Helal kazanç

Millî Gazete'nin ilan sayfasında birkaç gündür görüyorsunuz: Helal Kazanç! Ümraniye Anadolu Gençlik'te bu akşam vereceğim seminerin konusu "Helal Kazanç!" Mısır meselesi ile ilgili yazacaklarım bitmedi, o konuya tekrar döneceğim. Bugünkü seminer vesileyle yazdığım notların bir kısmını paylaşabiliriz. Müsaitseniz, seminere beklerim...

 

İnsanlar birlikte çalışıp üretmek, ayrı ayrı tüketerek yaşamak durumundadırlar.

İlk topluluklarda herkes ayrı ayrı üretir ve ayrı ayrı tüketirdi. Üretilen mallar satılırdı. Asıl geçinme ve tüketim kişinin kendi ürettikleriyle olurdu.

Bugün ise insanların hemen hepsi bir iş yerinde çalışıyor, birlikte üretim yapıyor, sonra aldığı ücretle üretilen malları satın alıyor ve tüketiyor. Bugün üretimin olması için çalışana bir "ücret" verilecektir. Sonra üretilen mallara da bir "fiyat" konacaktır.

Bir adamın "kazancı" demek, evine getirdiği, evin ihtiyacını karşılayan, iş yerlerinden çalışarak elde ettiği "gelir" demektir. Ben bunu kazandım demek, ben eve bunu getirdim demektir. Bunu belirleyen de işyerinde aldığı "ücret" ile bakkal, market, çarşı, mağaza ve diğer her türlü alışveriş yerlerinden satın aldığı malların "fiyatı" demektir.

 

Şimdi... Bir kimse bir gün çalışmış, 40 lira ücret almış; sonra markete gidip 2 kilo et almıştır. Bir başkası da çalışmış ve aynı işi yapmış ama 30 lira kazanmış; sonra markete gitmiş ve 18 liraya 1 kilo et alabilmiştir.

İşte, burada birinci şahıs ikincisinin hakkını yemiştir. Çünkü üretimdeki katkıları aynıdır ama aldıkları ücret ve dolayısıyla satın alabildikleri et miktarı farklıdır.

O halde... Faizli düzende kimse ben helal kazanıyorum diyemez.

Çünkü... Faizli düzende ücretler adil ve dengeli değildir.

Faizli düzende fiyatlar da adil ve dengeli değildir.

Ne var ki burada halkın bir kusuru yoktur.

Önce... Gerçekte "benim hakkım budur" deyip o kadar "ücret" talep edemez. Çünkü... Ne kadarının kendi hakkı olduğunu takdir edemez. Ondan sonra... Et örneğimizdeki eti veya herhangi bir şeyi alırken de "fiyatı" kendisi tayin etmiyor.

 

Bu durumda İslâm'da helal kazancın mânâsı nedir?

Bundan bin sene önceki "helal kazanç" ile bugünkü "helal kazanç" anlayışı tamamen farklıdır, farklı şekilde düzenlenmesi gerekir.

Acaba bugün helal kazancı nasıl temin ederiz?

Çevremiz ve işimiz, sağımız ve solumuz, içimiz ve dışımız, her şeyimiz faizli sistem!

Cebimizdeki yirmi lira da faizli paradan oluşuyor; paraların hepsi haramın temsilcisi!

O halde, ben bir yerde para ile çalışıyorsam, helal kazanca sahip değilim demektir.

Birine bir şeyi para ile satıyorsam, elde ettiğim helal kazanç değildir demektir.

Hele bugünkü parayla borçlanma ise tamamen haram hâle gelmektedir.

O halde ne yapacağız?

Anlaşmaları "para" ile değil, herhangi bir "ürün" ile yapmamız gerekir. Satın alırken de "faizli para" ile değil, yine "belirlenmiş bir mal" ile satın almamız gerekmektedir.

Bugünkü sistemde helal kazanç mümkün olmadığına göre; bu durumda ne yapacağız, kazanmayı bırakacak, aç mı kalacağız?!.

Kur'an emirleri ve yasakları koyarken, zaruret hâllerinde bu yasaklar uyulanmayabilir diyor. O halde, önce şunu bileceğiz; bugün ben helal kazanacağım diyemiyorum, bu sistemde ve bu "faizli düzende" bunu yapmak mümkün değildir. Yapacağımız iş; bugüne kadar olduğu gibi helal-haram demeyip çalışmaya, kazanmaya ve yaşamaya devam etmek... Ancak bunun da bazı sınırları vardır. Gelecek yazıda o sınırlar ve çözümler üzerinde duracağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar