Kalk balım sahur vaktidir

Alevilik, Sünnilik ülkemizin en hassas ve ciddi meselelerinin başında gelir. Köylerimiz yan yanadır. Aynı apartmanlarda otururuz, çok iyi komşuluk ilişkilerimiz vardır. Aynı mahallenin sakinleriyizdir, kimse kimsenin tavuğuna ‘kış’ demez.

Köyde ilkokul beşinci sınıf öğretmenim alevi idi. Köyün imamı ile iletişimi sağlıklıydı. Din dersi saatinde öğretmenimiz imamla birlikte sınıfa girer, kısa bir takdim konuşması yaptıktan sonra bizi köyümüzün imamıyla baş başa bırakırdı. İmam da bizim anlayabileceğimiz şekilde dinimizin inceliklerini anlatırdı.

Öğretmenimiz komşu köylerin okullarıyla bizim okulun öğrencileri arasında yarışmalar tertip etti. O köylerin öğrencileri bizim köye geldi, biz o köylere gittik, yarıştık. O köylerden bir kısmı alevi, bazıları ise Sünni idi.

Çorum merkezde evimiz şehrin kenar mahallesinde, gecekondu bölgesindeydi. Alevi ve Sünni ailelerin evleri yan yana, iç içeydi. Aileler arası komşuluk ilişkilerinde en küçük bir anormallik, çatışma ya kavgaya “Çorum olayları” denilen senaryonun uygulanmasından önceki yıllarda rastlanmazdı.

Muharrem ayında alevi komşularımızdan bazıları oruç tutardı. Muharrem ayının 9, 10 ve 11. günlerinde de Sünniler Muharrem orucu tutardı.

Lisede okuduğum dönem Ramazan ayı yaz aylarına denk gelmişti. Babam annem kardeşlerim orak ve harman işleri için köye gittiler. Ben ise bizde kalan ve inşaatlarda boyacılık yapan dayımla birlikte çalıştığım için köye gidememiştim.

Dayımla birlikte gündüz çok yorulduğumuz için sahura kalkmakta zorlanıyorduk. Alevi komşumuz Yeter Teyzenin kocası Ali Ağabey çok erken saatte kalkıp briket döküm işine gider, öğleden sonra ise erkenden evine dönerdi. Çalışkan bir insandı.

Ali Ağabeyden bizi sahura kaldırmasını rica ettik. O nasıl olsa o saatte kalkmış ve işe girmekte oluyordu. Gönül rahatlığıyla kabul etti ricamızı.

Her sahur vakti Ali Ağabeyin, “Recep balım, kalkın sahur vakti oldu!” çağrısıyla kalktığımızı unutmadım.

1980 yaz döneminde Süleyman Demirel’in Başbakanlık koltuğunda oturduğu günlerde sağ-sol kavgası olarak başlatılan olaylar, alevi-sünni çatışmasına dönüştürüldü. Sonradan anlaşıldı ki, Çorum Olayları da  12 Eylül 1980 ihtilalinin şartlarının biraz daha olgunlaşmasına katkı sağlayacak bir senaryodan ibaretmiş.

Bir Cuma günü tam da Cuma namazı kılınırken, camilerin dışından birisi, “Ey cemaat Alaaddin Cami bombalandı ne duruyorsunuz!” diye seslendi. Camiler boşaldı, sokaklardan insan seli aktı. Alaaddin Camii inşaat halindeydi, bodrum katında namaz kılınıyordu. Cami alevilerin yoğun olarak yaşadığı bir mahalle ile Sünnilerin yoğun yaşadığı bir mahallenin kesişim noktasında idi. Camiye bir molotof kokteyli atılmış.

Çorum’da birkaç saat kaos yaşandı. Şuursuz kalabalıklar karanlık eller tarafından haince yönlendirildi. Sokağa çıkma yasağı konuldu. Sokaklardan toplanan insanlar Kapalı Spor Salonunda toplandı. Tribünlerin bir tarafına Sünniler, diğer tarafına aleviler oturtuldu. Bir hafta boyunca ifade alma işlemleri sürdürüldü. Sonra mahkemeye sevk edildi tribün dolusu insan..

Mahkemeler yıllarca sürdü. Yıllarca hapiste yattı bazı insanlar. Bazıları hiçbir olaya karışmadığı halde yalancı şahitlerle mahkum edildi..

Sonradan basına intikal eden haberlerden anlaşıldı ki 50’den fazla vatandaşımız o kaos saatlerinde hayatını kaybetmiş, çok sayıda ev kundaklanmış..

Malum Cuma namazı sonrası babamla birlikte motosikletimize binip evimize gitmiştik. Yollarda barikatlarla karşılaştık. Ben inip barikatı motosikletin geçeceği kadar açtım. Evimize yaklaştığımızda komşu mahallelerin evlerinin tepesinden dumanlar çıktığını, evlerin kundaklandığını dehşetle gördük.

Evimize vardığımızda, bugün benim de hatırlamadığım bir şeyi söylemişim anneme, “Yeter Teyzelere söyleyin, evlerini boşaltıp uzaklaşsınlar, ciddi tehlike var!” demişim. Motosikletle gelirken gözlemlediğin genel manzarada şuursuz kalabalıkların gözü dönmüşlüğünü hissetmiş olmalıyım..

Yeter Teyzeler gittikleri mahalleden eski mahallelerine dönmediler bir daha. Bazı aileler döndüler. Yeter Teyze ile ailemiz görüşüyorlar. O, annemle her görüşmelerinde, “Recep hayatımızı kurtardı!” diyormuş.

Kendi haline bırakıldığında kardeş kardeş yaşayan alevi ve sünni kesim büyük bir provokasyon karşısında büyük acılar yaşadı.

Bu hafta Cuma hutbesini dinlerken hafızam beni bunları düşünmeye sevk etti. Hutbe Muharrem ayı ile ilgiliydi ve güzel hazırlanmıştı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesi ziyaret edilip okunabilir.

Geçtiğimiz Cuma günü Deniz Feneri’nin Kilis’teki Suriyeli aileler için hazırladığı yardım malzemelerini götürecek tırın şoförü de o hutbeyi dinlemiş. Şoför, dernekten hemşehri çıktığı bir yetkiliye, “Ben aleviyim. Cuma namazlarını kılarım. Eşim tesettürlüdür. O da namazlarını hep kılar. Bugünkü hutbeyi çok beğendim” demiş.

Aynı şoför, “Başbakan Erdoğan’ın bu ülke için yaptığı büyük hizmetlerin farkındayım. Evde engelli ve bakıma muhtaç bir çocuğumuz var. Ona hem engelli maaşı veriliyor, hem de bakım parası alıyoruz. Ben devletin bunca olumlu adımını, Başbakan’ın yaptığı bunca güzelliği nasıl görmezden gelirim. Ama bazen muhtarlar ya da partililer mahallelerde yardım dağıtımı yapılırken alevi-sünni ayrımı yapıyorlar, ona da üzülüyorum” demiş.

Muharrem ayındayız. Hz. Hüseyin ve ailesinden şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Allah, benzer acılardan bütün İslam Ümmetini korusun.

 

recep.kocakk@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum