Sivi Darbe!!!

 

Siyasette, beğenilmeyen ve beklenilmeyen bir mahkeme kararı olduğunda söylenegelen bir tekerleme vardır “Yargı Siyasallaşmıştır” diye. Söylenen bu tekerlemeyle yargının siyasi erk tarafından etki altına alındığının üzeri çizilir hep.

Son günlerde yeni kavramlarla da tanışmaya başladık “sivil darbe, sivil diktatörlük” gibi. Özellikle Ergenekon ve yakın zamanda Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Kafes ve Balyoz eylem planları adı altında gerçekleştirilmeye çalışıldığı askeri darbe iddaları ile sürdürülen soruşturmalar sonucunda daha bir dillendirilmeye başlandı bu kavramlar.

Soruşturmalar sürecinde özellikle CHP, MHP, HSYK, İstanbul Barosu ve bir kısım basın erbabından yükselen ses, yargının siyasallaştırıldığı ve sivil diktatörlük görüşünde birleşiyor. Bu kesime göre Ergeneokon süreci ve darbe iddilarıyla tutuklu yargılanlara büyük haksızlıklar yapılmakta ve önemsiz konular için tutukluluk hallerinin devamı siyasi iktidarın talebi ve işaretiyle gerçekleşmekte. Yine bu zevata göre koskoca Paşa'lara, bilim adamlarına ve gazetecilere bu uygulamaların reva görülmesi çok yanlış.

Yargılamalar sürecinde hazırlanan iddianamelere, ıslak imzalara, mantar gibi hertarafta çıkan silah ve mühimmatlara bakılırsa iddialar ve bulgular ciddi. Danıştay ve Hırant Dink cinayetleri ve Malatya da işlenen cinayetlerin dosyalarla bir şekilde ilişkilendirilmesi bile insanın kanını dondurur cinsten olaylar.

Bu tartışmalarda asıl dikkati çeken husus ise bugün hukukun siyasallaştığı ve etki altında kaldığını, sivil darbe ve diktatörlüğün getirilmeye çalışıldığını haykıran tarafın, geçmişte yaşanan ve hiç de hukuki olmayan uygulamalara alkış yağdırmaları ve çanak tutmalarıdır.

Belediye Başkanı iken, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’ü bile görüş ve düşünceleriyle etkileyen Ziya Gökalp’e ait bir şiir okudu diye cezaevine atılarak özgürlükleri elinden alınan Tayyip Erdoğan için alınan hukuki kararı eleştirmek yerine “muhtar bile olamaz” diye ziller takarak manşet atan gazetelerin bu gün özgürlükçü takınmalarını görüp de şaşırmamak mümkün değil.

28 Şubat sürecinde demokrasiye balans ayarı yapan, emir komuta zinciriyle tüm eğitim sistemini felc edecek kararlarla imza atan, binlerce çocuk ve genç kızımıza kurdukları ikna! (işkence) odalarıyla dünyayı dar eden, ülke ekonomisine telafisi on yıllar sürecek zararları gözü kırpmadan uygulatanları görmeyen ve Cumhurbaşkanlığı oylamasında hukuku neredeyse katledenlere destek verenlerin bir çoğu bu günlerde özgürlük şovalyeliğine soyunmuş.

Yine altı milyon oy alarak bu ülkede en büyük parti olmuş bir siyasi partiyi(RP); müspet deliller yerine evhamlara dayanarak ve “habis ur” şeklinde tanımlayarak odak olma gerekçesiyle kapatıldığında, Türkiye seçmeninin neredeyse yarısının oyunu alarak tek başına iktidar olan AK Parti'yi Laikliğe aykırı eylem ve davranışlar! Suçuyla neredeyse meşru zeminini yok sayacak şekilde sonuçlandıran kararlara sağırlar diyalogunu uygulamaya devam eden, kararları eleştirmek ve sorgulamak yerine olumlayan bir zihniyetin, bugün “siyasallaşma ve diktatorya” sakızını ağzından düşürmemesi çok düşündürücü. Demek ki bu olayların mağdurlarının ta o günlerde söylediği “hukuk herkese lazım” gerçeği bir vakıa olarak onları da buldu. Ve bu gerçek yüzlere bir tokat gibi patladı.

Bunca darbe ve provakatif olay iddialarına rağmen; yargılama sürecine direkt etki edecek şekilde “Ergenekonun avukatlığına” soyunan CHP’li ve Barolar Birliği temsilcilerinin beyan ve eylemlerini görmezden gelen çevreler, Mahkemelerin gösterdiği dirayet ve sağduyuyla sürdürdüğü süreç için adeta çılgına dönmekte ve son umut olarak “siyasallaşma ve diktatorya” limanına sığınmaya çalışmaktadırlar.

Ergenekon ve darbe iddialarıyla yargılananlar, belki de gerçekten suçsuzdur. Ancak bunun kesin sonucunu mahkeme neticelenince anlayacağız. Yargı sürecinin yaşandığı bir ortamda, mahkeme heyetini etkileyecek davranışların, bizzat anayasal kuruluşlardan gelmesi oldukça düşündürücü geliyor. Zira bu tepkilerde, belki de yanılıyoruz; ama “biz bu ülkenin ve rejimin gerçek sahipleriyiz ve bizim gibi düşünenler ne yaparsa yapsın bu suç değildir” gibi bir öne çıkış ve dikleniş hissediliyor. Geçmişte yaşanan hukuksuzluklara duyarsız kalan çevrelerin “kendilerinden” olan birilerinin yargılanma sürecine etkileyici ve müdahil olucu tavırları, çifte standardın en çarpıcı örneği tüm yalınlığıyla kayıtlara geçiyor.

Yaşananlar da gösterdi ki, hukuk gerçekten herkese lazım. Alınan kararları rüzgâra ve konjöktüre göre yorumlamak yerine, tarafsız, objektif ve sağduyuyla değerlendirmek ve varsa hukuksuzluğa karşı durmak gerekiyor. Bugün Ergenekon ve darbe davaları sebebiyle yargıya bir takım ithamlarda bulunan çevreler, keşke geçmiş yıllarda kendilerinden olmayan’a!!! reva görülen uygulamalar için de tepki koyabilselerdi. O zaman gözümüzde ve gönlümüzde daha çok büyürlerdi. Bizlerde “sivil darbe” veya diğer bir deyimle “diktatorya” iddialarını daha dikkate şayan görebilirdik. Ancak bu erdemli tavrı bu güne kadar gösteremedikleri gibi bundan sonra da göstermelerini beklemek biraz saflık olur gibi.

Tabi bu yanlış yerde duruş bir gün kendilerini de götürecek. Gelinen noktada Hukuk ve adalete sığınmak yerine güce ve sisteme dayanmak akıllı bir davranış gibi görünmüyor.

mail: trntoprak@hotmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum