Şükrü KIRBOĞA

Şükrü KIRBOĞA

Demoktatik açılımlar devam etmeli

Son yıllarda Türkiye’nin dış politikada sürdürdüğü başarılı süreç belli ki küresel aktörlerin uykusunu kaçırdı.

Türkiye'ye biçilen AB kapısında kapıkulu askeri gibi beklemek, küresel güçlerin biçtiği rol dairesince hareket etmekti çünkü.

Gelinen nokta da İran'a yaptırılmalara 'Hayır' diyebilen, İsrail'in insanlık dışı uygulamalarına 'One minute' diyebilen, Dünya Bankası ve IMF’ ye ihtiyaç duymayan, Ortadoğu'da ki Sünni diplomatik krizlere çözüm üretebilen ve en önemlisi de gündemi takip etmekten çok gündem oluşturan bir Türkiye, evet birilerini ciddi bir şekilde rahatsız etti.

İnsanlık dışı ambargoyu kaldırmak için sivil insanlarla dolu olarak Gazze'ye giden Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda saldıran İsrail'e tepkisini en üst düzeyde koyan ve uluslararası kamuoyunda adeta paçavraya çeviren Türkiye'de bir anda terörün tırmanması tesadüf olmasa gerek.

Yine ülke içinde demokratik açılımlar projesinin uygulamaya konulduğu, tarihi bile belli olan referandumla kısmen de olsa demokratikleşmenin önünün açılmasını hazmedemeyen, elde ettikleri derin gücün ellerinden kayıp millete geçeceğini gören derin mahfiller, ülkeyi yine kaos ve kandan beslenen bir sürece çekmeye başladılar.

İlki Menderes döneminde yazılan bu senaryolar, Özal ve daha sonraki 28 Şubat döneminde de yazıldı ve uygulamaya kondu. Menderes'in ve sonraki yıllarda yükselen terörü bitirme planını devreye sokan Rahmetli Özal'ın ölümleri tüm bu senaryoların ürünleri değil de nedir?

Yine ülkede her kes refah içinde yaşarken bir bardak suda fırtına kopararak Erbakan'ı siyaset dışına iten, İsrail ile adeta kanka derecesinde ilişkileri geliştiren, ülkedeki mütedeyyin insanlara dünyayı dar eden zihniyette yine aynı derin senaryoların sonucu değil mi?

Nitekim ilginç olan, 28 Şubat sürecinde PKK'nın hemen hemen hiçbir eylemi yoktur ve 28 Şubat'ın ironik havası dağıldığında terör yeniden boy göstermiştir; tam da Sarıkız, Ayışığı ve Balyoz darbe planlarının hazırlandığı dönemlerle paralel.

Türkiye'de ne zaman kendi ayakları üzerinde durma dirayeti gösteren, halkıyla barışık bir yönetim sergileyen, refah düzeyini arttırma yönünde adım atan bir yönetim ortaya çıkar, tam da o dönemde Terör ve laikçik çığırtkanları kendisini gösterir ve tabii birde varlığını terörün devamına endekslemiş derin güç ve siyaset erbabını da unutmamak lazım.

Türkiye'ye yön veren; fakat Türkiye'nin geliştirdiği yeni dış politika konseptinden rahatsız olan küresel aktörlerin ve demokratikleşme süreci ile birlikte alttaki zeminlerinin kaydığını düşünen içteki derin yapılanmaların ortak hareket edeceği gerçeği göz ardı edilmeden daha fazla demokrasi demenin tam zamanıdır.

Artan terör eylemlerinden beslenerek her dem siyaseti yönetme arzusunda olan baronların; şehit cenazelerinde namaz kılmak, acıları paylaşmak yerine ana yüreğine düşen kor ateş üzerinden siyasi rant devşirmek isteyenlerin; devletin, bölgede halkı terörün kanlı girdabından kurtarmak için getirdiği yeni yaklaşımlardan rahatsız olanların; terörü bitirmek için çözüm üretmek, kardeşlik duygularını geliştirmek yerine parti mitinglerinde terörü siyaset malzemesi yapanların ekmeğine yağ sürmemek için şimdi daha çok demokrasi, daha çok insan hakları, daha çok eşitlik demenin tam zamanıdır.

Vatandaşlık bilincinin oluşması, hiç kimsenin etnik, dini, mezhebi görüşünden dolayı dışlanmadığı, vergisini veren, devletine karşı vatandaşlık görevini yerine getiren her kesin gururla 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım' diyebileceği bir anayasanın tam da zamanıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum