Suriyeli Mülteciler Emanetimizdir

Türkiye’deki mülteci sayısı resmi rakamlara göre 1 milyon 200 bin civarında. Resmi düzeyde telaffuz edilen bu rakamın gerçekliği tabii ki tartışılır, kimse tam rakamı bilmiyor; ama 2 milyon belki de daha fazla mültecinin şu anda Türkiye’de olduğu sanılıyor ve bu rakamın neredeyse tamamına yakını Suriye’den gelen mültecilerden oluşuyor.

Kimse yaşadığı toprakları isteyerek terk etmez. Yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalan bu insanların tek derdi canlarını, çocuklarını ve ailelerini yaşatabilmek. Bu insanlar can havliyle ülkelerinden kaçtılar. Tek dertleri bir an önce savaş ortamının getirdiği dehşet ve çaresizlik ortamından çıkmak olan bu insanların çoğunun ne bir pasaportu ne bir kimliği nede bir kaydı var.

Kamplara sığınabilenler içlerinde en şanslıları ve bu sayı gelenlerin daha beşte biri bile değil. Mülteci kamplarının zorlu yaşam şartları katlanabilir olsa da asıl kamplara yerleşemeyen ve dışarıda aç perişan kalanların durumu insanın yüreğini sızlatır düzeyde. Dinlediğinizde hepsinin bir hikâyesi var ve bu hikâyeler farklı olsa da hepsinin temelinde savaşın getirdiği acımasız yaşam koşulları var.

Kimisi vicdansız işverenlerce karın tokluğuna çalıştırılıyor. Yarı aç yarı tok hayata tutunuyorlar. Kimisi dileniyor, kimisi de hırsızlık yapmak zorunda kalıyor. Özellikle sahipsiz ve muhtaç kadınların çaresizce fuhşa bulaştığını ve yine bazı vicdansız ve insanlıktan nasibini almamışların bu çaresiz kadınları bu işe yönelttiklerini görüyoruz. Tüm bu söylediklerimiz birer gerçeklik ve hepimiz bu gerçekliklerle yüzleşiyoruz bir şekilde.

Tabi durum böyle olunca yaşadıkları bölgelerdeki halkla aralarında sorunlar çıkmaya başlıyor.  Basına tam olarak yansımasa da hayata tutunmaya çalışan Suriyeli mülteciler yaşadıkları ortamlarda istenmeyen durumuna düşmüş bulunuyorlar. Özellikle bazı bölgelerde bu durum artık içinden çıkılamaz boyutlara ulaşmış durumda. Türkiye’de bekledikleri hoşgörüyü bulamayan birçok sığınmacının da ölümü göze alarak ülkesine döndüğünü de biliyoruz.

Fakat ister sevelim ister sevmeyelim, bulundukları şartları düşündüğümüzde ve kendimizi biran onların yerine koyduğumuzda sanırım soruna daha insancıl bakmayı da öğrenebiliriz. Terk ettikleri topraklar kanlı bir savaşın içerisinde, sorsanız her aile yakınlarından en az birisini belki de birkaçını kaybetmiş, canlarını kurtarabilmek için her şeylerini geride bırakarak ülkemize sığınmışlar. Kendi ülkelerinde belki de standarların üzerinde yaşamları vardı ve şimdi yabancısı oldukları insanlar arasında yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Tüm dertleri aileleriyle birlikte yeni bir güne sağ salim başlayabilmek.

Suriye’deki savaşın kısa sürede bitmeyeceği görünüyor, bu da demektir ki bu mülteciler daha uzun bir süre burada kalacak ve belki de birçoğu artık ülkelerine dönemeyecek. Bu durum şimdilerde görünenden daha fazla sorunlara yol açabilir. Açlık ve sefaletle büyüyecek olan bu çocukların acımasız yaşam koşullarına ve dışlayıcı tutumlara maruz kalması gelecek yıllarda hepimiz için büyük sıkıntılara yol açabilir, bunun önüne geçebilmenin en güzel yolu devletin yürüteceği iyileştirme programları ve yerleşik halkın onlara göstereceği şefkatli yaklaşımdan geçiyor.

Nihayetinde mensup olduğumuz medeniyet havzası mazlumun yanında olmamızı gerektiriyor. Bu hem insani hem de İslami bir tutumdur. Yarınlarda bizim başımıza da böylesi felaketlerin gelmeyeceğini hiç kimse garanti edemez.

Hz. Peygamber (sav) “Komşusu açken tok yatan kimse bizden değildir” demiştir. Bu mesajı sanırım bu noktada en büyük referansımız olacaktır.

suriyeliler.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.