Bir Mübarek Sefer

Yer ve zaman fark etmez dua olup dile düşen cümleler için. Yaratanın kapısı kullarına her daim açıktır. Kalbinize ilahi huzur esintileri gelir o kapıya gittiğinizde. Ancak bazı mekanlar vardır ki dualarımız ayrı bir huzur, samimiyet ve teslimiyetle dile getirilir o mekanlarda..!

Peygamberimizin dünyaya geldiği, İslamiyet in yeşerdiği, nice peygamberlerin, sahabelerin, Salihlerin ayak bastığı, gezip dolaştığı; vefatlarında da defnedildiği yerlerin başında gelir kutsal topraklar dediğimiz Mekke ve Medine…Yüz binler Müslüman ın buluşması için baş koyduğu yoldur bu kutsal yolculuk. Beytullahta, Harem-i Şerifte, Safa-Merve de, Arafat ta, Mina da, Müzdelife de, Ravza-i Tahirede, Mihrapta, Minberde, Kadem-i pak bölgesinde İbadetlerini  yerine getiren, gönülleri coşan, günahlarına ağlayan, sevinç gözyaşlarıyla yüzlerini yıkayan, yaşaran gözlerlerle, yanan gönüllerle dua dua yalvaran insanlar göreceksiniz o kutlu mekanlarda ve beldelerde. Hacca gitme bahtiyarlığına erişen o muti kulların çığlıklarını ve nidalarını duyacaksınız. Muhammed İkbalin ifadesiyle uhrevi Medine çarşısında gönüllerine, ahiret pazarında geçerli olan hediyeleri dolduran, Hz. Ebu Bekrin sıdkını ve teslimiyetini kazanmaya çalışan, Hz. Ömerin adaletiyle olmaya çalışan, Hz. Osmanın imanını, hayasını ve cömertliğini arayan, Hz. Alinin cehd ve gayretini ızdıraplar içerisinde yudumlamaya çalışan Hammadün ümmetini göreceksiniz. Adeta bir asr-ı saadet heyecanı duyacaksınız.

Hac yolculuklarının başladığı bu günlerde gidecek olanlar için heyecan, hüzün, merak, gözyaşı, özlem, hasret,vuslat birlikte yaşanıyor. Onların yaşadığı bu duygu yoğunluğunu hissederek, gidemezsek te dua isteklerimizi dile getiriyoruz.

Hz. Ömer umreye gitmek için Resulüllahtan izin istediğinde izin verir, ama şöyle buyurur: “Ey kardeşçiğim! Dualarına bizi de ortak et ve duada bizi de unutma!” Resulüllah, Hz. Ömer den dua istemişse, sen de senden küçükten, yaşın olarak, makamın olarak, zenginliğin olarak küçük te olsa dua isteyebilirsin. Tabi ki gururun müsaade ederse!

Tirmizi Kabe de Mültezem de (Kabe kapısının eşiği) sabaha kadar dua ile meşgul olur. Hislerini dillendirir. “Kalbime lüzumsuz şeylerden sıyrılma isteği doğdu. Rabbimden beni ıslah etmesini, dünyalık şeylerden uzaklaştırmasını, Kur’ anı ezberlemeyi nasip etmesini istedim. Duadan sonra Tirmizi daha Mekke de iken Kur’ anı ezberlemeye başlar ve dönüşünden kısa bir süre sonra ezberini tamamlar.

Çocuk saffetini kazandıran amellerden biridir hac. Resul-ü Ekrem Efendimiz, insanların zaman zaman Haccın gayesinin dışına çıkacaklarını görmüş, Ahirzamanda hacca dört gurup halinde gidileceğini ifade etmiştir. Birinci grup rical-i devletin gezmeye giden, tenezzühe çıkan bir turist edasına bürüneceğini; İkinci gurup, zenginlerin ticaret yapıp mallarına mal katma gayesi güdeceğini, üçüncü gurup, fakirlerin şefkat ve merhamet atmosferini kullanarak daha iyi dilenmeyi düşüneceğini, dördüncü gurup ta güzel Kur’ an okuyan alim kimselerin de gösteriş ve riya, başkalarına seslerini ve şöhretlerini duyurma ve İlm-ü irfanlarını gösterme çabasında olacaklarını söyleyerek, hac ve Umrelerini yalnızca Allah için yapmalar hususunda ümmetini ikaz etmiştir.

Hac bir mekteptir. Öyle bir mektep ki bu, bir deniz kenarında, bir ormanlık içerisinde, yeşilin, mavinin bütün tonlarının bulunduğu bir atmosfer içinde değil de, imtihanın bir sırrı olarak celal sıfatının tecelli ettiği Mekke vadisinde kurulmuştur. Ağaç yok, yeşil yok, gölge yok, her yer ve her taraf kayalık. İmtihan sırrı da burada. Sadece rıza-i ilahinin sağnak sağnak yağdığı Beytullah var. En çok duyacağın, muhtaç olduğun en çok şey “Ya sabır” dır. Sabra gerçekten çok ihtiyacın olacaktır. Sıcak, geçmek bilmeyen saatler, beklemeler, uykusuzluk, sabırsızlık, sinirsel tavırlar, aksilikler, şeytanın gözümüzde çirkinleştirdiği insanların tavırları, ancak sabırla aşılacaktır.

Peygamberimize beşiklik ve ev sahipliği yapandır Mekke ve Medine. Her tarafta, her yerde, her şeyde O’ nun izini ararsınız, hatıralarını yaşamak istersiniz, baktığını düşünerek bakarsınız her tarafa. “Araya araya bulsam izini” dersiniz. “Burada oturmuştu, şuraya yaslanmıştı, şuna dokunmuştu, şu tarafa bakmıştı, buradan geçmişti, şurada şunu yaşamıştı, burada böyle konuşmuştu, şuradaydı Ümmü hanın evinde bir öğlen vakti uyumuştu da gülerek uyanmıştı” dersiniz. Mekke si de öyle Medine si de öyle. Bir anda kendinizi Kabe nin karşısında bulursunuz. Affına ferman bekleyen bir suçlu çocuk edasıyla yanına yaklaşırsınız. Belki de yaklaşamazsınız. Yıllarca uzaklardan kendisine dönüp “Tevecceh-tü ila beyt-i keşşerif” deyip kıbleye döndüğünüz Kabeyi yıllar sonra bir anda karşınızda bulunca nasıl yaklaşabilirsiniz ki. Sadece haşyet, haybet ve şaşırmışlık içerisinde nutkunuz tutulur, yutkunur, ağlamaktan öte bir şey yapamazsınız. Dizlerinizin bağı çözülür, olduğunuz yere yığılıverirsiniz. Seni ömrün boyunca bu kadar hiç bir şey hayrette bırakmamıştı. Daha kendine gelemedin. Şaşkınlığın devam ediyor. Kendine, gözyaşlarına mani olamıyorsun. Sadece sana Kabe yi görmeyi nasip eden Allaha bol bol dua ediyorsun. Ama ne dediğini de bilmiyorsun. Çünkü şaşkınlığın devam ediyor.Sevinç, özlem, hüzün, hasret iç içe.Hıçkıra hıçkıra ağlamayı, ağlaya ağlaya boşalmayı, nasip olabilirse eğer oracıkta ruhunun alınmasını istiyorsun. Belki de gelirken Kabe yi görünce şöyle şöyle dua edeceğim demiştin de Kabe yi karşında görünce unutuverdin. Yağmur yüklü bulutlar şimşeğin habercisi olduğu gibi, bu kadar duygu yüklü yoğunluğun karşısında bir patlama yaşamadan kendine gelemeyeceksin.

İbrahim oradadır, Hacer oradadır, İsmail oradadır. Şeytan da oradadır. Onlarsız hac olmaz ki. Artık bir kere de İbrahim siz olacaksınız, Hacer olacaksınız, İsmail olacaksınız. Cemeratta, Safa-Merve de bunları unutmayacaksınız. Artık binlerce İbrahim, binlerce İsmail, binlerce Hacer, milyonlarca şeytanı taşlayacaksınız. Hacerü’l-Esvedi görürsün, cennetten getirilen taşı. Kabe yi tavafa ona selam vererek başlarsın. İnsanların günahlarından dolayı Hacerü’l-Esved olmuştu. Ama Nebiler, Veliler, Sıddıklar ve Allahın Salih kulları onu öptüklerinden Hacerü’l-Es’ad olmuştu. Mümkünse öp. Değilse onu selamlamadan sakın geçme. Kapsama alanına gir ki seni kaydetsin. Rütbe, makam, mal, mülk, şöhret yok orada. Sadece “Kul” luk var, Allaha kölelik var. Yüz binlerin içinde de olsanız teksiniz yalnızsınız. Sadece Allah var. İşte orada ve o anda Fatiha süresinin sırrına ereceksiniz.

   e-mail:naimozguner81@gmail.com / facebook                                                  

Önceki ve Sonraki Yazılar