Türkiye Yunanistan Birliği

Yunanistan devleti 1830'da kurulduğu zaman peşinen iflas etmiş bir ülke ve devletti. Çünkü tek başına sağlıklı bir şekilde yaşamasına imkan yoktu. Niçin?

1. Rumlar Osmanlı imparatorluğunun birçok vilayetine yayılmışlardı. Çoğunluğu Osmanlı içinde kalmıştı. Böyle bir şey Rumluk için vahim bir ikileşme teşkil etmişti.

2. Yunanistan büyüye büyüye Edirne'ye kadar dayandı ama yine de tek başına ayakta duracak bir yapıya hiçbir zaman sahip olamadı.

3. Yunanistan'daki bugünkü kriz yeni ve ilk vak'a değildir. Tarihi boyunca yabancı devletlerin verdiği kredilerle ayakta durabilmiş ve şimdikine benzer akut krizler ve iflaslar yaşamıştır.

4. Yunan zihniyetinin bunda büyük rolü olmuştur. Elenler tenkitten hoşlanmazlar, özeleştiri yapmazlar. Kabahat hep başkalarındadır. Bu başkalar listesinin başında da sanırım Türkiye gelmektedir.

5. Yunanistan uluslararası silah tacirlerinin oyununa gelmiş ve gücünü aşan miktarda silah ve savaş araç ve gereçleri alarak iflas etmiştir.

6. Rum Ortodoks kilisesi, aşırı milliyetçilik yapmış, kraldan ziyade kralcı olmuştur. Bu milliyetçilikte, Hıristiyanlık ve İncil prensiplerine aykırı davranmıştır. Din ne diyor: Mülk Allahındır, dilediğine verir, dilediğinden alır... Dilediğini aziz kılar, dilediğini zelil eder... Bu zikr ettiğim prensip sadece İslam'a mahsus değildir, Hıristiyanlıkta da vardır.

7. Mülkün Mâlikinin Allah olduğunu ve kendisinin bir Osmanlı vatandaşı olduğunu unutan İzmir metropoliti Hrisostomos 1919'da İzmir'i işgal eden düşman ve saldırgan Yunan kuvvetlerini dinî merasimle kutsayarak Anadolu Rumluğunun ve kendisinin idam fermanını dolaylı olarak imzalamıştır. (1922'de Sakallı Nureddin Paşa'nın Hrisostomos'u linç ettirmiş olmasını doğru bulmuyorum, tasvib etmiyorum.)

8. Tanzimat fermanı ilan edildiğinde o zamanın akıllı ve uzak görüşlü Rum patriği bu yenilikten memnun olmamış, imparatorluğun ikinci "milleti" olmak statüsün kaybedip Yahudilerle eşit olmaktan kaygılanmıştı. Tarih bu kaygıyı haklı çıkartmış, Anadolu Rumluğu silinmiş yok olmuştur.

9. İstiklal savaşında Türk ordusunda askerlik yapan bazı Rumların firar edip Yunan ordusuna katılmaları, Pontus çetelerinin Müslümanlara zulm etmesi de çok yanlış bir iş olmuştur. Rumlar Anadolu coğrafyasında var olabilmek için mutlaka Türkiye devletinden yana olmak ve ülkeyi Müslümanlarla birlikte paylaşmak şuuruna sahip olmak zorundaydılar. Bunu anlayamadılar.

10. Birinci dünya ve Türkiye Millî Mücadele savaşlarında Osmanlı Rumları Türk devletini desteklemiş, gönüllü Rum lejyonları kurarak Türklerle birlikte yan yana savaşmış olsalardı, bugün Türkiye'de tahminimce beş milyon Rum vatandaşımız olacaktı. Kumar oynamış, yanlış ata oynamış, sadece servetlerini değil, varlıklarını kaybetmişlerdir.

11. Türkiye'de Şeriat ve Hilafet sisteminin kaldırılması, sadece Sünnî çoğunluğun değil, İstanbul Rumlarının da belini kırmıştır. Bundan 90 yıl önce bir milyon nüfuslu İstanbul'da 150 bin Rum yaşıyordu. Şu anda İstanbul'un gerçek nüfusu 20 milyondan fazla, Rum nüfusu ise 1600'e düşmüştür. Osmanlı coğrafyasındaki Rumların var olması, yaşaması için İslam'ın/Osmanlı'nın "millet" sisteminin yürürlükte olması gerekirdi. Rumlar, kerhen de olsa Türkleri, Osmanlıyı, Şeriatı, Hilafeti desteklemiş olsaydılar mânen ve maddeten çok büyük kazançlar elde etmiş olacaklardı. Yok olmayacaklar, var olacaklardı.

12. Şimdi ne yapılmalıdır?.. Teklif ve temennilerimin anlaşılması ve kabul edilmesi çok zordur. Yine de yazayım: Türkiye Yunanistan iki ayrı devlet ve ülke olarak ve kalarak birleşmelidir. Belki de böyle bir şey tarihte ilk defa vaki olacaktır.

13. Avrupa Birliği kanun ve nizamlarına göre böyle bir şey mümkün müdür, tartışmayacağım, ne kadar uçuk ve hayalî olsa da görüşlerimi yazacağım: Türkiye ve Yunanistan vatandaşları, iki ülkeye pasaportla değil kimlik kartıyla gidip gelebilmelidir. Ticaret, iktisat, turizm, kültür, eğitim sahasında en yüksek derecede işbirliği yapılmalıdır...

14. Yunanistan Türkiye'nin toprak bütünlüğünü kabul etmeli, Megali İdea emperyalist ideolojisini terk ve reddetmeli ve dolaylı şekilde olsa bile terörü desteklememelidir.

15. İstanbul Rum kilisesiyle doluyken, Atina'da bir tek cami yoktur. Bu eşitsizliğe ve adaletsizliğe son verilmelidir.

16. İstanbul'dan ve Batı Trakya'dan kaçırılan Rumlar ve Müslümanlar için âdil ve hakkaniyetli bir çözüm bulunmalıdır.

17. Türkiye, millî kimlik ve kültürüne aykırı Sabataist/Yahudi resmî ideolojiden kurtulurken, Yunanistan da Megali İdea ve Türkofobi ayak bağından kurtulmalıdır.

Fikir, teklif ve temennilerim çok mu uçuk?... İleride ne kadar haklı olduğum anlaşılacaktır.

"İkinci yazı"

Boyalı ve Bozuk Gıda ve Meşrubatlarla Soykırım Sürdürülüyor

Zehirli, 300 çeşit kimyalı, boyalı, aromalı, korumalı, bozuk, mağşuş gıda maddeleri ve içeceklerle yapılan topyekûn soykırım bütün hızıyla devam etmektedir.

Türkiye halkı, içinde on iki çeşit kimyevî madde bulunan beyaz ekmeklerle çürütülmektedir.

Sayıları aritmetik diziyle artan hastanelerdeki hasta sayısı geometrik diziyle artmaktadır.

İlaç sanayii durumdan çok ama çok memnundur.

Hastahanecilik çok kârlı bir sektör haline gelmiştir.

Devlet bütçesinin büyük bir kısmı sağlığa(=hastalığa) harcanmaktadır.

Halkın beti benzi solmuştur.

Türkiye bir hastane-i kübra haline getirilmiştir.

Domuz çiftliklerinde, bir batında on iki yavru yapan evcil domuz üretimi devam ediyor ve bu domuzlar halka yediriliyor.

Dağlarda, ormanlarda vurulan yaban domuzları dana etine dönüşüyor.

Domuz gibi haram olan ve yiyenleri anırtan eşek etleri...

Hormonlu, yapay kimyevî gübreli meyveler, sebzeler...

Mısır şurubunun içine kimyevî bal boyası ve bal aroması koyularak yapılan şifalı harika ballar. Ye ye ye!..

Boyalı aromalı rengarenk dondurmalar...

Bazı çaylarda boyalar...

Hayatımız hormon, boya, aroma, kimya oldu.

Domuzdan ve leşlerden çıkartılan jelatinler...

Buzdolabında iki ay bekletsen bozulmayan tadı garip yoğurtlar...

Boyalar... Aromalar... Koruma maddeleri... Kimya kimya kimya... Evcil domuz, yaban domuzu, eşek... Yumurtadan çıktıktan otuz gün sonra kocaman olan ve kesilmezse çatlayan o biçim tavuklar... Ah tavuk "fabrikalarını" bir görseniz tavuk eti yemeye tövbe edersiniz...

Denizlerdeki balıkları bir tahlil etseniz ah bir tahlil etseniz...

Küçücük bir pil kocaman bir araziyi kirletiyor...

Büyük şehirlerin havaları zehir dolu.

Dizel motorlarından kanserojen gazlar yayılıyormuş...

Trafiği yoğun yolların kenarlarındaki bahçelerde, tarlalarda yetişen ürünler zehirli oluyormuş...

Fert başına düşen gelir arttıkça hastaların sayısı da artıyor.

Musluk suyundan yapılan şu aromalı içecek hem serinletiyor, hem hasta ediyor. Bir taşla iki kuş. Hem içecek fabrikası kazanıyor, hem ilaç sektörü...

Korkunç bir soykırımdır bu!

Halk ekmeklerle, gıdalarla, içeceklerle günde belki de yüz çeşit kimyevî madde tüketiyor. Bunların belki bir tanesi tek başına zararlı olmaz ama hepsi bir araya gelince öldürür. Nasıl öldürür? Öyle siyanür gibi âniden, yıldırım çarpmış gibi öldürmez. Yavaş yavaş, süründüre süründüre, inlete inlete, kıvrandıra kıvrandıra öldürür.

Önceki ve Sonraki Yazılar