Patates ve Soğanda İndirimli Satışlar/Tanzim Satışlar…

Efendim konuya nereden başlayalım bilmem ki? Yazacak bir yığın mevzu var efkar-ı umumiyede. Lakin biz yine de en az bildiğimiz konudan başlayalım. Nasıl yani diyor okurlardan birisi şu anda (fark etmeyeceğimi mi zannettiniz!) hissediyorum bunu. Zira günümüz toplumunda bizler, hem birey hem de toplum olarak her bir şeyi tüm yönleriyle mutlaka biliriz. Her ne kadar bazen 'efradını cami ağyarını mani' şekilde mevzuu anlatacak mütehassıs kimselerle karşılaşılırsa da onlar tabi ki azınlık ( bu kelimenin eskiden söylenen karşılığı “ekalliyet” olduğunu da söyleyelim de matbuatı sosyal medyadan takip edenlere bir nebzecik katkımız olsun,) sayılırlar. 
 
 
Dünyanın küreselleşmesi (yahu bu dünya eksiden de küre değil miydi) ile bizim apartmanın arkasındaki otoparkta çizgileri dikkate almayan komşunun, aracını yanlış şekilde park etmesi bile Uruguay ve Paraguay’dan da takip edilip görülüyor belki de gündem(!) bike olabiliyor. Elbette bu gibi mühim vatan ve millet sorunlarına ilgisiz kalacak değiliz. Fakat yazının içeriğinin fazla dağılmaması adına, bu patates ve soğandaki fiyat artışlarının ne zamandan beri gündem olduğunu anlamanız için açıklamaya çalışayım. 
 
 
Kayınbiraderimizin oğlunun Samsun’un Çarşamba ilçesindeki düğün töreninden İstanbul’a dönerken, Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesi yakınlarında, tarlasının yanından geçen asfalta traktör römorkuna çuval çuval soğan yükleyen Hasan Amcayı görünce derhal arabamı oracığa park ettim. Kendisiyle selamlaşıp hal hatır ettikten sonra, soğanlarından satın almak istediğim söyledim. Bir çuval soğan alıp kilosu 80 kuruştan hesaplayıp ödemesini yaptık ve yola koyulduk. İnanın bizim mutfak mutfak olalı bu kadar kaliteli ve ucuz soğan görmemiştir. Keşke birkaç çuval daha alsaydık da konu komşuya ikram etseydik diyorum aklıma düştükçe. Zira bir tanesi bile çürümemişti bu soğanların. 
 
 
Biz İstanbul’a geldiğimizde pazarda satılan en ucuz soğanın kilosu bir lira, bazı tezgahlarda ise bir buçuk lira civarındaydı.  Gümüşhacıköy’den satın aldığımız soğan sebebiyle bir hayli kâr ettiğimiz kesindi. Sanırım soğan aldığımız tarih 2016 yılı ekim ayının son günleriydi. O gün bugün soğan ve patates fiyatları yükselip duruyor ülkemizde. Malumunuz bendeniz de bu kabil fiyat artışlarına dair hususları hassaten takip ediyorum. 
 
 
Daha fazla detaya girmeye gerek yok dediğinizi elbette duyar gibi oluyorum. Biraz daha sabır, konuya giriş yapacağım inşaallah. Bilindiği kadarıyla mevzuatta ve dahi fiiliyatta belediye yahut başka kamu kurumlarının toptancı hallerindeki ya da pazardaki sebze ve meyve fiyatlarına müdahale hakkı bulunmuyor. İşte serbest piyasa dedikleri piyasanın bir sıkıntısı da bu. Güya piyasada serbest rekabet ortamında müstehlikler her türlü (bu kelime de nereden çıktı diyeceğinizi bildiğim için hazrlıklıyı ve hemen yazayım, bugün kullandığımız anlamda “Tüketici” demek oluyor) ürünü daha ucuza satın alacaklardı. 
 
 
Gerçi ürünlerin, üreticiden şehirlerin meyve ve sebze hallerine gelinceye kadar nakliye maliyeti, toptancı ve aracılar ile sonrasında pazara ulaşıncaya kadar bildiğimiz ya da bilmediğimiz (fiyat artışına etki eden kişi ve kalemler yanında, pazar tahtaları için belediyelere ödenen işgaliye yahut tahta sahiplerinden gerçekte pazarcılık yapmayan yani pazar esnafı olmadığı halde herhangi bir şekilde Pazar yerlerine ait tahtalar satılırken, buraları belediyelerden metrekare bazında alan kiralayan kişilere ödenen) paraları da üst üste eklediğimizde sanırım soğanın kilogram fiyatı 6,00 TL (yazıyla yalnız altı Türk Lirası) fiyatı buluyor sizin anlayacağınız. 
 
 
Gelelim bu tanzim satış işine. Acaba bu alanda yetkili olan Tarım Bakanlığı (bu bakanlığın adının son halini bilmediğim için kısaca yazdım. Zira ülkemizde benim tanık olduğum son 40 yılda sürekli bakanlık isimleri değiştirildi durdu. Bazan birden çok bakanlık birleştirildi, kimi zaman ayrıldı. Bu ikisi yapılmadığında ise mutlaka bir ya da birden fazla kelime eklendi ya da çıkartıldı bakanlık isimlerinden. Hatta 1978 yılında sayın Deniz Baykal’ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu zamanı da hatırlarım. Yahu biz ilkokulda idik sayın Baykal Bakan’dı, neredeyse bizim neslin torunları ilkokul çağına geldi Baykal halen milletvekili. Neredeyse bizdeki milletvekillerinin bir kısmı padişahlardan daha uzun süreyle mebusluk yapıyorlar. Ne iş. Bu böyle. Bir anlayan varsa yazsın da biz de öğrenelim yahu!) veya Belediye yok mu ki bu işin kördüğüm olan halini çözmek de sayın Reisi Cumhurumuza kaldı. 
 
 
İşte Cumhurbaşkanımızın pazardaki spekülatif (görüyorsunuz ya ey aziz okuyucu biz yeni kelimeleri de yazmayı biliyoruz, zannetmeyin ki sadece Kamus-ı Türki’de yazanlardan haberdarız) fiyat hareketlerine müdahale edileceği ve “tanzim satış” noktaları açılacağına dair açıklamasını müteakip İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ait irili ufaklı kamyon ve kamyonetlerin üzeri çadırla kaplanmak suretiyle adeta orta büyüklükte bir kapalı Pazar oluşturulmuş diye duymuştuk Başakşehirde. Önce yerini sorduk soruşturduk, meğer Başakşehir Metrosu Son Durağının önündeki meydana açıldığını öğrendik Tanzim Satış Çadırının. 
 
 
Efendim Tanzim Satış Çadırından ürün satın almak için yaptığımız ilk denememizde başarıya ulaşamadık tabi. Şöyle ki, işe giderken uğrayıp henüz 15-20 kişinin kuyrukta beklediği tanzim satış yerinde, soğan ve patatesin kilogramının 2,00 TL’den satışa sunulduğunu öğrendik. Lakin saat 10.00’da önce satışa başlamadığı için yarım saat beklemektense ertesi günün Cumartesi olması hasebiyle kalabalık etmeyip ayrıldık. Lakin kasa kasa domatesler, salatalık, pırasa, ıspanak yeşil biber, havuç, patlıcan sair sebze ve zerzavattan bol miktarda bulunuyor ve alım için de bir sınır belirtilmiyordu. 
 
 
Ertesi gün kendi kendime verdiğim sözüm tutarak, Başakşehir Metrosu son durağının önündeki meydana kurulan Tanzim Satış Çadırlarının bulunduğu bölgeye gittim ve saat 09.34’de kuyruktaki sıramda yerimi almış oldum. Önümüzde, düzensiz olmakla birlikte ikişerli bazen da kendi aralarında sohbet ettikleri için (konu komşu olduğu ya da orada tanıştıkları anlaşılan) üçerli sıra olmuş kişiler vardı. Böylece yaklaşık 30-35 kişi olduğunu tahmin ettiğim tanzim satış kuyruğunun sonuna ben de takıldım. 
 
 
Hava soğuk, (tahminen 5-6 derece civarında) olduğu için benim gibi üzerinde kışa uygun kıyafeti bulunmayanların neredeyse titrediği bu bekleme düzeninde, oyalanmak için bir taraftan da, birazdan hava ısınacak diye kendime telkinde bulunurken diğer taraftan da tanzim satış sırasındakilerin konuşmalarına kulak kesilmiştim. Üç dört metre önümüzde bulunan birisi, yanındakiyle konuşuyor lakin neredeyse herkes dinliyordu. Konunun başlangıcını duymadığım için bir türlü konuyu anlayamıyordum. Zira, konuşan şahıs bazen “Erbakan” bazen “Ecevit” diyor, arada bir “Amerika” dediği duyuluyordu. 
 
 
Tabi bulunduğumuz yere daha yakın noktada devam eden iki hanımın sohbeti de bu Erbakan, Ecevit ve Amerikan kelimelerinin geçtiği konuşmayı anlamamıza mani oluyordu. İki bayandan birisi pek konuşkan, diğeri de konuşkan olanın nefes aldığı zamanı iyi kollayıp, bazen bir bazen de iki cümle ile ona cevap veriyor yahut söylediklerini tasdik ediyordu. Konuşmayı sevk ve idare eden hanım, kışın yaz meyve ve sebzelerini, yazın da kışa ait ürünlerin tüketilmesinin sağlığa uygun olmadığını anlatıyor ve “doğanın kendilerini korumasına rağmen, insanların aldırış etmediklerine” dair örneklerle konuyu anlatıyordu.
 
 
Bu arada bizden sonra gelenler de peşimizde sıraya giriyorlardı. Zabıta sıraya kaynak yapılmasını önlemek istercesine, sağ tarafımızda iki kamyonet tampon tampona park ettiği için, sol tarafımıza demir bariyerleri yan yana ilave ederek bir koridor oluşturuyorlardı. Ön tarafa çadırda bulunan yaklaşık 6-7 kişi ise satışa sunulacak ürünleri çuval çuval tezgaha diziyorlardı. 
 
 
Kuyrukta bekleyenlerin bizden önce gelenleriyle sonra gelenleri aşağı yukarı eşit sayıya geldiğini tahmin ettiğim bir anda, boynunda asılı olan isimliğinde adı A. Temel olarak yazılı bulunan bir bayan geliverdi. Önce tezgaha doğru yöneldi, orada bulunanlarla bir iki dakikalık konuşmadan sonra geriye gelip sırada bekleyenlere yakın bir noktada durdu. Benden yaklaşık iki metre geride durduğunu konuşmasıyla anladığım bir teyze, “bugün soğan yokmuş, insanlar zaten soğan ve patates almaya geliyor, niye getirmiyorlar ki!” diye söylenmeye başladı. Yakınında bulunanlar “teyze dün soğan vardı, sadece bu gün yok” dedilerse de ikna olmadığı konuşmasıyla belli oluyordu. İşte isimliğinde A. Temel yazan ve Büyükşehir Belediyesi çalışanı olduğu görülen bayan, hemen telefonuna davranıp, ilgililere whatsaptan durumu yazacağını söylüyordu. Buna rağmen teyze ikna olmayınca, görevli “Sanırım ilk kez geliyorsunuz. Dün soğan vardı, bu gün toptancı haline soğan gelmedi” diye açıklamada bulunurken, yanına gelen zabıta memuru, “ben teyzeyi tanıyorum, her gün geliyor buraya” diye açıklamada bulundu. Böylece, teyzemizin gerçekten soğan almaya gelmediği de anlaşılmış oldu. Bu konuşma esnasında saat 10.05’i geçmiş ve sıranın önündekilerden bir ikisi alış verişini yapmış ve çadırdan ayrılıyordu. Bazıları ise kasa ile domates ve bir aile için fazla sayılacak miktarda başkaca sebzelerden alıyordu. Anlaşılan bu kişiler büfe ya da lokanta işletmesi sahibi gibi küçük esnaftan idiler. 
 
 
Soğan olmamasını sorun eden teyze dayanmayıp çadırda alış veriş yapanlara doğrun bağırdı. “Orada ne oyalanıyorsunuz, altın mı seçiyorsunuz.” Kendisine hiç kimsenin cevap vermemesine kızmış olmalı ki sesini biraz daha yükselterek aynı cümleyi tekrarladı. Çadırdakiler yine cevap vermeyince kendiliğinden susuverdi. 
 
 
Bu arada önümüzdeki iki bayandan konuşkan olanı diğerine, “Hava pek soğun bugün. İki kilo domates alacağız diye şifayı bulacağım galiba” diyordu. Aradan birkaç dakika geçmişti ki bu kez aynı bayanın arkadaşına “Şirket açmak bir saatlık iş. Asıl şirketi kapatmak zor. Maliye insanın peşini mi bırakır” diye başka bir konuyu açıklıyordu. Demek ki arkadaki teyzeyi dinlerken öndeki konuşma aşama kat etmişti. 
 
 
Daha öndeki siyasetçilerin ismini anarak konuşan kişi de konuyu değiştirmişti. Fransa’da vefat eden Sultan Vahdettin’in Suriye’ye defnedilmek için Türkiye üzerinden götürülmesine o günün hükümetinin izin vermemesini eleştiriyordu. 
 
 
Neyse ki Tanzim Satış çadırında sıra bize geldi ve başkaca memleket meselelerine dair konuşmaları dinleyemedik. Kısmet belki de başka bir gün Tanzim Satış sırasına girdiğimizde, kuyrukta bekleyenlerden başka konuları dinleyip müstefit olacağız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum