VİZE MUAFİYETİ KENDİ KALEMİZE GOL MÜ?

Almanya’nın ermenilere soykırım konusunu Federal Meclis'te oylamaya sunacak olmasıyla ilgili haberler günlerce bizi meşgul etti.

O gün geldi çattı ve Perşembe, 02.06.2016 tarihi itibarı ile Almanya Federal Meclisi’nde yapılan tartışmalar neticelendi.

CDU, SPD veYeşillerin de imzasını taşıyan ve Birinci Dünya Harbi sırasında 1,5 milyon ermeninin Osmanlı tarafından öldürüldüğü iddiasını dillendiren karar ‘soykırım’ sayılarak bir red ve bir de çekimser oya karşılık çoğunlukla kabul edildi.

Bu esnada Türk hükümetinin tepkileri, böyle bir kararın kabul edilemeyeceğini ifadesi ve hatta soykırım istikametinde karar çıkması söz konusu olursa Almanya ile ilişkilerimizi yeniden gözden geçirme tehditleri de Alman meclisini pek ırgalamamışa benziyor.

Açıklamada ‘Türkiye, verilere göre ermenilere zulmü, tehciri ve soykırımı planlı icra edilmiş bir gerçek olduğu halde’ bugüne kadar reddetmiştir ifadesiyle, kendilerince böyle bir katliamın var olduğu inancını hassaten dile getirmişlerdir.

Gerçi oylamaya Başbakan, yardımcısı ve Alman Dışişleri Bakanı farklı programları dolayısıyla katılmasalar da bu, neticeyi değiştirmemiştir.

Mültecilerin AB’ye legal yollarla transferi hususunda yapılacak görüşmelerde devlet erkanımızla bir araya gelindiğinde, acaba ‘bakın biz o kararın kabulü sırasında mecliste bulunmadık’ deyip, bizi ters köşeye mi yatırmak istiyorlar diye de insanın aklına gelmiyor değil!

Almanya ile tarihten kaynaklanan iyi ilişkilerimizin varlığı inkar edilemez.

AB’nin en etkili üyesi olmak hasebiyle de üyelik görüşmelerinde en son ve ağırlıklı sözü söyleyecek olan ülke Almanya’dır.

Gerek Merkel, gerekse diğer AB üyesi ülkelerin başbakanları tarafından yapılan açıklamalar, hükümetin göreve geldiği günden beri AB’ye girme yolunda açtığı uyum paketlerine, her beyanatta Avrupa’nın bir üyesi olma isteklerini dile getirmelerine ve kurulan AB-Bakanlığına rağmen, T.C. nin üyeliğine ne kadar karamsar baktıklarını apaçık gözler önüne sermektedir.

İngiltere başbakanı David Cameron’un son beyanı ise işin Avrupa cephesini özetleyen en açık ifade olmuştur.

‘Türkiye gidişata bakılırsa belki 3000 yılında AB’nin üyesi olabilir.’

Şimdi memleketimiz açısından sorulması ve üzerinde düşünülmesi gereken şeyi tekrar tartışmak ve ona göre bir karar vermek gerekir.

Bu karar asıl istikametimizi yeniden belirleyecek bir karar olmalıdır.

Biz ne kadar gayret göstersekte, illa AB üyesi olacağız diye debelenip dursakta, batı, çıkarları söz konusu olduğunda, bizim önümüze daha nice meseleleri temcit pilavı gibi pişirip getirecektir.

Vize muafiyeti de bu kararla sekteye uğradı demektir.

Aslında bu gibi sorunları yeni başlangıçlar için fırsat bilmeli ve memleket enerjisi hoyratça harcanmamalıdır.

15 yıldır memleketi tek başına idare eden hükümetimiz bu ‘avrupalı olacağım rüyasından’ artık uyanmalıdır. İnsanımızın kaybedecek bir onbeş senesi daha yoktur.

Kaybedilen zaman ve imkanlar geri gelmeyecek ama rahmetli Prof. Dr. Erbakan’ın öncülüğünde kurulan bir milyarlık D8 ve iki milyara yaklaşan nüfusuyla İslam Alemi bizi Avrupa kapılarında dilencilik yapan bir ülke konumundan lider ülke statüsüne taşıyacak yegane yol olacaktır.

Umulur ki bu, kaybedilen zamanın keffareti olur.

Yoksa ülkemize kısa sürede dört kez geldi diye büyük ülke olmakla gururlandığımız Merkel kırk kez gelse de, AB ülkeleri bizi böyle hep ters köşeye yatıracaklardır.

Zaman cesaretle yeniden Milli Görüş gömleğini giyme zamanıdır!

 

Not: Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluş olan mübarek Ramazan-ı Şerif'in insanlığın iki cihanda saadetine vesile olması dileklerimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar