Oxford'tan selâmlarla...

Kentin sokaklarını tek başına dolaşan bir meslektaş, hayretten açılan gözlerle anlatıyordu: Muhteşem eski binalar... Göz alabildiğine yeşil alanlar... Etrafıyla ilgisiz çoğu gözlüklü genç insanlar... Harry Potter filmlerine sahne teşkil etmişe benzeyen bir ortam...

Gözlemini çok açıklayıcı buldum: Bir üniversiteler kenti olan Oxford ilk tanışan üzerinde tam da bu etkiyi yapar: Etrafınıza bakar, gözlerinizi ovuşturmaktan kendinizi alamazsınız... Sağda-solda gördüğünüz hemen herşey Orta Çağ esintisi taşır gibidir; insanları bile...

Kentin merkezi Oxford Üniversitesi'nin değişik binalarına yol verir. Christ Church adıyla faaliyet gösteren bölüm hem üniversitedir, hem de kocaman bir katedral... 1500'lü yılların ikinci çeyreğinde inşasına başlanmış, ilk yarısından sonra Vatikan'dan ayrılan yeni devletin en önemli teolojik desteği olarak nam salmıştır.

Anglikan Kilisesi'yle içiçe olan bölüm bugüne kadar tam 13 başbakan mezun etmekle övünür.

Benim yolumun Oxford'a ilk düştüğü yıl olan 1977'de Christ Church yalnızca erkek öğrenci kabul ederdi ve herkesin pazar ayinine katılması zorunluydu. Onbinin üzerinde öğrencinin her pazar kiliseleri doldurmaları görülecek bir olaydı.

Ertesi yıl (1978) kızları da öğrenci olarak almaya başladı Christ Church, öğrencilerin pazar ayinlerine katılmaları da zorunlu olmaktan çıkarıldı. Oxford'ta bugün yalnızca Keble adlı bölüm (bölüm sözcüğünü 'College' anlamına kullanıyorum) münhasıran Anglikan inancı mensuplarını kabul ediyor, diğerleri herkese açık.

Şaşırtıcı gibi görünebilir bu bilgiler, ama şaşırmayın. Lâik olmasına lâik olan İngiltere'de devletin resmi bir dini vardır (Anglikan Kilisesi) ve o kilisenin başı da tahtta oturan kişidir. Bugün Kraliçe 2. Elizabeth hem İngiltere tahtının sahibidir, hem de devletin resmi dini olan Anglikan Kilisesi'nin başı; buna rağmen İngiltere 'lâik' bir ülkedir.

Daha önceki gelişimde ismini duymadığım 'St. Anthony's College' bölümünün ismi daha sonraki yıllarda çok karşıma çıktı. St. Anthony's College yedi bölümünden biridir Oxford Üniversitesi'nin ve özelliği uluslararası ilişkiler, ekonomi ve siyaset bilimi alanlarında ihtisaslaşmış bir bölüm olmasıdır. İngiltere'de Türkiye veya Ortadoğu üzerine yapılmış çalışmaların çoğu burada yazılmıştır.

Pek çok kitabı Türkçeye de çevrilmiş Arap asıllı Prof. Albert Hourani'yle özdeşleşmişti St. Anthony's College. 1950'de kapılarını öğretime açan St. Anthony's College, bir dönem Amerikalılar tarafından da rağbet görmüş, bugün özellikle Ortadoğu konularında da kalem oynatan pek çok yazar (Thomas Friedman, Anne Applebaum, Paul Kennedy) ile siyaset adamı (Garry Hart), diplomat (Richard Haas) buradan geçmiştir. AB'nin genişlemeden sorumlu yetkilisi Olli Rehn de eğitimini oradan almış...

St. Anthony's College üç günlük bir 'Türkiye' çalıştayına sahne oldu geçen hafta sonu; dünyanın dört bir tarafından uzmanlar gelip ülkemizin son yıllarda uyguladığı dış politika üzerine görüşlerini açıkladılar, tartıştılar. İlginç olan, Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu'nun da ikinci gün toplantıya katılıp yıllardır oluşmasına katkıda bulunduğu, şimdi de uygulama fırsatı bulduğu politikaları ilk ağızdan açıklamasıydı.

'Paris 1919: Paris Barış Konferansı ve Dünyayı Değiştiren Altı Ayın Hikayesi' adıyla bizde de yayımlanan dev eserin sahibi Margaret MacMillan bakanın konuştuğu oturuma başkanlık etti. Meğer Prof. MacMillan St. Anthony's College'in yeni başkanıymış...

Prof. Davutoğlu'nun konuştuğu salon tıka basa doluydu ve sadece İngilizler değil çeşitli alanlarda Oxford'ta eğitim gören çok sayıda Türk de anlatılanları merakla dinledi.

İlginç bir bileşimi temsil ediyor Prof. Davutoğlu; şimdiye kadarki hayatının en büyük bölümünü bilim adamı olarak kürsüde geçirmiş, son sekiz yıl da uzmanlık alanı olan dış politikayı kotaranlar arasında yer almış biri... Kürsüye çıktığı veya kalabalıklar karşısına geçtiğinde öğretim üyeliği kisvesini giymiş hissini hemen veriyor karşısındakilere; eleştirilere, yeni tekliflere, başka görüşlere açık olduğunu derhal hissettiriyor.

Oxford sokaklarında dolaşırken hepimizin dikkatini iki şey çekti: Turist bolluğu ve kitapçı bolluğu... Başka zamanlarda in-cin top oynar halde olduğunu bildiğimiz sokaklardan başka omuzlara çarpmamak için dikkatle geçmemiz gerekti; kalabalığı oluşturanların çoğu Amerikalı'ydı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.