Siz Bir Şia İmamın Ardında Cuma Namazı Kılar mısınız?

               Ümmeti Muhammed'in ilk bileceği gerçeklerden biri  şu: Başta ABD olmak üzere Avrupa, Rusya, Çin...  Tüm kafirler, ne Alevileri sever, ne Sünnileri ne de Selefleri. Onlar, ne Araplardan hoşlanır, ne Türklerden, ne  Kürtlerden, ne de Acemlerden. Onların bir tek gerçeği vardır: Çıkarları. Aksini söylemek tabiat kanunlarına ve tarihe zıttır. Bu mevzuda diğer bir hakikat ise,   başta Orta doğu olmak üzere İslam diyarlarına sulhun, barışın, kardeşliğin gelmesi hiç bir kafir milletin işine gelmez. Çünkü kaos ve karışıklık onlara  başta silah ticareti olmak üzere bir çok konuda büyük imkanlar sağlıyor, sömürü için çok müsait bir ortam kazandırıyor. Onlar ahmak mı ki bu ticaretin bitmesini, bu kazancın sona ermesini  istesinler. Vuran Ali, vurulan Muhammed. Öldüren Salih, ölen Ahmet. İki tarafta "Allah Allah" diye saldırıyor ve bu kirli savaşta sadece Müslüman ölüyor. Saddamın zulmünden bıkanlar bu gün onun yaptığı zulmün bir benzerini devlet eliyle karşısındakilere yapıyor. Korkarım ESED devrilse yerine geçenler onun yanlışlarını devam ettirecekler.

                                       İÇ SAVAŞLAR NEFİSLE MÜCADELE GİBİDİR

               İç savaşlar nefisle mücadeleye benzer. Çok uzun sürer ve dış savaşa göre çok daha yıkıcıdır. Tarihe baktığımızda en uğursuz, en uzun,  en şiddetli, savaşların iç savaşlar olduğunu görürüz. Bu gerçek Hristiyanlar için de geçerli Müslümanlar için de. Avrupa, Orta çağda ve yakın tarihte birbirini öyle vurdu ki tarihe emsaline rastlanmaz. Orta Çağdaki mezhep savaşlarından ancak Reform hareketi ile kurtulabilen Katil Kıta, 1. Dünya savaşında 10, 2. Dünya savaşında 50 milyona yakın insanının  ölümüne engel olamadı. İslam dünyası da tarihte aynı gerçekleri yaşadı ve elanda yaşamaya devam ediyor. PEYGAMBERİMİZ (sav) koskoca Arap Yarımadasını azılı düşmanalrını yenerek islamlaştırırken her iki taraftan ölen insanların sayısı 400 bulmazken iç savaşların ilki olan Cemel Savaşında bunun kat kat fazlası Müslüman can vermiştir.

                  Bu günleri yıllar önce görüp başta Türkiye'de yaşayan bizler olmak üzere  ümmeti Muhammedi, mezheb ayrılıklarının körüklenmesi halinde büyük bir fitneye dönüşeceği, bunun da ümmet arasında büyük facialara  ve ölümlere neden olabileceğini söyleyenler ve bu nedenle bu çıkmazdan bu büyük tehlikeden  ümmeti korumak için her gün radyodan yayınladıkları bildiri ile  bu tehlikeye dikkat çekenler çok haklı çıktılar. Bu gün Irakta, Suriye'de yaşananlar  bu uyarıların dikkate alınmayışının acı meyvelerinden başka bir şey değildir.

                            1931 DE BAŞARDIK 2014 DE NİYE BAŞARMAYALIM

                AKRA FM de , Arap baharı başlar başlamaz sanki bu günleri görmüşcesine  bir bildiriyi yayına kondu. Sık aralıklarla tekrarlana bu bildiride çok önemli uyarılar yapılmakta idi.  O bildirinin ışığı altında islam dünyasına ve ümmete şok uyarılar yapıldı. Bu uyarılar, hem Türkiyede hem islam aleminde nazara alınmadığı içindir ki bu gün  İslam Dünyasındaki kaos ve kargaşa artarak devam ediyor. Ben de belki faydası olur umudu ile  AKRA FM'de aralıklarla tekrarlanan ve metni  AKRA-FM in internet sitesinde de yazılı olarak mevcut olan bu bildiriden bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum:

                      "...Tedirginlik nedeni güncel gelişmelere sağduyulu bir ittifak zemini oluşturması bakımından 1931’deki İslam Birliği Genel Kongresinin kararları dikkate şayandır.Körüklenmekte olan mezhep gerginliğini engellemenin yollarından biri de İslam Birliği Genel Kongresi’nde alınan kararların günümüze uyarlanmasından geçmektedir. Kuzey Afrika’da başlayıp Orta doğu’da devam eden gelişmeler ekseninde oluşturulmaya çalışılan Sünni-Şii gerginliğinin bir kutuplaşmaya dönüşme ihtimali bölgedeki dost ülkelerin geleceğini tehdit ediyor..."Haksız işgallerle Orta doğu’da başlayan iç karışıklıklar, Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan devrimler, son olarak Suriye, Yemen ve Bahreyn üzerinden körüklenen mezhep ayrımcılığı zemini, Müslümanların uyanık olmasını gerektiriyor.

                         Yakın tarihimizde benzer dış saldırılarla ve oyunlarla karşılaşan Müslümanlar, İslam kardeşliğini tesis etme yolunda önemli toplantılar gerçekleştirip mezhep ayrımı gözetmeksizin ciddi kararlar aldılar. 

Bu çerçevede, hicri 6 Şaban 1350, miladi 10 Aralık 1931 tarihinde Kudüs’te düzenlenen İslam Genel Kongresi’nde de  İslam inancını ve değerlerini yaymak için etnik köken ve mezhep ayrımı yapılmaksızın Müslümanlar arasında işbirliğini sağlamak ve genel İslam kardeşliğini geliştirmek yönünde çok önemli kararlar alındı.

                              Aralarında Türkiye, Suriye, İran, Irak, Filistin, Yemen, Tunus, Trablusgarp (Libya), Mısır, Yugoslavya, Endonezya, Doğu Türkistan başta olmak üzere 22 ülkeden/bölgeden 153 delegenin katıldığı kongre, mezhep ayrımı (Sünni, Şii, Alevi, Safii, Hanefi vb.) gözetilmeksizin İslam kardeşliğini geliştirmek ve Müslümanların menfaatlerini birlikte savunmak için İslam ülkelerinin temsilcilerinin kendi iradeleriyle bir araya gelmeleri bakımından çok büyük önem arz etmektedir.

                               Zamanın Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî’nin ev sahipliğinde Kudüs’te gerçekleştirilen İslam Birliği Genel Kongresi’nde alınan kararlardan, günümüz siyasi arenasında örnek alınmasını istediğimiz en dikkat çekici ve en önemli gördüğümüz maddelerden bazıları şöyle:  “Madde 1: Dünyanın her yerinden Müslümanların katılımıyla düzenli ve genel bir kongre düzenlenecek ve bu kongre İslam Genel Kongresi olarak anılacaktır.

Madde 2: Kongrenin hedefleri şunlardır:

a) İslam inancını ve değerlerini yaymak için etnik köken ve mezhep ayrımı yapılmaksızın Müslümanlar arasındaki işbirliğini ve genel İslam kardeşliğini geliştirmek.

b) Müslümanların menfaatlerini savunmak ve kutsal mekânlar ile toprakları herhangi bir müdahaleye karşı korumak.

                 Kongre, Sünni ve Şia ayrımı gözetilmeksizin ve herhangi bir dış baskı/yönlendirme olmaksızın Türkiye, İran, Suriye, Irak, Mısır, Trablusgarp (Libya), Tunus, Yemen, Filistin, Lübnan, Doğu Ürdün, Cezayir, Hicaz (Suudi Arabistan), Rusya (Ortaasya Türk Devletleri), Mağrib (Fas),Hint kıtası, Seylan (Sri Lanka), Nijerya, Cava Adası (Endonezya), Doğu Türkistan, Kafkasya ve Yugoslavya’dan 153 delegenin katılımıyla gerçekleştirildi.

                 Din bilgini, siyasetçi ve düşünürlerden oluşan katılımcılar arasında önde gelen simalar şöyleydi: Ziyaüddün Tabatabaî (eski İran Başbakanı), Hasan Halid Paşa (eski Doğu Ürdün Başbakanı), Reşid Rıza (Mısır el-Ezher Üniversitesi Dekanı), Cezayirli Emir Abdülkadir’in torunu Emir Said el-Cezairi, Şükrü El Kuvvetli (Suriye’nin kuruluşundan sonra ilk devlet başkanı), Riyad El Sulh (Lübnan’ın bağımsızlığından sonraki ilk başbakan) ve Muhammed İkbal(Hindistan-Pakistan). Başkanlığa Hacı Emin el-Hüseyni’nin getirildiği kongrede Muhammed İkbal ise başkan vekili seçildi.

 

                         Kongre oturumlarında alınan karar gereği Müslümanlar arasında birliğin sağlanmasının nişanesi olarak Şii din âlimi Muhammed el-Hüseyin Al-i Kâşif, “Sünni, Şii ve İbadiyye’lerden oluşan ve onbini bulan cemaate” Mescid-i Aksa’da Cuma namazı kıldırdı.Al-i Kâşif’in, “İslam kardeşliğinin önemi ve İslam birliğinin tesisi” başlığıyla verdiği hutbede İslam Birliği Genel Kongresi'nde alınan kararları kimlerin nasıl engellemek isteyeceğine dair önemli tespitlerde de bulunduğu kayıtlarda yer almaktadır..."

            Ümmetin birliği için 1931 yılında yapılanları bu gün bizlerde yapabilmeliyiz. Bunu başarmak için hepimizin yapacağı bir şey mutlaka vardır: Gerçek bile olsa şimdilik mezhep, meşrep ayırımlarını körükleyecek söz ve davranışlardan kaçınmak bunların en basitidir. Yöneticilerimizi, önderlerimizi eş dost akraba ve ahbaplarımız, bu konuda uyarmak dğer olumlu bir eylemdir. Mesela şöyle bir kampanya yapabiliriz: ülkemizde yaşayan değişik mezheplerin, meşreplerin  önder insanları karşı tarafla ilgli olumlayıcı ve iltifat dolu beyanlar verebilir. Sünniler, alevilerin (şii, caferi, kızılbaş...) Alevilerde sünnilerin(hanefi şafii maliki..) ibadet yerlerine gidip  ibadet edebilir. Onların tarihte insanlık için İslam için yaptıkları iyi ve olumlu eylemleri dile getirip övebilir.

            Bu gün cemaati, cemiyeti bulunan önder insanların, din konusunda salahiyet ve söz sahibi kişilerin   boynunda böyle bir yükümlülk her günden daha fazla var.1931 Yılında Kudüste sünni dünyasının büyük alimleri  Şii din âlimi Muhammed el-Hüseyin Al-i Kâşif'inin ardında cuma namazı kılmışsa bizlerde bu gün aynısını yapabilmeliyiz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum