"Güniz Sokak Buluşması"nın hatırlattıkları...

Süleyman Bey, çaresizlik içinde çırpınıyor. Uzun bir süredir, Güniz Sokak'ın siyaset mühendisliği atraksiyonları netice vermiyor.

Bundan sonra da, vermesi mümkün görünmüyor.

Siyasi tarihimizin Gene Hackman'ıdır, Demirel...

"Beyefendi"nin, Hüsamettin Cindoruk ve Mesut Yılmaz'la Güniz Sokak'ta yaptığı arkeolojik "merkez sağ" kazılarından veya bu beyhude arayışlarda Tansu Çiller'in adının öne çıkarılmasından falan hiç bir şey çıkmaz...

Bütün bunlar, AKP'ye yarar...

Hatta...

"Sürpriz" Güniz Sokak koşturmaları...

AKP'ye "seçim afişi" bile olur!

*

Güniz Sokak'taki buluşma fotoğrafının, siyasi tarihimiz açısından en faydalı tarafı ise...

Resimdeki üç siyasi liderin "aslında aynı kişi!" olduklarını bize anlatıyor olmasıdır.

... ...

Demirel ve Yılmaz, 90'lı yılların başlarında siyasi rakip olarak birbirleriyle didişirken bile...

"Statüko'nun adamları" marifetiyle, siyasi rolleri paylaşmış bir "mücadele"yi icra ediyorlardı.

Kamuoyu, 1993'te Çankaya'ya çıktıktan kısa bir süre sonra, Süleyman Bey'in Mesut Yılmaz'a olan muhabbetini görmekte gecikmemişti.

Yani?

Derin Siyaset penceresinden bakıldığında, Mesut Yılmaz'ın aslında Özal'a değil Demirel'e yakın olduğu, 28 Şubat'tan çok daha önce ortaya çıkmıştı.

*

Lee Van Cleef'in ikizi gibi duran Sözcü yazarının yakın akrabası Hüsamettin Cindoruk ise, ta 27 Mayıs'tan beri "merkez sağ" filmlerde "oynatılan" bir siyasi aktördür.

Finalde, Cindoruk'un oy dahi vermediği bir partiye genel başkan yapılması, kara mizah ötesi bir siyaset mühendisliği eseriydi; nitekim tutmadı.

*

Hüsamettin Bey'in, aynen üstadı Demirel gibi...

Her fırsatta Ergenekon Davası'na bozuk çalıyor olması...

"Merkez Sağ Narkozcusu" bu ikilinin, filmin başından beri aslında nereden koştuklarını anlatması açısından fevkalade öğreticidir.

Demirel de Cindoruk da, Statüko'nun kendilerine biçtiği rollerin gereğini yaptılar, yıllar boyunca...

Süleyman Bey'in 12 Mart ve 12 Eylül'de...

Kolaylıkla şapkasını alıp gitmesi boşuna değildir.

Film setinde yumruğu hangi yanağına alacağını gayet iyi bilen bir Yeşilçam aktörü gibidir, Demirel!

*

Geçen hafta, Cumhuriyet'te, Demirel ve Evren arasında geçen bir "12 Eylül Hesaplaşması" hatırası yayınlandı.

13 Mayıs 1988'de, dönemin Cumhurbaşkanı Evren'le Çankaya Köşkü'nde buluşan DYP lideri Demirel, 12 Eylül öncesinin "alacakaranlık sayfalarından" birisini açmış...

Kenan Evren'e "Kan dökülmesinin bir türlü önlenememesinin suçu bizim üzerimize kalmıştı. Bunun sebebi biz değildik, sizdiniz...

Zaten, sıkıyönetimin başarılı olamadığını siz de itiraf ettiniz." demiş...

O tarihi diyalogda, çok çarpıcı bir cümle var:

Evren'e "Sıkıyönetim yokken, anarşi daha azdı!" demiş, Demirel!

Süleyman Bey, 12 Eylül öncesinin nasıl kurgulandığını bilmez olur mu, hiç?

*

Sıkıyönetim uygulaması, terör olaylarını önlemek şöyle dursun, 12 Eylül'ün "olgunlaşmasını" sağlamıştı!

İpekçi Suikastı'nın tetikçisi Mehmet Ali Ağca'ya yönelik soruşturmanın genişletilebilmesi için...

Ek süre vermeyen kişi, dönemin sıkıyönetim komutanı Necdet Üruğ'du...

Üruğ, Ağca'nın cezaevinden kaçırılması olayı için...

"Tugayın içinden, organize bir işti. Darbelerin hukuku yoktur" diyecekti, firardan yıllar sonra!

*

Süleyman Bey, bakınız 1980'de değil...

1988'te...

Evren'e "patladıktan" sonra "ufunetini dağıtıp, çok rahatladığını" anlatmış...

Görüşmenin akabinde, Cüneyt Arcayürek'e...

Önceki ve Sonraki Yazılar