Sınır Tanımayan Zalim ve Biz

1940 doğumlu şair, yazar, düşünür Cahit Zarifoğlu 7 Haziran 1987’de Hakk’a yürüdü. Kısa sayılabilecek ömrüne çok sayıda unutulmaz eseri sığdırarak. Şiir, hikâye, roman, günlük, deneme gibi edebiyatın hemen her türüne güzel örnekler vererek ayrıldı aramızdan. Mesela çocuk edebiyatının en güzel, en şirin eserlerini o bıraktı 33 yaş altı çocuklara. Onu, renkli ve etkileyici bütün özellikleriyle birlikte ve öncelikle, şair yönüyle anmamız gerekir.

TRT’de yayınlanan Yedi Güzel Adam dizisi ile bir kez daha kuvvetli bir biçimde hatırlanan ve bugünün gençlerinin tanımasına da vesile olunan Zarifoğlu, “Daralan Vakitler” şiirinde İsrail vahşeti karşısında takınmamız gereken tavra dair çarpıcı bir çağrıda bulunmuş. İsrail zulümde sınır tanımıyor, hiçbir kuralı hesaba katmıyor. Batı dünyası zulüm karşısında seyirci, hatta destekçi. Biz ne durumdayız? Bizim tavrımız, tepkimiz ne olmalı? Hiçbir şeye gücümüz yetmese tükettiğimiz ürünleri, markaları seçmeye, belli tercihlerde bulunmaya, bazı markaları boykot etmeye; zekâtımızı, fitremizi ve fidyemizi Filistin’e göndermeye yetmez mi?

Merhum Cahit Zarifoğlu yıllar önce, Filistinlilere karşı yürütülen ve 60 yıldan fazla bir süreden beri devam eden zulüm karşısındaki tavrımızı tasvir etmiş ve bekleyen büyük tehlikelere dikkat çekmiş;

 

Yanakları, saçları, gözleri yanmış,

Zehirli gaz bombaları

Yılan gibi sokmuş, yalamış gövdelerini

Ağızları, küçücük dilleri yanmış

Bütün Beyrut sapsarı kalmış

Sanki ağlamak imkânsız

Başları

Paletlerle ezilmiş babaları,

Yahudi doğramış analarını,

Binlerce çocuk topların, betonların altında.

Beyrut'un gözyaşları şimdi,

Kudüs'ün yanı başında,

Müslümanlarsa uzakta,

Sanki başka,

Gelinmez bir dünyada.

Acın, bir vadi,

Zehirli çiçekler, bir ova gibi karşımda.

Gözüm baksın sadece,

Ayrıntıları,

Kıvrılıp kırılmış bilekleri,

Kemikten yakılmış etleri,

Kuma serilmiş cesetleri,

Büyük ajansların yaydığı resimleri,

Bir seyirci gibi görsün dursun,

Bir kadın gibi ağlasın..

Beyrut yengeç kıskacında,

Çoğu Müslüman kâfir yanında,

Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin.

Sen Filistin, hokkaları doldur kanla,

Şairler eğer ahın varken

Uzanırlarsa tomurcuklara güllere

Her biri kanlı bir ateş gibi korku

Bir azar, bir şamar olsun.

Filistin, sen işine bak, kar toprağını,

Yoğur gazabını Yaradan’ın..

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde?

Çam ormanlarının salınışında,

Kuşların cıvıldayışında,

Otların serin tenlerinde.

Eğer varsan bakıp görmeye

Şeffaf perdenin az ötesini,

Bir ateş bulutu var en bildik yerde,

En emin yerde.

Ve bak, asıl ölen yaylalar, villalar, tok karınlar

Hissiz dudaklar, gayretsiz kalpler,

Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar.

 

Farzet körsün, olabilir,

Elele tut,

Taş al ve at,

Kâfiri bulur.

Hani ceylanların,

Hani cihat marşın?

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın?

En arka safta bile kalmadın,

Cengi attın, dünyaya daldın,

Tezeğe konan sinekler gibi.

Dönüyor burgaç,

Dünya üstten, yanlardan daralıyor.

Ovalardan,

Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi,

Bir gün ister istemez,

Karşısında olacaksın kaçtıklarının.

Dua et,

O gün henüz mahşer olmasın...

 

 

recep.kocakk@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.