Yeni Anayasa’da, ‘Yeni Devlet’organizasyonu 2

Açılım, açlık, işsizlik, bitmek bilmeyen ekonomik kriz/ler, iç ve dış borçlar, adil olamayan yargı, Yeni Anayasa, Ergenekon, tekrar tırmandırılan anarşi/terör/PKK vs...

Saydıkça bitmeyen bütün bu 'SOSYAL TUFAN' seviyesindeki dinî, ilmî, iktisadî ve siyasî sorunlara çözümler üretmesi gereken siyasetçilerimizin bir türlü sonu gelmeyen 'siyasi polemikleri' bitmemecesine devam ederken; 'erken' veya 'normal' her ne şekilde olursa olsun, ufukta seçim göründü...

Siyasi polemikler de dahil, artık bu saatten sonra yapılan bütün konuşmaları, bir yerlerden düğmeye basılmışçasına tırmandırılan olayları ve bundan sonra gerçekleşecek olan bu meselelerle ilgili bütün gelişmeleri 'seçim atmosferi' içinde değerlendirmek gerekiyor.

Bu ay başından itibaren yazdığım dört yazı işte bu açıdan okunmalıdır.

Bu hafta sonu (11 Temmuz Pazar günü) gerçekleşecek Saadet Partisi Dördüncü Büyük Kongresi'ne kadar bu minval üzere yazılar yazmayı düşünüyorum...


Dünkü yazımın ana konusu; Konda araştırma şirketi yönetim kurulu başkanı, eski CHP Genel Sekreteri, Radikal gazetesi yazarı Tarhan Erdem ile Nuriye Akman'ın yaptığı önemli röportaj ve ele alınan konular idi. Önceki bölümde, devlet meselesinin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi dahil, devlet organizasyonunun bütünüyle gözden geçirilmesi ve bütün devlet şemasının yeniden yazılması üzerinde durulmuştu... Bakanlar Kurulu'nun teşkilinden, yerel yönetimlere kadar bütün devlet şemasının müzakere edilmesi ve yeniden yazılması... Devlet yapısının değiştirilmesi, bugünkü Türkiye'nin ihtiyacı... Merkezi ve yerel yönetimlerin yeniden bir tanımının gerekliliği...

Meselelerin özü ve özeti üzerinde durmaya, kaldığımız yerden devam ediyoruz...


Soru: Özetle söylersek...

Cevap: Biliyorsunuz. Yasama meclisi, yürütme organı ve yargı arasında bir ihtilaf çıktığı zaman, yasama organı devletin temeli ile ilgili temel değişiklikler yaptığı zaman kimin dur diyeceğini daha doğrusu check and balance denilen dengeyi kimin kuracağını, hangi kurumların kararıyla kurulacağına yeniden bir bakılması lazım... 1961 yılında.. senato kuruldu... Ve anayasaya aykırı bir yasa yapıldığı zaman onu denetleyecek Anayasa Mahkemesi kuruldu. Bu ikisi de zaman içinde yetmedi...

Peki şimdi neye ihtiyaç var?

Bunları düşünüp tartışıp bir karar vermemiz lazım. Hangi kurumlara ihtiyacımız var; ve bunların yetkilerini nasıl tanımlamalıyız? Bakın bugün Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerinde esasa girebilir düşüncesinde olanlar var. Bu düşünceler, cumhuriyetin temeliyle ilgili kuşkuları karşılama amacıyla üretiliyor, fakat devletin temelini sarsıyor.

Bir kesim de diyor ki, o zaman anayasanın kendisine aykırı bir iş yapılmış olur.

Evet, ben de bu yanlış bir şey olur diyenlerdenim. Fakat yasama organının yetkisini kötüye kullanması veya anayasanın esas amaçları dışına çıkması hâlinde ne yapılacağını hepimizin düşünmemiz lazım. Çift meclis midir yoksa bir başka şekilde Anayasa Mahkemesi midir? Anayasa Mahkemesi'nin başka bir şekle mi bürünmesi midir?

Bunları maalesef konuşamıyoruz çünkü Türkiye'de ne yazık ki bir kutuplaşma var.

Mesela söz konusu olan değişiklik, mevcuttan daha ileridir, dolayısıyla bunun karşısına geçmemek lazım dediğim zaman, herkes bana AK Partilisin dedi, diyorlar. Bugün bizim çok temel sorunlarımızdan biri adını nasıl koyarsanız koyun budur, Cumhuriyet'in ve demokrasimizin korunması için kurumları hizaya getirecek bir organ kurulması, açık tanımlanmasıdır...

Önceki ve Sonraki Yazılar