Giresun Davos olur mu?

Havası da bir başka oluyor diyerek giriş yapmıştık memlekete.

Hakikaten sınırlardan geçip memlekete girmek insana anlatılmaz bir haz veriyor.

 

Yüzü gülen insanlar, ezan sesleri, buram buram kokan toprak bu hazzın sadece bir iki örneği.

 

Kapıkuledeki inşaat çalışmaları sorun yaşatan ilk unsur oluyor.

Avusturyada yapılan Avrupa şampiyonası müddetince, maçların yapıldığı hat boyunca bütün inşaat çalışmaları durdurulmuş, böylece gelen futbolseverler sıkıntılardan uzak tutulmuşlardı. Aynı anlayış sınırdaki inşaat çalışmalarında uygulanmış olsa idi, belki de kapıdaki bu uzun beklemeler ızdıraba dönüşmeyecek ve gelen vatandaşlarımız hayır dualarını eksik etmeyeceklerdi. Kapılardaki sorunlar izne gelen insanımızın en büyük handikapı gibi.

 

Edirne İstanbul arası otoyol Avrupa standartlarını aratmayacak cinsten. Ne yazık ki İstanbula gelinceyedek maalesef bir benzin istasyonu, bir dinlenme tesisi yok. Uzun yol gelmiş kimselerin arasıra istirahata ihtiyacı oluyor. Böyle bir tesisin yokluğu da hissedilen ve şikayet olarak dile getirilen konulardan biri.

Nihayet İstanbul bizi kucaklıyor.

Her şehrin kendine has bir güzelliği var. Fakat İstanbul karmaşası ile bile bir başka güzellik arzediyor.

 

Bu sene Karadeniz, Orta Anadolu ve kısmen Marmara'yı gezme imkanımız oldu. Her bir vilayetimiz kendisinden bahsettirecek özelliklerle bezenmiş. İzmit, yapılan deprem konutlarıyla yepyeni bir şehir resmi çiziyor.

 

Sapanca, yol boyu tesisleriyle oturup bir çay veya ayran içmek için biçilmiş kaftan.

 

Boluyu ancak otoyoldan izleyebiliyoruz. Dönüşte Abantta (Abant Evlerinde) bir gece konaklayarak çam havası teneffüs ediyoruz.

Gerede Samsun yol ayrımı Çerkeş'e kadar bizi yormadan getiriyor. Aytaç tesislerinde yaptığımız mola hem bize hem de çocuklara keyf veriyor. Avrupa yollarında alışık olmadığımız şekliyle sucuklu tost ısmarlıyoruz. Çocukların keyfine hakikaten (yanında ketçapta varsa) diyecek yok.

 

Samsun'a varıncaya dek yol tabiat harikası olarak nitelendirilebilir.

 

Tosya pirinç tarlaları ve leylekleriyle nostaljik bir hava estiriyor.

Osmancık sanki Tosya'ya nazire yaparcasına pirinç ve leblebisi ile alımlı bir gelin misali. Almadan geçmiyoruz.

 

Merzifon'da verdiğimiz çay molası sonrası, hareket etmeden yerli şeftali almak için pazarlık yaptığım delikanlıya Merzifon'un neyiyle meşhur olduğunu soruyorum. Verdiği cevaba bir hayli gülüşüyoruz. Cevabı yazmıyorum. Sizin tahmin gücünüzü kullanmanızı istirham ediyorum.

 

Amasya bende çok tatlı bir izlenim bırakıyor. Tarih adeta canlı gibi. Şirin, görülmesi gereken bir vilayetimiz diyorum.

Havza, Mustafa Kemal'in kaplıcalarını övdüğü ama tozuyla sizi karşılayan bir ilçe konumunda.

 

Samsun hakikaten büyük şehir izlenimi veriyor insana. Karadenizde kalınabilecek vilayetlerimizden başlıcası diyebilirim.

Sahil şeridi, Karadenizin mavisi ile yeşilinin aynı anda yaşandığı ve kolayca unutulmayacak bir doyum sunuyor. Duble yolun bitmiş, ülkemizin en uzun tünelinin açılmış olması mesafeyi bir hayli kısaltıyor. Orduya kadar geçtiğim ilçeleri saymak istemiyorum. Hepsi birbirinden güzel.

 

Birkaç gün Ordu'da konaklıyoruz. Boztepe, çıkıp Ordu'ya kuşbakışı bir göz atmak için mutlaka gidilmesi gereken mekan. Manzara insanı bir tarafta mavi deniz diğer yanda uçsuz bucaksız yeşili ile adeta büyülüyor. Ordu'ya gelmişken Çambaşı yaylasını da görmenizi ve orada bir kuzu pirzola yemenizi tavsiye ederim. Sularından da mutlaka içmelisiniz.

 

Uzungöl'ü görmek için bir günlük tur yapmaya karar veriyoruz.

Giresun bana meşhur Davos'u çağrıştırıyor. Aslında burası niye bir Davos kadar çekici ve muntazam değil demeden edemiyorum. Gerçekten iyi bir şehir planlaması ile Davos'u aratmayacak bir hale getirilebilirdi bu vilayetimiz. Yine de kalesi ve oradan manzarası görülmeye değer.

 

Trabzon'a kadar yeşil ve mavi bize eşlik ediyor. Beşikdüzü'nde de çay molası veriyoruz. Çay bahçesinin işletmecisi emekli bir coğrafya öğretmeni. Karadenizin güzelliklerinden bahsedelim derken, Orta Anadoluya duyduğu özlemle bizi şaşırtıyor. 'Yıl boyunca sırtımız güneşte bir kez olsun ısınmıyor, toprak kokusuna hasretiz', diyor.

 

Trabzon'dan Çaykara istikametine döndüğümüzde, yeşil çay bahçelerini ayrı bir hazla izliyorum. Ve fakat beni asıl hayrete düşüren şeyin, o sarp yamaçlara yapılan evler olduğunu anlıyorum.

 

Benim gibi düz arazilerde yetişmiş insanların aynı duyguyu yaşayacaklarından eminim.

 

Uzungöl, aynen tablolarda alışık olduğumuz gibi. Ve fakat hava yağmurlu olduğu için balık yiyerek tekrar Ordu'ya dönüyoruz.

Bir iki günlük istirahat sonrası yine ver elini İstanbul diyor, ama seyahat yazısını burada bitirmiyoruz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar