Nehir kenarında bekleyen adamın bunalımı

Bir süredir "nehir kenarında" beklemeye çekilmiş bir adam var. Kendisini "Kızgınlığı başka mevsime ertelemiş bir nehir kenarı insanı" olarak tarif ediyor.

İçinde hiç öfke olmadığını iddia etse de; aslında öfkesini gizlemeye, "yönetmeye" çalışıyor.

Ciddi bir bunalım yaşıyor.

Yazdıklarının satır aralarında bu bunalımın derin izleri var.

***

"Nehir kenarı" metaforunu kullanması ise kendince bir "umudu" besliyor olmasından...

"Gidişat tersine dönerse" diye, bekliyor.

(Bu cümleyi sadece siyasi gidişat olarak okumak yüzeysel kalacaktır.)

Nehir kenarında bunalım takılırken sürekli "hesap" yapıyor.

O hesaplardan "fal" tutuyor.

Öyle ki, "Gandi Kemal'in sükuneti"nden bile "büyük vizyon sahibi bir lider" üretebiliyor, zihninde...

Yaşadığı "duvara dayanmışlık" hissi, "nehir kenarı insanı"na bunu dahi yaptırıyor.

***

Kaptanlık görevinden ayrılmış olmasını "son birkaç yıldır acayip yorulmuş olması"na bağlamıştı.

"Gazetesinin, grubunun hükümetle yaşadıkları yeter de artar"dı.

Ama, acaba öyle miydi?

Bütün bunları, okuyucularına bir "veda yemeği"nde "afiyetle yedirmesi" hiç de zor olmamıştı...

Gel gelelim, bu "konforlu hikaye" eski kaptanın yirmi yıldır sürdürdüğü görevinden "ayrılmak zorunda kaldığı" gerçeğini değiştiremiyor.

***

Ayrıldığında, geçen yılın son günleriydi.

Yani, "en kısa" günler...

Hemen, 2010'un takviminde Aralık'ı açtınız; "Geçen Yıl-Bugün" bölümüne baktınız...

"Amiral Gemisi eski kaptanı Antonio Banderas'ın görevinden ayrılışının birinci yıldönümü" gibisinden bir ibare yok, tabii!

***

Nehir kenarında türlü hesaplar yaparak, iç geçirerek, öfkesini dizginlemeye çalışarak bekleyen eski kaptanın "yeni takıntısı" aslında bilinçaltını açığa vuruyor.

"Dışişleri Bakanı, şu Kudüs Namazı'nı kazaya bırakmalı" diyor, ha bire...

Yani?

Nehir kenarında bekleyen "bunalım"daki adam...

Türkiye'nin bölgesel güç olmasından ciddi rahatsızlık duyuyor.

Dört yıldır, Ankara'nın Washington'a, Tel Aviv'e hareket çekmesi çıldırtıyor, onu...

Tezkerenin reddedilmesinden sonra yazdığı felaket senaryolarının hiçbiri gerçekleşmedi...

O günden bu yana, zat-ı şahaneleri siyasi süreçleri de belirleyemiyor.

Sandıktan çıkan neticeleri geçtim...

Özellikle Çankaya Seçimi'nde -bütün çabalarına rağmen- yaşadıkları yenilgiyi aklından çıkaramıyor...

Dört yüz on bir eli, bir manşet marifetiyle "kaosa kaldırmaya" çalışmıştı da; o manşet de elinde kalmıştı.

Ya, Ergenekon örgütünü destekleyen yazıları?

Önceki ve Sonraki Yazılar