Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Yapılan İlk Konuşma

Önümde Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi'nin (tutanaklarının) ilk cildi var. Başındaki tarih 23 Nisan 1920. Yani açılış günü. O gün Cuma namazını mebuslar (milletvekilleri) Ankara Hacıbayram camiinde kıldıktan sonra alay halinde yakındaki Meclis binasına gelmişler, kurbanlar kesilmiş, dualar edilmiş ve Meclis ilk celsesini (oturum) yapmış. Saat zevalden sonra 1.45. Meclis'in bu ilk oturumuna, kurala göre, en yaşlı milletvekili olan Sinop meb'usu Şerif bey başkanlık yapmış.

Şerif Beyin Meclis'teki (Meclisin) ilk konuşmasının orijinal metni şudur:

(Bugünkü Türkçe'ye çevrilmiş şeklini devamında okuyacaksınız.)

REİS-İ SİN SİNOB MEB'USU ŞERİF BEYİN MECLİSİ AÇMA NUTKU:

-Huzzar-i kiram!.. İstanbul'un muvakkat kaydıyla kuva-yı ecnebiye tarafından işgal olunduğu ve bütün esasatıyla Makam-ı Hilâfet ve merkez-i Hükümetin istiklâli ibtal edildiği mâlumunuzdur.

Bu vaziyete ser-füru etmek, milletimizin teklif olunan ecnebi esaretini kabul etmesi demekti. Ancak istiklal-i tam ile yaşamak azm-i kat'isinde olan, mine'l-ezel hür ve ser-âzad milletimiz esaret vaziyetini kemal-i şiddet ve kat'iyetle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak Meclis-i Âlinizi vücuda getirmiştir.

Bu Meclis-i Âlinin Reis-i Sinni sıfatıyla ve tevkif-i ilahî ile milletimizin dahilî ve haricî istiklâl-i tam dahilinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi'ni küşad eyliyorum.

Metbu-i Akdesimiz olan, bütün Müslümanların Halifesi ve Osmanlıların Padişah'ı Sultan Mehemmed Han-ı Sâdis Hazretlerinin, kuyud-i ecnebiyeden tahsiline ve ebedî pâyitaht-ı Saltanat-ı seniyye olan İstanbul'umuz ile, işgal altında ve envâ-i mezâlim ve fecâyi' içinde maddeten ve mânen bilâ-insaf imha edilmekte bulunan bilcümle vilâyat-ı mazlumemizin istihlâsına muvaffakıyet ihsan buyurmasını Cenâb-ı Allah'tan niyaz eylerim. (Alkışlar.)

Büyük Millet Meclisi'ndeki bu ilk konuşmanın bugünkü Türkçeye çevrilmiş metni şudur:

EN YAŞLI ÜYE SİNOP MİLLETVEKİLİ ŞERİF BEY:

- Muhterem topluluk! İstanbul'un geçici olarak yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğunu ve bütün temel kurumlarıyla Hilafet makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının iptal edildiğini biliyorsunuz. Bu duruma baş eğmek, milletimizin zorlanan yabancı köleliliğini kabul etmesi demekti. Ancak tam bir bağımsızlık içinde yaşamak azmine sahip, ezelden beri hür ve serbest olan milletimiz bu köleliği kesinlikle red etmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak Yüce Meclisinizi oluşturmuştur.

Bu Yüce meclisin en yaşlı üyesi/geçici başkanı sıfatıyla ve ilahî tevfik (başarı) ile, milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı dâhilinde mukadderatını bizzat ele aldığını ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum.

Kendisine bağlı olduğumuz en kutsal (başkanımız olan) bütün Müslümanların Halifesi ve Osmanlıların Padişahı Sultan 6. Mehmet Han Hazretlerinin yabancıların kayıtlarından kurtarılması ve onun ebedî saltanat ve taht merkezi olan İstanbulumuz ile işgal altında ve türlü zulüm ve facialar içinde maddî ve mânevî insafsızca imha edilmekte bulunan bütün mazlum vilayetlerimizin kurtarılması için başarı ihsan buyurmasını Cenâb-ı Allah'tan niyaz ederim. (Alkışlar)

İşte 23 Nisan 1920'de Cuma namazından sonra dualar ve kurbanlar ile açılmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılmış ilk konuşma budur.

Bu konuşmada nelerden bahsediliyor?

1. Sultan Vahdettin için "metbu-i akdesimiz" deniliyor. Yani kendisine tâbi olduğumuz en kutsal kimse.

2. Müslümanların Halifesi ve Osmanlıların Padişahı Sultan Vahdettin'in kurtarılması.

3. İstanbulumuzun, diğer vilayetlerimizin kurtarılması.

4. Bu kurtarma hizmeti ve vazifesi için Cenâb-ı Hakk'tan başarı vermesi dua ve niyazı.

Ertesi gün, 24 Nisan Cumartesi günü Meclis'in ikinci oturumunda önceki günün zabıt (tutanak) özeti şu şekilde yazılmıştır.

ZABT-I SABIK HÜLÂSASI

Halifenin ve Hilâfet makamının, vatan ve milletimizin uğradığı haksız tecavüzleri bir an evvel gidermek ve Meclisin millî mücadelesinde ilahi yardıma ve başarıya mazhar olması duasından sonra...

İstanbul'da Taksim Atatürk Kütüphanesinde (Eski Belediye Kütüphanesi) ilk Büyük Millet Meclisinin zabıt cerideleri (tutanakları) ciltler halinde bulunmaktadır.

Bundan 40-50 sene önce bunları tetkik etmiştim. Ankara'da o tarihlerde kâğıt sıkıntısı varmış. Bakkallardan, kırtasiyecilerden mektup kâğıtlarını, başka kâğıtları toplamışlar. İlkel baskı makinelerinde basmışlar...Görülmeye değer vesikalar.

Mustafa Kemal Paşa vefat ettikten sonra Cumhurbaşkanı olan İsmet Paşa, açıkça söyleyemese de ona karşıydı. Bu yüzden nüshası çok az bulunan Osmanlıca meclis zabıtlarını Latin harflerine çevirtip bastırtmıştır. Ta ki görenler görsün, okuyanlar okusun, anlayanlar anlasın.

Şu hususu da üzülerek beyan etmek gerekir ki bugünkü Türkiyeliler, 1920'lerin güzel, zengin, medenî, edebî Türkçesini anlayamayacak kadar câhil yetiştirilmişler, kötü ve eksik eğitilmişlerdir.

Bir Fransız 1920'lerin Fransızcasını çok kolay anlar... Bir İngiliz 1920'lerin İngilizcesini, bir İtalyan 1920'lerin İtalyancasını hiç takılmadan, zorlanmadan okur ve anlar da bir Türk 90 sene önceki Türkçeyi anlayamaz. Dildeki bu kopukluk acaba yeni yetişen genç nesiller maziyi ve tarihi anlamasınlar diye mi yapılmıştır?

* (İkinci yazı)

Üsküdar Şemsi Paşa Camii

Mimar Sinan'ın şaheserleri sadece büyük selâtin câmileri değildir. Onun inşa ettiği nice küçük cami de birer büyük şaheserdir. Bunlardan biri Üsküdar deniz kenarındaki Şemsi Paşa camii ve külliyesidir.

İnsan bir bu küçük fakat muhteşem camiye bakıyor, bir de günümüzde yapılmış sanatsız, orantısız, zevksiz, estetiksiz yeni camilere ve şu hükümleri veriyor:

* Bizler Sinan'ın torunları değiliz.

* Bizler Kanunî Süleyman'ın torunları değiliz.

* Bizler Fatih'lerin, Barbarosların torunları değiliz.

Onların torunları olsaydık dost düşman herkesin hayran kalacağı yeni camiler inşa ederdik.

Onların torunları olsaydık, kelle sayısı bakımından bu kadar çok olmamıza rağmen böylesine bir zillet, esaret, hakaret içinde sürünerek, itilip kakılarak, ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, parya, zenci statüsünde yaşamazdık.

Ülkemizin kıymetli mimarlık ve sanat eserleri listesinde yer alan Şemsi Paşa camiinin yakın tarihimizde yıkılmak, yok olmak tehlikesi atlattığını biliyor muydunuz?

Yapı Kredi Bankasının bir kültür ve sanat hizmeti olarak yayınlamış olduğu "SANATDÜNYAMIZ" adlı derginin Mayıs 1980 tarihli 19'uncu nüshasında Prof. Suut Kemal Yetkin imzalı ve "Şemsi Paşa Külliyesi" başlıklı yazıdan birkaç satır okuyalım:

"...Camie gelince: Daha 1939 yılına kadar bir yıkıntı halindeydi. Üsküdar'ın incisi olan bu minik cami, çalınan sütunları, çöken kubbesi, yıkılan minaresi ile gözden çıkarılmış görünüyordu. Arsa olarak satışa çıkarılmıştı. Konyalı İbrahim Hakkı'nın, yorulmadan dikkati çekmesi üzerine Eski Eserleri Koruma Kurumu harekete geçmiş, camiinin yıkılan minaresi ve kubbesi yeniden yapılmış, alınan sütunlar gittiği yerlerden toplanarak yerlerine konulmuştur."

"Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı" adlı kitabımda (Bedir yayınevi, Tel. 0212/519 36 18) son seksen yıl içinde yıkılan, yok edilen binlerce camiin bir kısmının isimlerini vermiştim.

Üsküdar Bülbülderesi Dönmelermezarlığı titizlikle, hassasiyetle, dikkatle korunurken, onun bir taşına bile dokunulmazken; biraz ileride sahildeki Mimar Sinan yapısı, millî sanatımızın şaheseri Şemsi Paşa camiinin harap türap olmasına göz yumulmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar