Timsah ve gözyaşları

Daha önce nice kapatılma davasını mümkün olduğu kadar yakından izlemiş bir gözlemcinin Anayasa Mahkemesi önündeki Ak Parti'nin akıbeti konusunda kuşku duyması imkânsız. Hakkında dava açıldığı halde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmayan partiler de oldu; ancak onlar zaten çoktan 'zombi' durumuna düşmüşlerdi. Nerden bakarsanız bakın, hangi açıdan yaklaşırsanız yaklaşın, mahkemeden Ak Parti'nin devamına dair bir karar çıkması pek mümkün görünmüyor.

Milli takımın yarı-finale çıkma başarısı göstermesi siyasi değerlendirmeleri de etkiliyor ve “Maç doksan dakika ve uzatmalar” türü benzetmelerle kapatma davasında da beklentileri boşa çıkartacak bir sonuçla karşılaşılabileceği umudu beslenebiliyor. Uzatmalarda da goller atıldı, ama “Ayağım kopsa da oynamak istiyorum” kararlılığında ve maça son ana kadar asılan oyuncular tarafından...

Dışarıdan gelen ve son zamanlarda daha da keskinleşen kapatmayı eleştirici açıklamalar, aslında, ülkemize dışarıdan bakanların da demokrasiye darbe anlamı taşıyacak gelişmeyi beklemeye başladıklarına işaret ediyor. Kimi zaten kapatılacak bir partiyle dayanışma görüntüsü verme çabasında.

Böyle durumlar için bütün dillerin ortak deyimi 'timsah gözyaşları' değil mi? Henüz ortada 'gözyaşı' dökmeyi gerektiren bir durum yok; ancak avını yerken zevkten gözünden yaş gelen timsahın bile eylem öncesi dişlerini temizlemesi gerekebilir.

ABD'nin tavrı bu duruma iyi bir örnek.

Ak Parti'yi kapatma sonucu almak üzere yapılan başvurudan hemen sonra ve Anayasa Mahkemesi'nin davayı kabul etmesi üzerine gözünü Washington'dan gelecek sert eleştirilere dikenler hayal kırıklığına uğradılar. Beyaz Saray ve Pentagon büyük çapta sessiz kalırken Dışişleri Bakanlığı sade suya tirit açıklamalarla yetindi. Washington'da yapılan Türk-Amerikan Konseyi (ATC) toplantısındaki konuşması Condoleezza Rice için dayanışma gösterme fırsatıydı; o fırsatı sudan bir cevapla heba etti Rice.

Şimdi ise hem Rice daha sert cümleler sarf etmeye başladı, hem de sözcüleri “Ak Parti kapatılmasın” anlamına gelen açıklamalar yapıyor. Bu yeni durumu Washington'un kendini Ak Parti'nin kapatılmasına hazırlaması olarak görebiliriz.

Son “Kapatılırsa kötü olur” açıklamasını yapan Amerikalı sözcünün süreç içerisinde verdiği beyanatlar ortada. İlk çıkışı bugünkü kadar sert olsaydı bir anlam taşıyabilirdi; ama o zaman genel-geçer lâflarla yetindi. Bu sözcüye en yakın kişinin gazetelere verdiği demeçler, Kongre'de yaptığı konuşmalar ve en son International Herald Tribune gazetesinde çıkan yazısı ortada; bırakın parti kapatmaya onayı, darbeye bile yeşil ışık yakıyor Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün en yakını.

Yakını eliyle darbe kışkırtıcılığı yapılan Dışişleri Bakanlığı mensubu bugünkü konumunda kaldığı sürece, Ankara'da hiç kimsenin Amerika'nın samimi olarak kapatmaya karşı çıktığına inanması beklenmemeli. Nitekim değişik zeminlerde Washington'a bu mesajın verildiği kulağımıza geliyor.

Bu konuda Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Parlamentosu daha sağlam duruyor. Türkiye'de demokrasiyi kesintiye uğratacak maceralara set çekilmek istendiği gibi, parti kapatma türü tedbirlerin ulu-orta alınmasına da karşı çıkıyor Avrupalılar. En son Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi için kaleme alınan rapor taslağında, 'Venedik kriterleri'ni göz ardı eden bir kararın Türkiye'nin AB üyeliğinin askıya alınmasına yol açabileceğine bir ihtimal olarak yer verildi.

Türkiye'ye bakışta ABD ile AB arasındaki bu terslik gerçekten dikkat çekici.

Bugünler geçip demokrasi ve halk egemenliği eksiksiz işlemeye başladığında, sanıyorum, Türkiye şimdilerde olan-bitenleri yeniden değerlendirme ihtiyacı duyacaktır.

Ak Parti'nin bu sebeple bile olsa daha aktif bir kendini savunma tavrı benimsemesi şart.

Önceki ve Sonraki Yazılar