Filmin sonunda ne mi oldu?

Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan, Dünya Kadınlar Günü'nde düzenlenen bir sempozyumda 27 Mayıs Darbesi'ni “yücelten” bir konuşma yapmış…

27 Mayıs ihtilalini “devrim” olarak niteleyen Tansel Hanım, Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesini “yerinde bulan” cümleler kurmuş:

“-Aslında Atatürk'ün kurduğu cumhuriyete ihanetten yargılanmalılardı. Öyle olmadı. Tarih o noktada bu cezayı verdi. Ama cezalandırılmaları gerekirdi. Sonra ne oldu? Çok güzel bir cumhuriyet dönemi yaşadık…”

Çölaşan, bu ülkeye gelmiş gelmiş en büyük kötülüğü yapan 27 Mayıs Darbesi'ni ve ellerinde üç masum insanın kanı bulunan darbeci zalimleri savunuyor…

Kendisinin “devrim” dediği ihtilali, Amerika'ya göbekten bağlı “Gayrımilli Derin İktidar” yapmıştı!

Menderes hakkındaki dava dosyalarının tamamı kurgusaldı/düzmeceydi…

“Menderes, Atatürk'ün kurduğu cumhuriyete ihanet etmişti” şeklindeki laikçi palavraya gelince…

Rahmetli Başbakan, Türkiye'nin kim tarafından, nasıl yönetildiğine dair “büyük sırrı” çözdüğü için…

“Ankara'daki Washington Yapılanması”nın “kitabına” itiraz edip, ayak dirediğinden dolayı…

Önce akla ziyan işkencelere uğrayıp, sonra da asılmıştı…

Atatürk'ü, laikliği istismar eden Tansel Çölaşan'ın “devrim” dediği işte budur!

Tansel Hanım, “Resmi Tarih”in Menderes dönemi hakkındaki gözbağcılığını ve yalanlarını yıllar yılı hiç sorgulamadığı için “Türkçe Ezan” konusunda da bugün hala o bildik laikçi sakızı çiğniyor…

DP iktidarında ezan Arapça aslına çevrilirken dönemin iktidar partisine Meclis'te en büyük desteği kim vermişti: Cumhuriyet Halk Partisi!

Buyursunlar, inkar etsinler de göreyim…

* * *

Tansel Çölaşan, “İyi, Kötü, Çirkin” adlı western başyapıtından tanıdığımız Hürriyet eski yazarı Lee Van Cleef'in eşi…

Tansel Hanım, Danıştay saldırısından hemen sonra çıkmış, tetikçi Alparslan Arslan'ın kurşun yağdırırken “Allah'ın askeriyiz!” diye bağırdığını öne sürmüştü…

Tam bu noktada, Arslan'ın savcılıktaki ifadesinde ne dediğini hatırlayalım:

“Türban kararı nedeniyle mahkeme başkanını vurmaya karar verdim. Odaya girdiğimde Allahuekber diye tekbir getirdim. Ayrıca kaçarken polisle boğuştuğum sırada da tekbir getirmiş olabilirim...”

Bu satırları, “çöl kovboyu” Lee Van Cleef Hürriyet'teki köşesinde “Gördünüz mü, katil bal gibi de dinci” bağlamında kullanmıştı…

Hürriyet'in eski kovboyu, 16 Temmuz'daki (2006) yazısında “Saldırganın 'Allah'ın askerleriyiz' diye bağırdığını 30 Danıştay çalışanı zaten duymuştu…” iddiasındaydı…

Alparslan Arslan ifadesinde Tansel Çölaşan'ın söylediklerini destekliyordu!

Cinayeti “dinci” bir saldırganın işlediğine kamuoyunun inanması için, yazılan senaryoya uygun bir replik kullanması gerekiyordu, tetikçinin!

Komiser Columbo'luk püf noktası da burada saklı:

Yani? Tetikçinin saldırı esnasında bu repliği söylemeyi unutmuş olduğu anlaşılıyor!

Danıştay'daki saldırıda yaralanan yargıç Ayfer Özdemir taburcu olduktan hemen sonra hadiseyi komşularına anlatırken “Tekbir getirmedi, hiçbir şey söylemeden ateş etmeye başladı” demişti…

Arslan, savcılık ifadesinde tekbir getirdiğini söyleyerek, hatta bunu da yeterli görmeyip polisle boğuştuğu esnada da tekbir getirmiş olabileceğini öne sürerek unuttuğu repliği böylece telafi etmeye çalışıyordu!

Saldırgan “dinci katil” portresine uygun davranışlar noktasında açık vermek istemiyordu…

Tetikçinin, müebbet hapis cezasına çarptırıldığı son duruşmada “Şeriat istiyorum” diye konuşması da hesaba dahildi…

Ergenekon çetesinin “Ulusalcı Bomba Kardeşliği” odaklı ilişkilerinin ortaya çıkması Arslan'ın “dinci” değil “ulusalcı” olduğunu ispatladı…

“Ulusalcı” ama “Gayrımilli” Ergenekoncular “darbe” planlıyorlardı, ama…

Önceki ve Sonraki Yazılar