M. Es’ad Coşan Hocaefendi iyi müslümanı tarif ediyor

29 Ocak akşamı Çad’dan döndüm. Bir hafta boyunca Çad’ın çöllerinde Deniz Feneri’nin su kuyusu açtığı köyleri aradık, bulduk tek tek. Köylere ulaşmak için yol yoktu ama şükür ki çokça iz vardı. Yerel rehberimiz iz sürerek buldu köyleri. Her kuyunun başında durup çalışıp çalışmadığını kontrol ettik. Suyu çıkarıp elimizi yüzümüzü yıkadık, içtik. Bütün kuyular çalışır durumdaydı çok şükür.

Çad dönüşü bir akşam arabayla eve giderken AKRA FM’i açtım. Merhum M. Es’ad Coşan Hocaefendi sohbetinde insanlara faydalı olmanın, hizmetin önemini anlatıyordu. Bir yardım kuruluşunun faaliyet alanına giren her şeyden bahsediyordu neredeyse. Tevafuk. Sohbetin metnini buldum. İşte Hocaefendi’nin 15 Mart 1992 tarihinde Ankara’da yaptığı konuşmadan bir bölüm;

“İyi bir Müslüman olmak lâzım. Bunun da en önemli şartı, en mühim şartı; faydalı bir kul olmaktır. Yâni, bir adam dağın başına gitmiş, mağaranın içine girmiş, etliye sütlüye karışmıyor. Elinde binlik bir tesbih; gece gündüz Allah'ı zikrediyor. İyi, güzel, Allah mübarek etsin, sevabı çok olsun ama İslâm'a göre en iyi Müslüman; Müslümanların arasına katılıp, onların eza ve cefalarına, ve cevirlerine tahammül edip, Müslümanlara faydalı işler yapan Müslümandır.

(Hayrun nâs,) "İnsanların en hayırlısı, (enfeuhüm linnâs.) insanlara faydalı olandır." Herkesin bildiği bir konudur ama herkesin uyguladığı bir konu değildir. Herkesin uygulaması lâzım, herkesin bu esasa göre hareket etmesi lâzım. Yâni, "Ben, hiç bir işe yaramaz, hiç bir işe karışmaz, ot gibi bir insan mıyım; yoksa, faydalı bir insan mıyım? Fayda üretiyor muyum, bir işe yarıyor muyum? Başkaları benden bir fayda görüyor mu, bir fayda hâsıl ediyor muyum? Yâni, müstahsil miyim, yoksa müstehlik miyim? Müstahsil, bir şey üreten demek; müstehlik de bir şey helâk eden demek. Yâni, hep yutucu muyum, yoksa ikram edici miyim?" diye herkesin düşünmesi lâzım. Mühim olan budur. İslâm'ın en büyük güzelliklerinden birisi de budur. İslâm, sosyal yönü tarif edilemeyecek kadar zengin, kuvvetli ve büyük olan bir dindir. İyi bir Müslüman da, başkalarına faydalı olan insandır. Yalnız kendisine faydalı oluyor. Hayır.

Hocamızın ziyaretine Şamlı bir misafir gelirdi. İhvan-ı Müslimîn'dendi, büyük bir tüccardı, uyanık bir insandı. Kursları varmış, çalışmaları varmış, İslâmî gayretleri varmış, dernekleri varmış, hizmetleri varmış.

O anlatmıştı. Demişti ki: İbrahim Aleyhisselâm, oğlu İsmail ile kan ter içinde Kâbe'yi bina ederken, taşları getirmişler üst üste koymuşlar. Kâbe'yi bina etmişler. Tabii, Kâbe’nin yeri eskiden beri mukaddes, eskiden beri mübarek. Hazreti Adem'den beri mâlum bir yer ama, sel yatağı. Zaman zaman yıkılmış, zaman zaman da peygamberler orayı tamir etmişler. İbrahim Aleyhisselâm binayı kurmuş, çatıyı çatmış, tamamlamış. Aşk ve şevk içinde. Allah'ın emriyle yapıyor, ileride hac edilecek bir binâyı yapıyor. Mübarek bir yer.

Tabii, bunu böyle aşk ile şevk ile yapmış; sonra dört köşesinde dört tane namaz kılmış. (Bir köşesi Hacer'ül Esved köşesi; "Bismilâhi Allahu ekber" diye istilâm ederek başlıyoruz tavafa... İkinci köşesi Rükn-i Irakî köşesi. Dönülüyor şöyle, yarım daire şeklindeki duvardan; üçüncü köşesi Rükn-i Şâmî, Şam köşesi. Yâni öbür köşe Irak tarafına rastlıyor, burası Şam tarafına rastlıyor. Aralarında Altınoluk ve Hatim var, Hicr-i İsmâil var. Öteki köşe de Rükn-i Yemânî; o da Yemen'e doğru bakıyor... Kâbe'nin duruşu şöyle: Hacer'ül Esved doğuya gelir, Rükn-i Şâmî batıya gelir. Duruşu biraz çaprazcadır.) Her köşesinde bin rekat namaz kılmış İbrahim a.s.

Az değil bin rekat. Kolay da değil, çabuk da bitmez. Sonra dua etmiş, demiş ki: "Yâ Rabbi, bu ibadeti senin rızan için yaptım. Bu namazı senin için kıldım. Acaba senin indinde bundan daha makbul bir ibadet var mı?" Bin rekat namaz kıldı ya Kâbe'de. Kâbe öyle bir yer ki, Mescid-i Haram öyle bir yer ki; orda kılınan bir namaz, başka bir yerde kılınan namazdan yüz bin misli daha sevaplı. Mekke, Mekke-i Mükerreme orası. "Evet yâ İbrahim!" buyurmuş Rabb'ül Alemîn; "Bir fakirin kursağındaki bir lokma ekmek, bence daha kıymetli." Neden? Orada bir başkasına yardım ediyorsun, burada kendine hizmet ediyorsun.

O bakımdan, başkasına faydası dokunan, başkasına hizmet eden kul olmak lâzım.

Gümüşhaneli Hocamız, Camiül Usül isimli tarikat kitabımızda diyor ki: "Bütün tarikatları inceledim. Bütün tarikatlarda müşterek olan esas hizmettir." Yâni, her tarikatın kendine göre ince farkları vardır ama bütün tarikatlarda ortak olan, müşterek olan nedir, hizmettir. Yâni, derviş hizmet edecek. Sevap kazanmak için, Allah'ın rızasını kazanmak için yol, hizmet yoludur. Hizmet edeceksin kurda, kuşa, leyleğe, kediye, kuzuya, köpeğe, insana, insan-ı kâmile. Her şeye hizmet edeceksin. Hizmet ederse, izzet bulur insan...

Onun için hizmet edeceğiz. Faydalı olmanın yolunu arayacağız. Çeşme mi yapabiliriz? Köprü mü yapabiliriz? Çamuru mu yok edebiliriz? Yemek mi yedirebiliriz? Hastaya mı yardım edebiliriz? Dula mı bakabiliriz? Etrafımızı böyle projektör gibi tarayacağız. Askerî projektör gibi tarayacağız, hizmet edeceğimiz yeri arayacağız, hizmet etmeye çalışacağız. Neden? Hizmet eden izzet buluyor, Allah'ın rızası öyle kazanılıyor; onun için...”

Bu vesileyle, 4 Şubat 2001’de dar-ı bekâya irtihal eyleyen M. Es’ad Coşan Hocamızı minnet, şükran ve rahmetle yâd ediyorum.

 

recep.kocakk@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum