Işığı yanan ev

Beş yıl önce İzmir’de bir gönüllü toplantısında yazar Nihat Dağlı da misafirlerimiz arasındaydı. Söz aldı ve Profesör Saffet Solak Beyden dinlediği bir hatırayı paylaştı. Saffet Solak Bey bir konuşmasında o hatırasının şöyle anlatmış:

"Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekârdım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan hacıanneye sıkılarak, 'Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?' dedim. Hacıanne, 'Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz.' dedi. Merak ettim, tekrar sordum: 'Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?' Hacıanne: 'Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ışığı yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz."

Nihat Dağlı yukardaki hatıranın ardından, “Benim gözümde Deniz Feneri ‘ışığı yanan evdir’ demişti. Günümüzde sayıları epeyce artmış olan yardım kuruluşlarımız sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında yetime, yoksula, kimsesize, güçsüze, yaşlıya ve engelliye ‘ışığı yanan ev’ oluyorlar.

Balı kavanozun dışından yalayan kimi çevreler mazlum coğrafyalarda yazılan bu iyilik destanlarından bir şey anlamasalar da, ışığın ulaştığı mazlum yürekler her şeyin farkında. Onlar beş vakit namazlarında ve her daim Türkiye’den uzanan yardım ellerine ve iyilik neferlerine dua ediyorlar. Ne mutlu, iyiliği yaşatanlara. Ne yazık, iyiliğe engel olmaya çalışanlara.

Önceki hafta sonu Adana Kozan’da bir grup güzel insanla iyilikleri, güzellikleri konuştuk. Nisan ayı boyunca gitmek için fırsat kolladığım Kozan’da Vefa Yurdu’nun insanı sarıp sarmalayan manevi havasında kardeşlerimizle yardım kuruluşlarımızın yüreklerimize sürur veren çalışmalarını konuştuk ve son dönemin güncel konularını hasbihal eyledik.

Evlerine, yurtlarına ve yüreklerine konuk olduğum güzel insanların kardeşçe dayanışmaları ve gençlerimizin yarınlara hazırlanması için yaptıkları eğitim çalışmaları, sportif faaliyetler ve sosyal aktiviteler her türlü takdiri ve teşekkürü hak ediyor. Emek ve katkı sahibi herkesten Allah razı olsun.

Kozan Kalesi’nin en yüksek burcuna kadar Halit Sönmez, Dr. Adnan Dağ ve Cüneyt Bilal Kunt kardeşlerle birlikte tırmandık. Ziyarete dair fotoğrafları daha Kale’den aşağı inmeden sosyal medya üzerinden paylaştılar.

Kozan’da tarihi Hoşkadem Camii’ni de ziyaret ettik. Abdurrahman Yılmaz Hoca ile tanıştık. Onun ağzından caminin tarihine dair çok önemli bilgiler aldık.

Ev sahiplerimiz Kozan’ın mühim ziyaret yerlerini ve meşhur konaklarını gezdirmeyi de ihmal etmediler.

Pazar günü Adana’da Muhammed Doğantemur’la hasret giderdikten sonra Ömer Tüccar Ağabeyle birlikte Mersin’e geçtik. Orada İbrahim Uğurlu (Ramazan Ağabey) ve Yusuf Baykal Beyler bağışçı ziyaretleri yapıyorlardı. Ben de onlara katıldım.

Ekibimizle birlikte MÜSİAD Mersin Şubesi yöneticilerinin öğle yemeği ikramında hazır bulunduk. MÜSİAD ailesinin güzide mensupları ile tanıştık. Başkan Yusuf Yılmaz, Tevfik Dönmez ve Mehmet Memiş’in de aralarında bulunduğu MÜSİAD’lı dostlar ile hasbihal ettik. Her biri Mersin’den Suriyeli muhacirler için nasıl seferber olduklarını anlattılar. Deniz Feneri için de desteklerini esirgemeyecekleri sözünü aldık.

Tevfik Dönmez ve ağabeyi Mehmet Dönmez’den ilk destekler geldi bile. Çevrelerindeki iyilik dostlarıyla bizi tanıştırdılar.

Deniz Feneri bağışçılarının, “Sizi en zor zamanlarınızda yalnız bırakmadık, yine yanınızda olacağız” sözleriyle duygulandık. Bağışçılarımız Deniz Feneri’nin geçen yıl 50 milyon TL’ye yakın ayni ve nakdi yardım dağıttıdığı bilgisini aldıklarında çok sevindiler.

Geçtiğimiz hafta sonu da Kastamonu’daydık. Deniz Feneri’nin kahvaltılı toplantısına ilgi yoğundu. İlim Yayma Cemiyeti Kastamonu Şubesine ait öğrenci yurdunun salonunda gerçekleştirilen programın kahvaltıdan sonraki bölümünde Ankara Şube Koordinatörümüz Hamit Kunt, Genel Müdür Ali Karayılan ve Kastamonu Temsilcimiz Halit Bitkin birer konuşma yaptılar. Bendeniz ise birbirinden güzel ve faydalı onca konuşmanın ardından yukardaki ‘Işığı yanan ev’ hikâyesini anlattım. Ayrıca İlim Yayma Cemiyeti’ni kuran ve bugünlere getiren güzel inanları şükranla, rahmetle andım. Geride iyi bir iz bırakmanın ve rahmetle anılmaya vesile olacak iyiliklerin önemine işaret ettim.

Deniz Feneri Kastamonu Temsilciliği’nin açılış kurdelasını kestik. Artık Kastamonu gönüllüleri kendi mekânlarında çalışmanın huzuruyla iyilikleri çoğaltmaya devam edecekler. Onlar Zimbabve ve Uganda başta olmak üzere çeşitli Afrika ülkelerinde mescitler yaptırıyor, su kuyuları açtırıyorlar.

Pazar sabahı ise Prof. Dr. Özkan Küçük ve ailesinin misafiriydik. Genel Müdürümüz Ali Karayılan’la Özkan Hoca Erzurum’da başlattıkları dostluğa sadıklar. Küçük ailesinin Deniz Feneri sevgisi epeyce eski ve giderek kökleşiyor.

Adana, Mersin ve Kastamonu’daki iyilik dostlarını muhabbetle selamlıyorum.

 

recep.kocakk@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum