinin kaleme aldığı Yağmur Şiiri’nin nasıl çıktığını anlattı.

Dışarıda yağmur yağıyordu içeride yağmur okunuyordu. Salonlarda, sınıflarda, caddelerde, sokaklarda, Konya Ovasında, Loras Dağında, hüzünlü gönüllerde, hasretli yüreklerde hep yağmur vardı o gün Selçuklu Payitahtında.  Yağmur’un  yani O kutlu Elçinin adı o gün Konya Ovasına bereket bolluk, Konya’nın sokaklarına, Konyalıların gönlüne ise mutluluk, esenlik, huzur, temizlik yağdırıyordu.

Tüm salâtlar tüm selamlar sana olsun Ey nebi!  

Kalemine ve yüreğine bereket yağmurları yağsın ey şair.

 Onu anan, Onu yazan, Onu dile getiren herkese selam olsun.

        İşte gönüllere serinleten o yağmurdan bir bukle:

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından

…………………………………………..

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.